Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres’in tarafları beşli toplantıya çağırması Kıbrıs sorunu için belki değil ama Kıbrıs Rum Yönetiminin tezleri ve Rum lider Nikos Anastasiadis’in BM ve uluslar arası diplomasi tarafından tolerans edilmesinin son durağı olmaya gebe.

Ancak Türk Dışişleri’nin duygusal açıklamaları istemeden de olsa Rum lider Nikos Anastasiadis’e can simidi olmazsa. 

Uluslar arası diplomasi tarihi ülkeler arası sorunlarda duygusal açıklamaların köşeye sıkışan karşı tarafı “politik nakavt”dan nasıl kurtarabileceğini kanıtlayan örnekler ile dolu.

Kıbrıs Rum Yönetimi ve Rum lider Nikos Anastasiadis’in son günlerdeki özellikle Doğu Akdeniz’e dair yaptığı tahrik ve tehdit edici açıklamaların etkisi ile Türk Dışişlerinin duygusal açıklamalardan kaçınması gereken hassas bir döneme girmekte Kıbrıs sorunu.

Türk tarafının 50 yıllık federasyon tezine zarar vermekten öte Kıbrıslı Türklerin kazanımlarını erozyona uğratacak tehlikeleri de içerisinde barındırmakta son günlerde yapılan duygusal açıklamalar.

Rum liderliğinin eline “alt yönetim” kozunu kullanarak bir kez daha masadan uluslar arası toplum nazarında güçsüzleşmekten kurtularak kalkma fırsatı verilmemeli.

“Federasyon Türk tezi değildir” mahiyetindeki sığ ve duygusal açıklamalara inat rahmetli Alparslan Türkeş ve Türk Devlet politikası yön veren diğer kanaat önderlerinin yeri geldiğinde açıklamalarında yaptıkları federasyon vurgusu unutulmamalı.

Tam da bu noktada sorulması gereken soru şu olmalı elbette;

Hangi ve nasıl bir Federasyon?

Ve unutulmamalı ki Türk Dışişleri Bakanlığının açıklamalarında da vurgulandığı gibi Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iki devletli veya konfederasyon modelleri dışında da Kıbrıslı Türklerin özellikle siyasi eşitliği ve dönüşümlü başkanlığın kabul edildiği bir federasyonu tartışmaya hazır.

Ve elbette Kıbrıslı Rumların Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik federasyon modelini Türk tezinin ana argümanlarından olan “federasyon modeli” gibi yorumlamadığı ve kurgulamadığı ortada.

Çok uzak tarihlere gitmeden Crans Montana ve Berlin görüşmelerine yeniden bakmak yeterli.

Nikos Anastasiadis’in liderliğinde sürdürülen görüşmelerde Kıbrıs Rum Yönetiminin resmi görüşmelerde prensip olarak kabul ettiği parametlerden bile masadan kalkınca nasıl vazgeçtiği veya kabul ettiğini hiçbir diplomatik kural ile bağdaşmadan nasıl ret ettiğini BM ile birlikte uluslar arası toplum yakından takip etmekte.

Ve Türk tarafının Kıbrıs Rum tarafının aksine Kıbrıs sorununun çözümüne yaptığı katkılar ile eli güçlenirken beşli toplantı öncesi Nikos Anastasiadis’in işi kolay görünmüyor.

İki Devletliği veya Konfederasyonu önce kabul edip sonra ret eden Rum liderin iyice köşeye sıkıştığının göstergesi ise Doğu Akdeniz’de tansiyonu yükselterek ve çatışma riskini politik olarak gerek iç politikada gerekse dış siyasette kullanması.

Nikos Anastasiadis’in “çözümsüzlüğü” sona erdirmekten uzak tutumu yanında sürekli farklı öneriler ile zamana oynaması karşısında Türkiye’nin beşli toplantı önerisinin BM çatısı altında kabul görmesi olumlu bir adım olmaklar birlikte Türk Dışişlerinin “…ada'daki iki taraf arasında çözüm için ortak bir zemin ve vizyon bulunmamaktadır” vurgusu önemli.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in çağrısı ile gerçekleşecek olan beşli toplantının ardından Rum liderliğinin uzlaşmaz tutumunun devamının BM raporuna yansıyarak Güvenlik Konseyine iletilme olasılığı ise Kıbrıs sorununa dair diğer modellerin gerçekleşme olasılığını artırarak Türk tezlerini güçlendirecek bir fırsatı da içerisinde barındırmakta.

Tük Dışişlerinin “bizim için önemli olan Kıbrıs’ın stratejik önemidir. Kıbrıs’ta Türkler yaşamasa bile” tarzı açıklamaları yanında Doğu Akdeniz’de bir provokasyona anavatan Türkiye’nin uymaması ise beşli konferans ve sonrasındaki yeni dönemin kaderini belirleyecek olması hasebiyle ayrıca stratejik bir derinliğe sahip.  

BM ve uluslar arası toplum içerisinde de Doğu Akdeniz’deki tansiyonun düşmesi ve savaş olasılığının ortadan kalkması için Kıbrıs sorununun çözülmesi gerektiğine dair inanç artarken çözümden yana farklı öneriler ile masada olan Türk tarafının da eli gün geçtikçe artmakta.

Yeter ki Doğu Akdeniz’de kurgulanacak bir provokasyona uyulmasın ve yeter ki en yetkili ağızlardan Kıbrıs sorununa dair “önemli olan Kıbrıs’ın stratejik konumudur gibi” duygusal açıklamalar ile 50 yıllık mücadele yara almasın.

Ve unutulmamalıdır ki Kıbrıs sorununun ana öznesi Kıbrıslı Türklerdir ve her müzakerede Kıbrıslı Türkler de kendilerini hem görmek hem de bulmak ister.

Ve son bir nokta, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in beşli toplantı çağrısını “federasyonculuk” veya “anti-federasyonculuk” oyunları ile seçimlere malzeme yapma gafletinde bulunan veya bulunacak adayların ise Kıbrıs sorunu üzerinden oy avcılığı yapmaları bu sefer karşılığını bulmayacaktır.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karşılığını bulacak tek bir olgu ise Kıbrıslı Türklerin haklarının her zeminde ve herkese karşı savunacak adaydan başkası değil.

Çünkü Kıbrıslı Türkler artık tarih önünde varlığına ve iradesine her zeminde ve herkes tarafından saygı gösterilmesini istiyor.

Editör: TE Bilisim