1988-1989 yıllarında bölgede bazı kesimlerde yoğun nüfusa sahip olan Ermenilerin bağımsızlık için referandum düzenleyip bağımsızlık kararı almasıyla başlayan Karabağ sorunu bugün 30 yılını geride bıraktı.

Tıpkı 1968 yılında Beyrut’ta başlayan Kıbrıs sorununun çözümü için başlayan görüşmelerin üzerinden 52 yıl geçmiş olduğu gibi.

İki toplum arasında meydana gelen karşılıklı çatışmalar ve sokak gösterileri sonucu Azerbaycan ile Ermenistan arasında büyük bir gerilime neden olarak yüz binlerce kişi bu tartışmalar sonrasında yaşadığı topraklardan göç etme durumunda kalmış olması da Kıbrıs adası üzerinde var olma mücadelesi veren biz Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarından çok da farksız değil.

Ermenistan'da yapılan ve yaklaşık 40.000 kişinin katıldığı gösteriler sonrasın da ise Ermenistan'ın Karabağ'a saldırması tartışmaları ve çatışmaları sıcak savaşa dönüştürerek Dağlık Karabağ ve çevresindeki 7 ilin Ermeni işgali altına girmesini doğurması da Kıbrıslı Türklerin ortağı oldukları Kıbrıs Cumhuriyetinden kovulması ve akabinde 1963 yılından beri Kıbrıs Cumhuriyetinin tüm kurumları ile birlikte Rum işgali altında olması ile benzerlik göstermesi bakımından da ilginçtir.

Ermenilerin, Dağlık Karabağ’ı da içine alan Azeri topraklarının yüzde 20’sini işgaliyle, Uluslararası kaynaklara göre yaklaşık 600 bin, Azeri kaynaklara göre 1 milyon Azeri Türkü yurtlarından göç etmek zorunda kalması da 1878 yılından beri Kıbrıs’ta var olma mücadelesi veren Kıbrıslı Türklerin yaşadıklarından farksız mı?

Azerbaycan ve Ermenistan’ın Ocak 1992’de o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’na (AGİT) üye olmasıyla birlikte Karabağ Sorunu uluslararası boyut kazanırken arabulucu görevi üstlenen AGİK, 24 Mart 1992’de konuyu araştırmak üzere bölgeye bir heyet gönderilmesini ve Minsk Grubu’nun kurulmasını önermesi üzerinden ise 28 yıl geçti.

1994’te resmiyet kazanan Minsk Grubu’nun eş başkanlığını Fransa, Rusya ve ABD yaparken Türkiye, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belarus, İsveç ve Finlandiya Minsk grubunun diğer üyeleri arasında.

Minsk Grubu, Karabağ Sorunu’nun müzakere yoluyla çözümü amacıyla ikili ve çoklu görüşmeler sürdürürken ve taraflara çözüm önerileri sunarken birçok farklı plan müzakere edilmesinin üzerinden 20 yıldan fazla bir süre geçti.

Minsk Grubu'nun 29 Kasım 2007'de Madrid'de taraflara sunduğu öneriler uzlaşıya en yakın plan olurken 2009'da yenilenen ve Madrid Prensipleri olarak adlandırılan planın yer alan ;

- Dağlık Karabağ'ın çevresindeki işgal edilmiş bölgelerin Azerbaycan kontrolüne bırakılması,
- Dağlık Karabağ'a güvenliğini ve kendi yönetimi garanti edecek şekilde ara bir statü verilmesini ve nihai statüsünün daha sonra belirlenmesi,
- Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayan koridorun açılması,
- Yerlerinden edilmiş kişilerin topraklarına dönmesi,
- Barış gücünün işlevini yerine getirecek şekilde uluslararası güvence sağlanması maddeleri Kıbrıs sorununa dair müzakere edilen maddelerden çok da farksız değil.

Ve Dağlık Karabağ sorunu ve Ermeni işgalinin Azerbaycan Cumhuriyetine toplam zararı ise 22 milyar dolar.

Tüm benzerlikler bir yana Dağlık Karabağ sorunu ile Kıbrıs sorununun tek ortak yanı ise Karabağ’ın Kafkasya’nın ve Kıbrıs’ın ise Libya ile Suriye’nin anahtarı olmasından başka bir şey değil.

Uluslar arası arenada haklı olanın değil güçlü olanın kazandığının ve dostlukların değil çıkarların önemli olduğunun da kanıtı aslında Dağlık Karabağ ve Kıbrıs.

Ve Dağlık Karabağ ile Kıbrıs, Türk’ün Türk’ten başka dostunun olmadığının da en güçlü kanıtı.

Ve eğer kendi ülkende esir olmamak istiyorsak Dağlık Karabağ ve Kıbrıs’a sahip çıkmaktan başka bir seçeneğimiz olmamalı.

Ve tüm farklılıklarımıza inat her şeyden önce Türklüğümüze sahip çıkmalıyız.

Editör: TE Bilisim