Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin AB  içerisinde veto hakkıyla ve dayatmalarla, hellim meselesinde bile Kıbrıs Rum Yönetimi’nin otoritesini bir bakıma Kuzey’e yaymak niyetiyle kendilerini sıkıştırdığını ve niyetlerini gösterdiklerini belirten Tatar, dolayısıyla kendilerinin de başka çareleri olmadığını, doğru, haysiyetli yolu, egemenliklerini ve devletlerini koruyarak yürüyeceklerini kaydetti.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mavlüt Çavuşoğlu Cenevre’de gerçekleştirilecek toplantıya yönelik hazırlık niteliğindeki görüşmeleri  sonrasında düzenledikleri basın toplantısında gazetecilerin sorularını da yanıtladı.

DENDİAS’IN DÜNKÜ ELEŞTİRİ VE TAVRI…

Çavuşoğlu’yla dün Ankara’da düzenledikleri basın toplantısında Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın Türkiye’ye yönelttiği eleştirilerle, tavrının anımsatılması; Cenevre’deki toplantıda bunun masaya nasıl yansıyacağının sorulması ve bununla ilgili bir değerlendirme yapılmasının istenmesi üzerine Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Çavuşoğlu’na teşekkür ederek dünkü cevabının  yerinde olduğunu söyledi.

Tatar, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin özellikle Kıbrıs sorunu bağlamında her toplantıda her vesile ile “Doğu Akdeniz’de biz ne Türkiye ne de  Kıbrıs Türk halkının haklarını asla yedirmeyiz, haklarımıza sonuna kadar sahip çıkacağız” demelerinin verdikleri mücadelenin en büyük  dayanağı ve temeli olduğunu  kaydetti.

TATAR: “DENDİKAS’A O CEVAP VERİLMELİYDİ, ÇİZMEYİ AŞMIŞTIR”

Çavuşoğlu’nun Dendias’a verdiği cevabı ekranlardan izlerken Kıbrıs Türk halkının “bravo Çavuşoğlu’na”  dediğini ifade eden Tatar, “Orda o cevap verilmeliydi, çünkü çizmeyi aşmıştır, orda söylenmemesi gereken şeyler söylemiştir” dedi.

Doğu Akdeniz’deki yetki ve haklarının Yunanistan’ın iddia ettiği gibi olmadığını belirten Tatar, Kıbrıs Türk halkının da hakları bulunduğunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1900 km sahil şeridiyle Doğu Akdeniz‘de uluslararası hukuka ve KKTC ile yapılan anlaşmalara bağlı olarak Mavi  Vatan’da hakları bulunduğunu kaydetti.

Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda 1571’den beri direndiğini ifade eden Tatar, TRT’de yayınlanan “Bir Zamanlar Kıbrıs”ın bir belgesel değil bir dizi olduğunu da söyledi ve neticede tüm dünyaya ve Türkiye halkına Kıbrıs Türk halkının bu topraklarda yaşadığı soykırımı, vahşeti, direnişini gösterdiğini belirtti ve bu direnişin arkasında her zaman Türkiye’nin olduğunu  kaydetti.

ÇAVUŞOĞLU

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da aynı soruyU  yanıtlarken Yunanistan’la son bir buçuk yıldır gerginlikler yaşadıklarını, daha sonra diyalog yoluyla farklılıklarını görüşerek bir çözüm bulma anlayışının  ortaya çıktığını, Yunanistan’ın istememesi sebebiyle 5 yıl yapılmayan istikşafı görüşmeleri başlattıklarını, Dışişleri Bakanlıkları arasında siyasi istişareler de gerçekleştirdiklerini  anlattı.

Bakanlar olarak yaptıkları ve yapacakları karşılıklı görüşmelerden sonra iki lideri bir araya getirerek diyaloğu başlatma kararı aldıklarını, Dendias’ın Ankara ziyaretini de önemli bir yumuşatma fırsatı olarak gördüklerini  belirten Çavuşoğlu, gerçekleştirilen görüşmelerin güzel, samimi ve dostane bir ortamda geçtiğini anlattı.

Farklılıkların bir toplantıda ortadan kalkmasının mümkün olmadığını, istişarelerin başlamasının amacının bunları görüşmeye devam etmek olduğunu dile getiren Çavuşoğlu, görüşmelerde iş birliklerini nasıl geliştirebileceklerini de konuştuklarını kaydetti ve Dendias ile ekibinin kendilerine “Biz basın toplantısında tartışma yaratacak konulara değinmeyeceğiz, dolayısıyla sizden de aynı yaklaşımı bekliyoruz” dediğini,  kendisinin de nezaket çerçevesinde yapıcı, gerginliği azaltmaya yönelik  bir konuşma gerçekleştirdiğini aktardı. Çavuşoğlu şöyle konuştu:

“Basın toplantısının beli bir noktasında Dendias gerçek dışı ithamlarla hem ülkemi hem milletimi  çelişkili ifadelerle suçlamaya başladı, bu neyi gösteriyor, baş başa bunları konuşuyorsunuz, basın önüne çıkıp aynı retoriği devam ettirmek nedir,  ben bu kavgayı devam ettirmek istiyorum demektir. Niye devam ettirmek istiyorsunuz, suçladığınız şeyler ne, bir kere bu maksimalist anlayışı, sözde Seville Haritası gibi anlayışları, kendilerini de inandırdılarsa, sürdürmekle bir yere varılamaz. ‘Egemenlik hakkımızı ihlal ediyor’ demek ‘Seville  Haritasını dayatıyorum, sen bunun dışına çıkamazsın’ demek. Oysa biz bu Seville Haritasını paçavraya çevirdik. Bunların geçerli olmadığını gösterdik, bunların bir anlamı yok.

Doğu Akdeniz Konferansı’nı biz bir araya gelelim hakça paylaşımı konuşalım diye önerdik. Dünyanın hiçbir yerinde 6 millik kara sularının üstünde 10 millik hava sahası talep eden bir ülke yok. Sadece Yunanistan, böyle hukuka aykırı bir talepte bulunuyorsun, sonra Türkiye  benim egemenlik haklarımı ihlal etti diyorsun. Biz ev sahibi olarak  gereken nezaketi gösterdik ama maalesef Dendias bunun dışına çıktı haddini de aştı, bende gereken cevabı devletim ve milletim adına.

Ayrıca Kıbrıs da konuşulduğu, Kıbrıs’la ilgili ithamlar da olduğu için  Kıbrıs Türk halkı adına karşılık vermek durumundaydım. Ayrıca Kıbrıs Türk halkı konusunda da aynı şekilde; Kıbrıs Türk halkının haklarını ve KKTC tamamen yok sayarak herşey Rum kesiminin dediğin zaman, karşı adımlarımızı da ihlal olarak gördüğünüz zaman, ki bize göre ihlal değil biz bundan sonra gene aynı yapıcı tavrımızı devam ettireceğiz. Yunanistan’ın da bu konuda samimi karar vermesi lazım.  Basın toplantılarında kavga etmeye mi devam edeceğiz, bu yaklaşımlarla gerginlik devam edecek, buna karar vermesi lazım. Dün bunu anlatmaya çalıştım”

“SÜREKLİ AB ARKAMDA DİYEREK BİR YERE VARMAK MÜMKÜN DEĞİL”

Bu konuları Türkiye’yle Yunanistan’ın birlikte çözmesi gerektiğini kaydeden Çavuşoğlu, sürekli “AB arkamda diyerek” bir yere varmanın mümkün olmadığını ifade etti ve AB’nin retorikten öte destek veremeyeceğini Yunanistan’ın gördüğünü belirtti.

Çavuşoğlu, “Onlar sizi ancak kışkırtır, size silah satar, paranızı alıp geriye çekilir, iki açıklama yapar, bunun dışında bir faydası yok, iki komşu ülke olarak biz meselelerimizi bir birimizle konuşup beraber çözüm yolları bulmamız gerekiyor, Türkiye olarak biz bu yapıcı yaklaşımımızı devam ettirmek istiyoruz” diye konuştu.

AB’NİN CENEVRE’DE YER ALMAK İSTEMESİ…

AB’nin Annan Planı döneminde verdiği ve tutmadığı sözlerin hatırlatılması, Cenevre sürecinde AB’nin yer almak istemesi ve Yunanistan’ın Kıbrıs konusunu Türkiye’nin önüne engel olarak koyması yönündeki bakışın Cenevre’deki atmosferi nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine ise Cumhurbaşkanı Tatar, Türkiye Cumhuriyeti’nin bu konularda cesaretle adım attığını, iki devletlilik konusunda açıklamalar yaptığını söyledi.

“ŞİMDİYE KADAR İYİ ÇOCUK OLDUK DA NE OLDU”           

“Şimdiye kadar iyi çocuk olduk da ne oldu, hiç bir şey vermediler, hep aldılar” diyen Tatar, Türkiye ile KKTC’nin hakları ve çıkarlarının örtüştüğünü ve egemen eşitliğe dayalı, yan yana  yaşayan eki bağımsız devlet şeklindeki yeni bir yola giriyor olduklarını, kaybedecek bir şeyleri olmadığını söyledi.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin AB  içerisinde veto hakkıyla ve kendilerine yaptıkları dayatmalarla, hellim meselesinde bile Kıbrıs Rum Yönetimi’nin otoritesini bir bakıma Kuzey’e yaymak niyetiyle kendilerini sıkıştırarak ve zora sokarak niyetlerini gösterdiklerini belirten Tatar, dolayısıyla kendilerinin de başka çareleri olmadığını, doğru, yolu haysiyetli yolu, egemenliklerini ve devletlerini koruyarak yürüyeceklerini kaydetti.

TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, AB tarafından sadece Kıbrıs konusunda değil diğer konuşlarda da  verilen sözlerin tutulmadığını ve dolayısıyla güven kalmadığını söyledi.

Kıbrıs konusunda müzakere dışındaki konulara bakıldığı zaman da AB’nin KKTC’yi ve Kıbrıs Türk halkını tamamen yok saydığını  ve ne olursa olsun Rum kesimini desteklediğini kaydeden Çavuşoğlu, “Böyle olunca KKTC’nin de AB’ye güvenmemesini anlamanız lazım, o nedenle KKTC  ve buradaki garantör ülkeler de Cenevre’deki toplantıya AB’nin katılmasını istemedi. Ayrıca bu gayrı resmi bir toplantıdır, ortak zemin var mı yok mu o yoklanacak. Diğer taraftan ilerde müzakerelere tekrar yeni bir vizyonla başlama kararı alınırsa o zaman AB’yi ilgilendiren konular da olduğu için AB’yi bir gözlemci olarak davet edebiliriz” diye konuştu.

İnsani bir konu olan aşı konusunda bile AB’nin takındığı durumun ortada olduğunu belirten Çavuşoğlu, “ama sanmasınlar ki KKTC’yi biz kimseye muhtaç bırakırız, bırakmayız elbette. AB dürüst bir arabulucu olmak istiyorsa, dengeli ve objektif davranması ve destek vermesi lazım” dedi.

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Kuran kursları konusundaki Anayasa Mahkemesi kararıyla ilgili bir değerlendirme istenmesi üzerine  de Cumhurbaşkanı Tatar, konuyla alakalı rahatsızlık duyduğunu, Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararı daha netleşmeden ülkedeki bazı kişi ve kuruluşların kışkırtmalarının  söz  konusu olduğunu kaydetti.

Konunun son derece hassas  olduğunu belirten Tatar, konuyla ilgili şöyle konuştu:

 “Bana verilen bilgiye göre, Kuran Kurslarının kapanması gibi bir durum yoktur, asla olamaz. KKTC’de böyle bir mesele olamaz. Bizler 1571  yılından beridir bu topraklarda Müslüman olarak geldik. Milli Eğitim Bakanı ile yaptığım istişareye göre süreç,   Milli Eğitim Bakanlığı  yetkilidir, o yetkiyi verecek ve denetleyecek şeklindedir.  Burada bir sıkıntı yaratılmaya çalışılıyor. Benim isteğim derhal Din İşleri Başkanlığı’nın da yetkilendirilmesi şeklindedir, çünkü bu işi icra eden esas itibarıyla Din İşleri Başkanlığıdır, düzeltilmesi ve kışkırtmalara son verilmesi dileğim ve temennimdir.  Esas olan birlik ve beraberliğimizin korunmasıdır ve KKTC anayasası açık ve nettir, inanç  ve ibadet özgürlüğü anayasanın verdiği bir haktır. Bir takım spekülasyonlara gerek yoktur”.

Çavuşoğlu da, Başbakan Ersan Saner ve Cumhurbaşkanı Tatar’a konuyla ilgili hassasiyetlerinden dolayı teşekkür etti ve bu konunun büyük bir hassasiyet yarattığını söyledi.

Yargının bağımsızlığına ve anayasa mahkemesinin verdiği kararın bağlayıcılığına, hukukun üstünlüğüne her ülkenin saygı duyduğunu, bunun mahkemenin verdiği bir kararı eleştirmemek demek olmadığını kaydeden  Çavuşoğlu, “Eleştirmek hakları olduğunu, çünkü mahkeme hukuka ya da talebe uygun bir karar vermediyse bunu ben eleştiririm” dedi.

Bu kararın anayasaya  ya da hükmüne göre verilmiş bir karar olmadığını, ideolojik bir karar olduğunu söyleyen Çavuşoğlu, şöyle devam etti:

“İdeolojik verilen bu kararın içinde ibareler yer almasa da daha sonra bu karara yön veren ve bunun uzantılarının yaptığı açıklamalar çok açık ve nettir. Yok laiklikmiş, yok başka bişeymiş, yasaklandı vs buna benzer ifadeleri de yorumları da gördük.

Laiklik herkesin din özgürlüğünü, inancını ve dinini öğrenme hakkının garantisidir. Peki anayasa mahkemesine baş vuran kişiler ne talep etmişti. Gerekçesi ne. Burada çalışan bazı bireyler ve sendikalar bu kişilerin özlük haklarıyla ilgili anayasa mahkemesine baş vurmuşlardır. Anayasa mahkemesine bu sebeple baş vurdukları halde anayasa mahkemesi konuyu buna getirip niye karar veriyor.

Ayrıca bu kararın zamanı da manidardır. Tam ramazan aynın ilk haftasında 2018’de yapılan bir başvurunun değerlendirilip karar bağlanması son derece manidardır.  Kimse kusura bakmasın yargıya saygımız vardır ama bu karar ideolojik bir karardır.

Elbette bunun düzeltilmesi konusunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yaptığı açıklamayı önemsiyoruz. Buradaki tüm Müslümanlar arasında hassasiyet yarattığı gibi Türkiye’de de bir hassasiyet yarattı. Halkımızın milletimizin hassasiyetini de bizzat Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip  Erdoğan dile getirmiştir. Temenni ederiz bundan sonra bu tür ideolojik yaklaşımlar olmasın, gerçek anlamda hukukun üstünlüğü tesis edilsin”  

Editör: TE Bilisim