Fikrin ve Hukukun Üstünlüğü Hareketi Başkanı Avukat Barış Mamalı, faiz sorununun “kaotik, acımasız ve vahşi bir sömürü halini” aldığını ileri sürerek, Hükümet’in, bu soruna köklü ve sürekli çözüm yaratacak bir “Yasa” yapma yerine,  geçici ve sadece çok küçük bir borçlu kesimin fayda sağlayabileceği, parça parça yasal düzenlemelerle halka “icraat yapar gibi görünmeye” çalışmakla suçladı.

Mamalı bugün yaptığı yazılı açıklamada, Hükümet’in, halkın yararına olacak çözümleri yapma noktasında “sahaya inme cesareti” gösteremediğini, Meclis’te onaylanan son iki yasal değişikliğin de tamamen faizden kaynaklanan sorunları erteleyen ve köklü çözüm getirmekten uzak icraatlar olduğunu iddia ederek, “Alacak-borçlu sorununa köklü çözüm getirebilmek için yeni ve etkili bir icra sistemi kurulmalı, borçtan ötürü hapislik uygulamaları kaldırılmalı ve derhal bir Faiz Yasası yürürlüğe konmalıdır” dedi.

Barış Mamalı, ülkedeki faiz sorununun, yıllarca kötü yönetim ve yanlış politik icraatlar nedeniyle ortaya çıktığını savunarak, “kanunsuzluk” nedeniyle faiz işlemlerine karşı tüm borçluların ekonomik açıdan tamamen korumasız kaldığını ve “sömürü düzeni” yaratıldığını öne sürdü.

Faiz sorununu “kangren” olarak niteleyen ve bu sorunu kökten çözecek, bileşik faizi yasaklayacak, alacaklının tahsil edeceği faiz miktarlarını dizginleyecek ve uygulanacak faiz oranlarında azamilik kıstasını getirecek “Faiz Kanunu”nun yıllardır bir türlü yürürlüğe konamadığını ifade eden Mamalı, hükümetlerin, yaratılan adaletsiz ve yıkıcı faiz sistemini ortadan kaldırabilmek için herhangi bir enerji harcamadığını ileri sürdü.

Mamalı, Meclis’te onaylanan son iki yasal değişikliğinin, faizden kaynaklanan sorunları erteleyen, sadece küçük faydalar sağlayan ve köklü çözüm getirmekten uzak icraat  olduğunu, ancak az da olsa bazı borçluların ekonomik açıdan fayda sağlayabilmesine imkan tanıdığı için olumlu karşılanabileceğini kaydetti.

Hukuk devletinde yasal düzenlemelerin genel nitelikli olması gerektiğini, ancak burada sadece yasal işleme tabi tutulan borçlulara yönelik bir kanun değişikliği yapıldığını işaret eden Mamalı, “Oysa borçlu statüsünde bulunan tüm insanlara ve kurumlara da bu yapılandırma hakkının tanınması gerekirdi” ifadesini kullandı.

“HAPİS YATMA SİSTEMİ AYNEN KORUNDU”

Mamalı, daha önce yürürlüğe giren “Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Ekonomik İyileştirme Kapsamında Yeniden Yapılandırılması Yasası” ile Hukuk Muhakemeleri Usulü Yasası”nda yapılan son değişikliklerin, mevcut sorunların esaslı olarak çözümüne çok uzak icraatlar olduğunu iddia ederek şu şöyle dedi:

“Mazbatadan hapis yatma sistemi aynen korunmaktadır. Yenilik olarak getirilmiş olan hapislik emrinin icrası safhasında borçlunun bu emre karşı itiraz edebilme hakkına sahip olmasıdır. Çıkan hapislik emrinin akıbetine mahkeme karar verebilecektir. Görüleceği üzere borcundan ötürü hapis yatma kalkmadığı gibi mazbataların icrası bu yasal değişiklikle ne kendiliğinden durmakta ne de ertelenmektedir. Kaldı ki sözkonusu emre itiraz etme hakkı sadece 31.7.2013 tarihine kadar kullanılabilecektir.”

“BİRLEŞİK FAİZ YASAKLANMADI”

Barış Mamalı, bileşik faizin yasaklanmadığı tahsil edilecek faiz miktarlarına sınır getirilmediğini belirterek, “100 TL alınan borca 10.000 TL faiz ödenmesi dönemi devam etmektedir” dedi.

Yasadan fayda sağlayabilecek olanlar sadece banka ve finans kuruluşlarına borcu olan kişiler olduğuna işaret eden Mamalı, “Devlete, kooperatif bankalarına, şahıslara veya diğer şirketlere borçlu olanlar bu yasa kapsamda değildirler. Oysa bu yasanın eşitlik ilkesi gereği tüm borçlulara uygulanması gerekmektedir. Ancak az da olsa borçlunun bu yasadan fayda sağlayabilme imkanına sahip olması bir nebze de olsa olumlu karşılanabilmelidir” ifadesini kullandı.

Değişikliklerin borcu yapılandırma için alacaklı kuruma yapılacak başvurunun süresi de 4 ay ile kısıtlandığını belirten Mamalı, bu hakkın bazı borçluları ve kısa süre için tanınmasını eleştirdi.

“BORÇLUNUN AKIBETİ ALACAKLIYA BIRAKILDI”

Barış Mamalı, Yasa’dan faydalanabilmek için alacaklı banka/kredi sağlayıcısıyla mutlaka karşılıklı bir ‘yapılandırma sözleşmesinin’ imzalanması gerektiği, borçlunun başvurusunun akıbetini belirleme hakkı Alacaklıya bırakıldığına işaret ederek, şöyle dedi:

“Alacaklının, borçlu tarafından yapılan başvuruyu ancak kendi menfaatlerine ve isteklerine uygun olması halinde kabul etmesi söz konusu olacaktır. Çünkü borcun yapılandırılmasıyla ilgili şartları belirlerken borçlunun alacaklıyla pazarlık etme veya alacaklı banka/finans şirketinin borçlunun şartlarını dikkate alma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Borçlu, borcunun yapılandırılabilmesi için müracaatta bulunduğunda, borçlu tarafından ödenecek borç miktarını, uygulanacak faiz miktarını, aylık taksit miktarlarını ve taksit ödeme süresini tespit etme hak ve yetkisi sadece banka ve kredi sağlayıcısı kurumlara ait olacak, borçlu sadece sunulanı kabul veya ret etme durumunda kalacaktır.

Borcunun yapılandırılması için müracaat edip bu müracaatı reddedilen borçlunun yapabileceği tek şey konuyu açacağı yeni bir dava ile mahkemeye intikal ettirmek olacaktır. Yani itirazı olan borçlu ek dava masrafı külfeti altına girerek uzun bir sürecin sonunu beklemek zorunda kalacaktır.”

“ANAPARA ESAS ALINMALI”

Özellikle bankaların açtığı davalarda celpname üzerindeki talep takririnde yazan miktar zaten aşırı faizlerle şişirilmiş, anaparanın çok üzerinde olan rakamlar olduğu uyarısında bulunan Mamalı, burada talep takririnin değil ‘anaparanın’ esas alınması gerektiğini vurguladı.

Mamalı, yapılandırma konusunda yapılacak başvurularda ortaya çıkacak ihtilafları çözmek amacıyla kurulması düşünülen “Hakem Heyeti”nin 4 üyesinden 2’sinin bankacılık sektöründen olacağını, borçluların şikâyetçi, bankaların veya finans kuruluşlarının ise şikayet edilen taraf olacağını ifade ederek, bu uyuşmazlıklara yine çoğunluğun bankacıların olduğu bir heyetin bakacağını, bunun da tarafsızlık ve bağımsızlık ilkelerine ters olduğunu iddia etti.

Heyette herhangi bir hukukçunun olmamasının eksiklik olarak değerlendiren Mamalı, Hakem Heyeti Başkanının kim olacağı ve nasıl seçileceği konusunda da değişiklik yasasında  kural bulunmadığını kaydetti.

Barış Mamalı, yargı tarafından verilen ve kesinleşmiş kararların yasal düzenlemelerle ortadan kaldırılmasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını ifade ederek, bu yolun açılmasıyla, ileride beğenilmeyen Anayasa Mahkemesi veya Yüksek İdare Mahkemesi kararlarının da her fırsatta bir yasayla yok edilebileceğini iddia etti.

Mamalı, bu konuda, Mahkeme hükümlerine konu olan borçların tahsil edilecek faiz miktarlarına müdahale edilmesi yönünde düzenleme yapılmasının daha uygun bir tarz olabileceği savundu.

Editör: TE Bilisim