Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Bize göre Kıbrıs için önümüzde önemli bir fırsat vardır. Kıbrıs örnek bir barış adası olabilir. Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların çıkarlarını, bölgedeki barış ve istikrarı da düşünerek ileriye doğru bakmalıyız” dedi.

Eroğlu, bugün Sivas’ta, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde bir konferans verdi.

Konferansta, Kıbrıs sorunu ile ilgili bilgi veren Eroğlu, bugün gelinen noktayı da değerlendirdi.

Konuşmasına, Sivas’ta bulunmaktan ve üniversitede konferans vermekten duyduğu mutluluğu ve gururu ifade ederek başlayan Eroğlu, KKTC’den selam ve sevgileri iletti. Eroğlu, Kıbrıs Türk halkının Anadolu’daki kardeşlerinin verdiği Kurtuluş Savaşı’nı candan desteklediğini, örnek aldığını, Anavatan Türkiye’ye güvendiğini, mücadele ettiğini ve özgürlüğüne kavuşarak kendi devletini kurduğunu söyledi.

4 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde alınan kararların izlerinin, Kıbrıs Türk halkının mücadelesinde de görüldüğüne vurgu yapan Eroğlu, “Sivas Kongresi’nde alınan kararlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasına ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasına olduğu kadar bizim mücadelemize de rehber olmuştur” dedi.

Kıbrıs konusunun milli bir dava olduğuna vurgu yapan Eroğlu, Kıbrıs konusunun iyi bilinmesinde ve takip edilmesinde milli yarar bulunduğunu kaydetti.

“KIBRIS TÜRK HALKI, ANADOLU HALKI’NIN KIBRIS ADASI’NDAKİ UZANTISIDIR

Kıbrıs Türk halkının, Anadolu halkının Kıbrıs adasındaki uzantısı olduğunu belirten Eroğlu, Türkiye’nin Kıbrıs Türk halkıyla tarihsel bağları, ona karşı sorumlulukları bulunduğunu ifade etti.

Türkiye’nin Kıbrıs’a dayalı hak ve çıkarları olduğuna işaret eden Eroğlu, bunun tarihte de şimdi de böyle olduğunu kaydetti.

Cumhurbaşkanı Eroğlu, Kıbrıs’ın Osmanlı İmparatorluğu için olduğu gibi bugün de, Türkiye Cumhuriyeti için stratejik ve ekonomik olarak büyük değer taşıdığını anlattı.

“KIBRIS ANAHTAR”

Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu enerjinin yüzde 70’inin Akdeniz üzerinden taşındığını söyleyen Eroğlu, Türkiye’nin deniz ticaretinin yüzde 30’unun Doğu Akdeniz’den yapıldığını, Kıbrıs adasının bu bölgede bir anahtar teşkil ettiğini vurguladı.

Eroğlu, “Bu olguya petrol, doğal gaz, sıvılaştırılmış doğal gaz ve bölgedeki kaynakların yanı sıra yeni bulunanları, bulunma ihtimali olanları, kurulan tesisleri, kurulması planlananları ve boru hatlarını ekleyecek olursak Kıbrıs’ın önemi daha da belirginleşir” dedi.

Amerika Birleşik Devletleri’nin on yıllardır sürekli olarak Doğu Akdeniz’de uçak ve savaş gemisi bulundurduğunu belirten Eroğlu, İngiltere’nin, 1991’deki Körfez Savaşı sırasında Kıbrıs adasındaki üslerini kullandığını anımsattı.

Fransa’nın 2007 yılında Kıbrıs Rum kesimi ile Güney Kıbrıs’ta bulunan Baf’taki havaalanını kullanabileceği bir askeri işbirliği anlaşması imzaladığını hatırlatan Eroğlu, Rusya’nın, son Suriye krizi sırasında bu ülkedeki üssünü kullanamayacağı ortaya çıkınca Güney Kıbrıs’taki Baf havalimanını kullanmayı talep ettiğini kaydetti.

Eroğlu, “Kısacası herkes Kıbrıs’a büyük önem vermektedir çünkü günümüz dünyasında devletlerin ayakta durması için güçlü ekonomilere, ekonomiler için de enerjiye ihtiyaç vardır. Kıbrıs en önemli enerji yollarının geçtiği güzergahtadır, büyük enerji kaynaklarına yakındır ve miktarı kesin olmamakla birlikte belki de kendi etrafında bulunan çok önemli doğal kaynaklara sahiptir” dedi.

Enerji kaynaklarının günümüz dünyasında barışa değil, daha ziyade çatışmaya yol açtığını vurgulayan Eroğlu, “Ancak biz dün olduğu gibi bugün de barıştan, işbirliğinden, daha mutlu, adil ve güven içinde bir Dünya’dan yanayız. Bunun için çalışıyor, gayret gösteriyoruz” ifadesini kullandı.

“KIBRIS SORUNU UZUN YILLARDIR DÜNYA GÜNDEMİNDE”

Kıbrıs konusunun çok uzun yıllardır dünya gündeminde olduğunu belirten Eroğlu, son yıllarda yaşananları değerlendirdi.

Eroğlu, Kıbrıs görüşmelerinin tarihine kısaca göz atıldığında, 1968’de başlayıp bugüne kadar geçen 46 yıl içinde hangi tarafın bir uzlaşıdan yana tavır koyduğu, hangi tarafın ise bir çözümü engellediğinin açıkça görülebildiğini belirtti.

1968-1973 döneminde yapılan Denktaş-Klerides görüşmelerinde neredeyse bir uzlaşıya varıldığını ancak uzlaşının dönemin Rum Lideri Başpiskopos Makaryos’a getirildiğinde, anlaşmanın Enosis’e kapalı olması nedeniyle reddedildiğini belirten Eroğlu, “O dönemde Kıbrıslı Türkler, azınlık konumuna indirgenmeyi ve Türkiye’nin garantisinden vazgeçip kendilerini Rumların insafına terk etmeyi reddediyordu. Bugün de olduğu gibi!” dedi.

1974’ün olayları sonucu oluşan yeni coğrafyanın, 2 Ağustos 1975’te Viyana’da yapılan nüfus mübadelesiyle Birleşmiş Milletler tarafından tescil edilerek iki kesimliliğin temellerinin atıldığını anlatan Eroğlu, bunu 1977 Denktaş-Makaryos Doruk Anlaşması izlediğini ifade etti.

1977 Denktaş-Makaryos Doruk Anlaşması ile Denktaş-Kipriyanu Doruk Anlaşması ile ilgili bilgi veren Eroğlu, bugün devam eden görüşmelerin de temel parametrelerini oluşturduklarını kaydetti. Her iki anlaşmanın da, zamanın Kıbrıs Türk Lideri, Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın girişimiyle gerçekleştiğini kaydeden Eroğlu, Kıbrıs Rum liderliğinin bu anlaşmalara sadık kalmadığını, 1985 ve 1986 yıllarında, zamanın BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar’ın bu anlaşmalar zemininde hazırlayıp sunduğu iki çerçeve anlaşma taslağının da Rum tarafı tarafından reddedildiğini ifade etti.

Eroğlu, konferanstaki konuşmasını şöyle sürdürdü:

“1986 Çerçeve Anlaşma Taslağının sunulduğu dönemde ben KKTC Başbakanıydım ve anlaşmayı Meclis’ten geçirmek suretiyle Kıbrıs Türk tarafının iki toplumlu, iki kesimli federasyona olan bağlılığını bir kez daha ortaya koymuş oldum. Ama Kıbrıs Rum tarafının reddi yüzünden bu anlaşmalar yürürlüğe girmemiştir. 1992’de zamanın Genel Sekreteri Boutros-Ghali, Fikirler Dizisi diye anılan ve 101 paragraftan oluşan bir planı masaya koydu. Kıbrıs Türk tarafı bu planın 91 paragrafını kabul etti, geriye kalanını ise müzakereye hazır olduğunu açıkladı. Ancak planın bir bütün olarak Rum tarafınca reddedilmesi nedeniyle bir sonuca varılamadı.”

Bu arada, çok sayıda Güven Yaratıcı Önlem (GYÖ) paketlerinin masaya konduğunu, ama bunların tümünün Kıbrıs Rum tarafınca reddedildiğini belirten Eroğlu, “Bu gerçekler, tarafsız gözlemciler yanında Kıbrıs Rum Dışişleri eski Bakanlarından Nikos Rolandis tarafından da itiraf edilmiş olup, adı geçen, müzakerelerde en az 15 önemli olayda Rum tarafının BM tarafından hazırlanan planları reddettiğini teyit etmiştir” dedi. “Bunların en son örneği ise müzakerelerde belki de bir milat teşkil eden Annan Planı’ydı” diyen Eroğlu, planın referandumunda Kıbrıs Türk tarafında yüzde 65 evet oyu çıkarken Rum kesiminde yüzde 76 hayır oyu çıktığını anımsattı.

“VERİLEN SÖZLER KAĞIT ÜSTÜNDE KALDI”

Eroğlu, Annan Planı referandumu ile Rum tarafının uzlaşmazlığının bir kez daha tescillendiğini belirtti.

Eroğlu, “Ama sonuçta Rum tarafı yine yoluna devam etti ve bize verilen sözler, ki o sözler nedeniyle halkımız evet demişti, havada kaldı. Ne idi o sözler? Kıbrıs Türk halkına uygulanan izolasyon ve ambargolar sona erecekti. Ekonomik sıkıntımız kalmayacaktı. Bizden daha fazla taviz istenmeyecekti. Dünyadaki yerimizi almamız için katkı sağlanacaktı” dedi.

Verilen sözlerin kağıt üstünde kaldığını söyleyen Eroğlu, Avrupa Birliği’nin söz verdiği halde Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü bile geçiremediğini, geçirilen Yeşil Hat Tüzüğü ve Mali Yardım Tüzüğü’nün ise Rum tarafının engellemeleri yüzünden büyük zorluklarla karşılaştığını, gerektiği gibi etkin çalışamadığını ifade etti.

Birleşmiş Milletlerin de Rum uzlaşmazlığını belirleyen herhangi bir karar alamadığını belirten Eroğlu, “Rum ulaşmazlığına açıkça atıfta bulunan BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli raporu raflarda kaldı! Halbuki o rapor, Annan Planı’nı reddetmekle Kıbrıs Rum tarafının sadece bir planı değil “çözümün kendisini reddettiğini” söylüyor, buna sebep olarak ise Kıbrıslı Türklerle yetki ve refah paylaşmak istememelerini gösteriyordu” diye konuştu.

Eroğlu, “Maalesef o dönemin KKTC yöneticileri de bu durumu lehimize kullanamadı ve kuru bir sırt sıvazlama, bir “aferinle” yetinmek zorunda kaldı” dedi.

“BEKLENTİLER BOŞA ÇIKTI”

Bir süre görüşmelerin yapılamadığını, nihayet 3 Eylül 2008 tarihinde Talat-Hristofyas müzakerelerinin başladığını belirten Eroğlu, “Ancak ne oldu, tüm beklentiler kısa zamanda boşa çıktı. Kısa sürede çözüm beklendiğinin açıklanmasına rağmen yaklaşık iki sene görüşen taraflar, bırakın çözümü sağlamayı, ilgili başlıkların bazılarına dokunamadılar dahi” ifadelerini kullandı.

KKTC’de yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yaklaşık iki ay önce BM Genel Sekreteri’ni Kıbrıs’a getirmek suretiyle olumlu ve çözüme yakın bir hava estirilmeye de çalışıldığını söyleyen Eroğlu, “BM Genel Sekreteri ise adaya yaptığı ziyaretten, Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmazlığı yüzünden hayal kırıklığıyla döndü” diye konuştu.

Eroğlu, “Genel Sekreter’in ortak bir toplantı sonrasında sağlanan yakınlaşmaların deklare edilmesi teklifine bir “barış meleği” olarak lanse edilen Hristofyas yanaşmadı, bunu kabul etmedi. Rum Lider o güne kadar sağlanan yakınlaşmaları açıklamak, bunları kamuoyu önünde kabullenmek istemedi. Genel Sekreter hiç bir şey sağlayamadan adadan ayrılmak zorunda kaldı” dedi.

2010 yılının Nisan ayında Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapıldığını ve kendisinin ilk turda oyların yüzde 50’sini geçerek Cumhurbaşkanı seçildiğini söyleyen Eroğlu, “Seçilmemin ardından uluslararası alanda hakkımda büyük bir karalama kampanyası yapılmaya başlandı. Benim gerçekten federal bir çözüm istemediğim, bu şartlarda başlayacak görüşmelerin birkaç hafta içinde çökeceği iddia edildi” ifadesini kullandı.

“YAZILI YAKINLAŞMALARA BAĞLI OLDUĞUMU GENEL SEKRETERE BİLDİRDİM”

Eroğlu, şöyle devam etti:

“Halbuki, ben, seçilir seçilmez BM Genel Sekreteri’nin talebi üzerine benden önceki dönemde sağlanan yazılı yakınlaşmalara bağlı olduğumu yine BM Genel Sekreteri’ne yazdığım mektupla ifade etmiştim. Bu yakınlaşmaları Genel Sekreter’in Kıbrıs’a yapmış olduğu ziyarette bir önceki Rum lider Hristofyas teyit etmekten kaçınmıştı. Oysa ben yazılı yakınlaşmaları kabul ettiğimi yazılı olarak BM’ye sundum. Bunun önemle altını çizmek istiyorum, çünkü şimdiki muhatabım Anastasiades de 2010 yılında benim yaptığımı yapmıyor, yani görüşmelere bırakıldığı yerden devam etmeyi kabul etmiyor ve bu da masada büyük zorluklar yaratıyor. Bununla da kalmadım, iki ay sonra New York’a gidip Sayın Genel Sekreter’le bir görüşme yaptım ve orada inisiyatif alıp kendisinin gözetiminde Rum liderle bir zirvede bir araya gelmeye hazır olduğumu söyledim. Bunu teklif etmekteki amacım açıktır. 46 yılını doldurmuş olan Kıbrıs müzakerelerinde tartışılmamış konu kalmamıştır. İki tarafın da pozisyonları ve müzakerelerin zemini bellidir”

“İRADE GÖSTERMEYE HAZIRIM”

Eksik olanın siyasi irade olduğunu söyleyen Eroğlu, “Ben bu iradeyi BM Genel Sekreteri’nin de bulunacağı böyle bir platformda göstermeye hazır olduğumu söyledim. Söylemeye de devam ediyorum” dedi.

Eroğlu, “26 Mayıs 2010 tarihinde ilk kez bir araya geldiğim o zamanki Rum lider Hristofyas, niyetini daha ilk görüşmeden belli etmişti. Amacı bir anlaşma değil Kıbrıs Türk tarafını suçlayarak bu süreçten çıkmaktı. Çeşitli oyunlara başvurdular, ancak kararlı tutumumuz sayesinde bu oyunların başarıya ulaşmasını önledik” dedi.

Hristofyas döneminde Genel Sekreter’le 5 kez zirvelerde bir araya geldiklerini belirten ve geniş bilgi aktaran Eroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Rum tarafı, AB dönem başkanlığını devralacakları için masadan kaçma yolları arıyordu; biz ise onları oluşturulan Teknik Komitelerle masada tutmaya çalıştık ancak bazı istisnalar dışında Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle arzu ettiğimiz sonuçları alamadık.

Bu süreç bu yılın Şubat ayına kadar devam etmiştir. Geçtiğimiz yılın Şubat ayında Rum tarafında yapılan seçimler sonrasında Nikos Anastasiades yeni Kıbrıs Rum lideri olarak göreve geldi. Seçilmesinden önce uluslararası toplum, zamanında Annan Planı’na ‘evet’ demiş olmasından hareketle, Anastasiades’i uzlaşı yanlısı bir lider olarak takdim etmiş ve bunun müzakere sürecine olumlu yansıyacağı beklentisi içerisine girmişti.”

Anastasiades’in, daha seçilmeden çözüm karşıtı Rum siyasi partisi DİKO’yla kabul edilemez unsurlardan oluşan bir protokol imzaladığını belirten Eroğlu, benzeri bir protokolü çözüm karşıtlığıyla bilinen Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos’la da imzaladığının bilindiğini kaydetti. 

Eroğlu, “Bize bunların seçim yatırımı olduğu söylenmişti, ancak Anastasiades seçilmesinin ertesinde bu ilkelere bağlı kalacağını her fırsatta ifade etmiştir” dedi.

“ANASTASİADİS DÖNEMİ”

Çözümün önündeki en büyük engel olarak görülen Rum Ulusal Konsey’in seviyesinin ilk kez Anastasiades tarafından yükseltildiğine işaret eden Eroğlu, sadece tavsiye kararı üretmekle mükellef yapıyı, kararları bağlayıcı ve belirleyici olan bir statüyle donattığını kaydetti. 

Anastasiades’in ardından, çözüm karşıtı DİKO partisine yakınlığıyla bilinen Andreas Mavroyannis’i Özel Temsilci, yani müzakereci olarak atadığını kaydeden Eroğlu, bu atamanın 6 aylık bir gecikmeyle yapıldığını belirtti.

Anastasiades’in Ekim ayında masaya gelerek müzakerelere başlayacağı sözünü verdiğini anımsatan Eroğlu, “Masaya geleceği sözü verdiği Ekim ayı yaklaştıkça Rum tarafından başka mazeretler duymaya başladık. Bu mazeretlerin başında tüm bu anlattıklarımdan da kolayca çıkarabileceğiniz üzere bir ön hazırlık yapılması gerektiği iddiası vardı” dedi.

Eroğlu, şöyle devam etti:

“Ardından diğer ön şartlar gelmeye başladı. Anastasiades, Maraş’ın bir anlamda bir ‘peşinat’ olarak kendilerine verilmemesi halinde masaya gelmeyeceğini açıkladı. Bu tutmayınca Türkiye’yle doğrudan müzakere etmek istediğini söyledi. Ardından Liderler görüşmesi yapılabilmesi için bir ortak açıklama üzerinde anlaşılması gerektiğini, bunun ön şartları olduğunu ısrarla tekrarladı. Tüm bunları isterken 2008 başlayan müzakerelerde sağlanan yazılı yakınlaşmaları da kabul etmediğini açıkça ifade etti. BM bizzat iki tarafın yazılı olarak sağladığı yakınlaşmaları, diğer tartışma konularıyla beraber 77 sayfalık bir belgede topladı.”

Anastasiades’in bu belgede yer alan yakınlaşmaları da kabul etmediğini söyleyen Eroğlu, “Kendisine mektup yazarak bu yakınlaşmaları teyit etmesini istedim, cevabi mektubunda bunu yapmaktan kaçınarak var olan müzakere zeminini yeniden tartışmaya açma niyetini ortaya koydu” diye konuştu.

Ortak açıklama egzersizinin de tüm bu nedenlerden dolayı Rum tarafınca ortaya atıldığını söyleyen Eroğlu, “Ve ne yazık ki BM de dahil olmak üzere ilgili taraflar da bunun yararlı olacağı konusunda ısrarlı oldular. Biz ise her zaman ön koşulsuz olarak masaya oturmaya hazır olduğumuzu söyledik, ancak iyi niyet ve yapıcı bir ruhla ortak açıklama egzersizine de katıldık ve bu suretledir ki Anastasiades’in bu bahanesini elinden almış olduk” ifadesini kullandı.

Eroğlu, konferansta şunları söyledi:

“Nihayet 11 Şubat’ta uzun çabalar, Anavatan Türkiye’nin önemli katkılarıyla ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de araya girmesiyle Rum lider Nikos Anastasiades’le bir ortak açıklama üzerinde uzlaştık ve bu Dünya’ya ilan edildi. Ortak açıklama metninde oluşturacağımız yeni ortaklığın Birleşmiş Milletlere üye diğer devletlerden daha faklı bir egemenliğe sahip olmayacağı, üstelik de bu egemenliğin Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rum toplumlarından eşit şekilde kaynaklanacağı net şekilde kayda geçirilmiştir. Yeni ortaklıkta iki Kurucu Devlet olacak ve bunlar eşit statüye sahip olacaklardır. Bunun kayda geçirilmiş olması da hayli önemlidir. Kurucu Devletlerin yetki alanlarına giren konulara federal devletin müdahale edemeyeceğinin kabul edilmiş olması da ortak açıklama metnine olumlu yaklaşmamızı sağlayan önemli bir etken olmuştur.”

Kıbrıslı Türklerin, bundan 50 yıl önce kurulan ortaklık devletinin, tek yanlı olarak Kıbrıslı Rumlar tarafından kontrol altına alınması gibi veya buna benzer başka bir sıkıntıyı bir daha yaşamak istemediklerini dile getiren Eroğlu, “Geçmiş dönemde her zaman için Kıbrıs Rum tarafının açıkça kabul etmekten kaçındığı Kurucu Devletlerin artık yetkileri ilkesi ortak açıklama metninde kayda geçirilmiştir” diye konuştu.

Eroğlu, geçmişin tartışmalı konularından biri olan yeni ortaklığın vatandaşlığına ilaveten Kurucu Devletlerin de iç vatandaşlığa sahip olacaklarının kayda geçirilmiş olmasının olumlu bir husus olduğunun altını çizdi.

“MÜZAKERELER HALEN DEVAM EDİYOR”

Müzakerelerin devam ettiğini söyleyen Eroğlu, son duruma göre liderler olarak kendisi ve Anastasiades’in ayda en az iki kez, müzakerecilerin ise haftada bir kez tam gün görüşeceklerini kaydetti.

“Tabii bu noktaya bizim ısrarımız sonucu gelindiğini de vurgulamamda fayda vardır. Çünkü Rum tarafı şu ana kadar ayak sürümekte, bizi anlamamakta, uzlaşmaz davranmakta ısrar ediyor” diyen Eroğlu, iyi niyetle barış için, anlaşma için çaba göstermeye devam edeceklerini belirtti.

Müzakerelerin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin federal bir devlete dönüştürülmesi için yapılmadığını, bir anayasa çalışması da olmadığını vurgulayan Eroğlu, “11 Şubat’taki ‘Ortak Açıklama’da federal anayasanın değil, kapsamlı çözümün iki ayrı ve eş zamanlı referanduma sunulacağı, birleşik Kıbrıs’ın bu yolla kurulacağı kayıt altına alınmıştır” dedi.

“ÖNEMLİ BİR FIRSAT VAR... KIBRIS ÖRNEK BİR BARIŞ ADASI OLABİLİR”

Bunun müzakere sürecinin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kendi kendini federalize ederek devam edeceği bir anayasal çalışma olmayacağını göstermesi açısından önemli olduğunu belirten Eroğlu, “Bize göre Kıbrıs için önümüzde önemli bir fırsat vardır. Kıbrıs örnek bir barış adası olabilir. Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların çıkarlarını, bölgedeki barış ve istikrarı da düşünerek ileriye doğru bakmalıyız” ifadesini kullandı.

“BİZDEKİ SİYASİ İRADE KARŞI TARAFTA DA OLSA ÇÖZÜMÜN ÖNÜNDE HİÇBİR ENGEL KALMAZ”

Eroğlu, şunları söyledi:

“İçerisinde Garantör Devlet, Anavatanımız Türkiye’nin de yer aldığı, gerek bölgesel gerekse uluslararası aktörlerin bu sorunun çözümüne ilgisinin arttığı bu dönemde bu müzakere sürecini başarıyla tamamlayıp yarım asırdır devam eden Kıbrıs sorununu çözmemizin önünde hiç bir engel yoktur. Yeter ki bizde var olan siyasi irade karşı tarafta da olsun. Bu tek yanlı iradeyle, sadece bizim istememizle olmuyor. Rum tarafı uyarılmalı, barışa yönlendirilmelidir.”

Cumhurbaşkanı Eroğlu konferansta yaptığı konuşmada, “Hala dönüşümlü başkanlığı reddeden, KKTC vatandaşları arasında ayrımcılık yapmamızı isteyen, 100 bin Rum’un geri döneceği toprak tavizi talep eden, içimize 60 bin Rum sokarak iki bölgeliliği, iki halk olgusunu ortadan kaldırmaya heveslenen, Türkiye’nin etkin ve fiili garantisini kaldırmaya yönelik Meclis kararı aldırtan Rum tarafı ile bir yere varmamız mümkün mü?” diye sordu.

“Umarız değişirler, uzlaşı yoluna gelirler” diyen Eroğlu, Kıbrıs konusunun milli bir dava olduğunun bilinciyle masada bulunduğunu, halkın ne istediğini, çıkarlarının, hak ve hukukun ne olduğunun idraki içinde olduğunu ifade etti.

“ÖNEMLİ BİR SAFHAYA GELDİK”

Eroğlu, “Uzun yıllardır devam eden varoluş, özgürlük ve kendi yönetimimizde yaşama mücadelemizde önemli bir safhaya geldik. Anadolu’daki kardeşlerimizden, halkımızdan beklentimiz birlik beraberlik içinde olmaları, aramızı açmaya çalışanlara asla fırsat verilmemesi ve geleceğe güven duyulmasıdır. Ben başaracağımıza eminim. Gelecek Türkiye ve KKTC’nindir” dedi.
Editör: TE Bilisim