Soru : 29/ 2013 sayılı 3.cü Yapılandırma Yasasının olumlu ve olumsuz yönleri konusunda ne söyleyeceksiniz?

Cevap: 29/ 2013 sayılı 3.cü Yapılandırma Yasası, 12/2013sayılı 2.ci ye karşı yapılan şikayetler dikkate alınarak hazırlanmıştır. Yeni yasa eskisinin bazı kusurlarını ortadan kaldırmakla birlikte bazı sorunları çözebilmiş değildir. Bunu Anayasa Mahkemesinde devam eden tartışmalardan ve sorunları çözülmeyen borçluların şikayetlerinden anlıyoruz.

Bu nasıl olabilir? Bir konuda 3 kez hem de büyük tartışmalardan sonra yasa yapılıyor ve yine tüm sorunlar çözülebilmiş değil. Hatta daha önce bilinmeyen yeni sorunlar ortaya çıkmış durumda.
Önce son yasanın olumlu özelliğini vurgulayalım. Bu yasa yapılırken de diğer Yapılandırma Yasalarında olduğu gibi Yasama Meclisi astronomik borç ve faiz sorununu çözmek için ciddi bir çaba göstermiştir. 2.ci Yapılandırma Yasasından sonra ortaya çıkan şikayetleri dikkate alarak gidermeye çalışmıştır. Takdir edilmesi gereken bir çaba gösterilmiştir.

Bu arada idealist bir grubun çabalarına da değinmemiz gerekir. Faiz ve mazbata sorununun toplumsal bir yara haline geldiğini gören bir grup idealist insan Faiz ve Mazbata Mağdurları Komitesini kurarak mağdur insanların yanında mücadele ettiler. Özverili çalışmaları ile sorunların anlaşılmasına katkıda bulundular. Mağdurların sorunlarına karşı duyarlı insanlar bulunması tüm Kıbrıs Türk Halkı için kıvanç duyulacak bir olaydır. Kültür düzeyimizin ne kadar yükseldiğini göstermektdir.

3. cü Yapılandırma Yasası astronomik borçlar altında ezilen borçluların şikayetlerini dikkate alarak katsayıları aşağı çekmiş ve ödenecek borç miktarında önemli bir indirim yapmıştır.
Yüksek faizler nedeniyle astronomik hale gelmiş borçların yasal olmadığı gibi moral açıdan da adaletsiz olduğunu görmüştük. Bu nedenle indirimin yapılması fevkalade isabetli olmuştur. Fakat yine de bu konuda Yasama Meclisine bir eleştiri yöneltmek mümkündür. “Mademki böyle bir indirim yapılabilirdi, niçin daha önce yapılmadı? Niçin insanların yıllarca bu borçlar altında korku içinde yaşamalarına ve tarafların çatışma ve kavga içine girmelerine neden olundu. Haksız faizler karşısında tüm malları satılan, hapse gitmemek için Kıbrıstan kaçmak zorunda kalan, intihar eden insanlar vardır. Son yasadan sonra gereksiz yere acı çektikleri daha iyi anlaşılmıştır. Çoğu için geriye dönüş ve bu mağduriyetlerini telafi etme olanağı kalmamıştır. Sorunları daha önce çözülse ve bu trajediler yaşanmasa daha iyi olmaz mıydı.”

Başka ülkelerde kusursuz yasalar yapılırken ve bu yasalar değişiklik ihtiyacı duyulmadan yıllarca yürürlükte kalabilirken, KKTC de yapılan yasaları her yıl değiştirme gereği duyulması doğru mu? Bir yasanın daha mürekkebi kurumadan o konuda yeni bir yasa yapma ihtiyacı duyulması normal mi? Bir sorunu çözmek için yapılan her girişimden sonra tartışma ve kavgaların devam etmesi ve hatta artması kabul edilebilecek bir durum mu?

Soru : Sizce bu sorunun bir türlü çözülememesinin nedeni nedir?


Cevap : Konuyu başından ele alalım. 2002 yılında Yüksek Mahkemenin yaptığı girişim izlense, yani öncelikle çağdaş icra sistemine geçilse ve bunun için İngiltere’de icra sistemindeki yenilikler öğrenilse sorunların kaynağı kurutulmuş olacaktı. Böylece alacaklılar doğru icra sisteminde haklarını alabileceklerini görecekler ve “Nasıl olmasa hakkımı alamıyorum” kaygısı içinde haksız ve çağdışı taleplerinde ısrar etmeyeceklerdi.
Diğer önemli hata sorunu çözmek için geçmişte başarı ile uygulanmış Fasıl 150 Faiz Yasasının benimsediği yöntemin izlenmemesidir. Bu yöntemi Yüksek Mahkeme nin 27/12/2004 tarihli kararıyla geçici bir süre izlenmişti. Maliye Bakanlığının 2011 yılında hazırladığı taslak da aynı yöntemi öngörmekteydi. Önünde bu örnekler dururken Yasama Meclisinin çok farklı yönlerde çözüm araması doğru olabilir mi?

Soru: Doğru yöntem izlense nasıl bir yasa yapılacaktı?


Cevap: Doğru yöntem izlense 1974 den sonra ortaya çıkan astronomik borçların yasal ve adil olmadığı görüşünden hareket edilecekti. Bu yöntem izlense para değerindeki düşüş dikkate alınarak her yıla göre faiz sınırı belirleyen bir tablo hazırlanacak ve böylece borcun alındığı yıla göre faizin hangi sınırda duracağı kesinleşecekti. Bu sınırlar kredi verenlerin makul kar elde etmesine olanak sağlarken borçluların ezilmesini de önleyen sınırlar olacaktı. Hazırlanan tabloda tüm başarılı faiz yasalarında olduğu gibi borçlunun aldığı gerçek miktar, yani ana para dikkate alınacaktı. Böylece tartışmalı miktarlardan ve anlaşmazlıklardan uzak durulacaktı.
Maalesef bu yöntem izlenmemiş ve 1974 den sonra sözleşmelere konan astronomik faizler yasalmış ve bir indirim yapılıp borçlular, borçlarını ödemeye zorlanırsa sorun çözülecekmiş gibi bir düşünce içinde hareket edilmiştir. Daha önce gördüğümüz gibi 1.ci Yapılandırma Yasası borçları iki gruba ayırmıştı. Hüküm verilmiş olanlar ve henüz verilmemiş olanlar. Hüküm verilmiş olanlarda Mahkemeler doğal olarak önlerine gelen sözleşmelerdeki faizlere bakarak karar vermişlerdi. Yani hükümler astronomik haksız faizleri içeriyordu. Yasa bu hükmü bir katsayı ile çarpıp indirim yaparak ve takside bağlayarak ödenmesini sağlamaya çalışmıştır. Hüküm verilmemiş alacaklarda ise daha kötüsünü yaparak alacaklı bankanın talep takririne dilediği talebi yazıp alacağı belirlemesine olanak sağlamıştır.

Özetle 1.ci Yapılandırma Yasası temel adaletsizliği çözmeden sanki bir iyilik yapıyormuş gibi indirim ve ödeme kolaylığı yaparak borçların ödenmesini zorlamaya çalışan bir yasa idi. Bu yasanın az sayıda borçlunun sorununu çözdüğünü, büyük kesimin şikayetlerinin devam ettiğini ve bunun üzerine 2.ci Yapılandırma Yasasının yapıldığını görmüş bulunuyoruz .

Soru : 2.ci yapılandırma yasası sorunları niçin çözemedi?

Cevap: Maalesef 2.ci Yapılandırma Yasası da Fasıl 150 in denenmiş yöntemini izlememiştir. Aksine büyük sorunlar çıkaracak yeni bir maceraya atılmıştır. Bu macera bir borçlunun aldığı gerçek miktardan yani ana paradan daha da uzaklaşarak donuğa düşme kavramını ortaya çıkarması ile olmuştur. Donuğa düşmenin gelecekte uygulamamız gereken çağdaş icra sisteminin bir kavramı olduğunu, geçmişte oluşmuş borçlara uygulamanın doğru olmadığını gördük. Geçmiş bir borcun hangi tarihte donuğa düştüğünü ve o tarihte ne kadar borç kaldığını hesaplamanın büyük anlaşmazlıklara neden olması kaçınılmazdı. Nitekim öyle olmuştur.
2.ci Yapılandırma Yasası astronomik borçlara bir miktar indirim daha getirmiş fakat bu indirim de yeterli olmamıştır. Hüküm verilmiş ve verilmemiş borç ayırımı ortadan kaldırılmıştır. Ancak bu yapılırken içinden çıkılması son derece zor yeni yasal sorunlar ortaya çıkarılmıştır. Mahkeme hükmü veya talep takririndeki rakam yerine donuğa düşmenin esas alınması, kesinleşmiş Mahkeme hükümlerinin yok sayılacağı anlamına gelmiştir. Lehlerine Mahkeme kararı verilmiş kredi kuruluşlarının buna olumlu bakmayacakları ve yasal bir tartışma başlatacakları açıktı.

Bunun yanı sıra 2.ci Yapılandırma Yasası başka bir sorunu daha içermekteydi. Şöyle ki borcun donuğa düştüğü tarihte geriye kalan borç miktarı esas alınacak ve bu miktar o yılın katsayısı ile çarpılarak ödenecek borç miktarı belirlenecekti. O zaman borcunu kısmen ödeyenlerle ödemeyenler arasında bir ayırım ortaya çıktı. Yasa uygulanmaya başladığı zaman borcunu kısmen ödeyenlerin yasadan gerektiği gibi yararlanamadığı, hiç ödemeyenlerin avantajlı olduğu anlaşıldı. Yani yasa borçlarını ödemeyenleri ödüllendiren bir yasa idi. Böylece borçlarını hiç ödemeyenlerin bir bölümü borçlarını ödeyerek sorunlarından kurtuldu. Geriye kalanlar şikayet etmeye devam etti. Bu sorunları çözmek için 5 Aralık 2013 tarihli 3.cü Yapılandırma Yasası yapıldı.
Özetle 2.ci Yapılandırma Yasası 1.ci Yasadaki “hüküm verilenler, verilmeyenler” ayrımını ortadan kaldırmış, fakat borçlarını kısmen ödeyenlerle ödemeyenler arasında yeni bir ayırım yaratmıştır. Bu ayırımda borcunu kısmen ödeyenler mağdur oluyor hiç ödemeyenler avantaj sağlıyordu. 3.cü Yapılandırma Yasası bir değişiklikle borcunu kısmen ödeyenlere de avantaj sağlayarak bu haksızlığı giderdi. Fakat daha farklı sorunlar ortaya çıkardı. Bir yasadan diğerine geçerken el yordamı ile hareket edilmiş ve yeni sorunlar çıkarılıştır.

Soru : 3.cü Yapılandırma Yasasının ortaya çıkardığı yeni sorunlar nelerdir?

Cevap: Maalesef 3.cu Yapılandırma Yasası da sorunları temelden çözecek doğru bir yöntem izlememiştir. Yani ana paraya borcun alındığı yıla göre makul bir faiz sınırı belirleyerek borcu belirlememiştir. Bu nedenle sorunların sadece bir bölümünü çözebilmiştir. Geriye kalan sorunlar ve tartışmalar devam etmektedir.
3.cü Yapılandırma Yasası katsayıları aşağı çekerek borçlarda büyük bir indirim yapmış ve haksız alacaklar karşısında ezilen borçlulara bir rahatlama getirmiştir. Yapılan ödemelere de katsayıyı uygulayarak borçlarını kısmen ödeyenler ile hiç ödemeyenler arasında 2.ci Yapılandırma Yasasında mevcut olan adaletsizliği ortadan kaldırmıştır.
3.cü Yapılandırma Yasasının getirdiği diğer bir avantaj borcun ödenme süresinde faizi yasal faiz olarak sınırlamasıdır.
3.cü Yapılandırma Yasasının kusurları ise şöyle özetlenebilir. Maalesef tüm başarılı faiz yasalarında olduğu gibi ana para esas alınmamış ve donuğa düşme kavramı izlenmeye devam edilmiştir. Donuğa düşme kavramının eleştirisini 2.ci Yapılandırma Yasasını incelerken yapmış bulunuyoruz. Sistemimize uymayan bu kavramın geçmiş borçlara uygulanmasının bin bir sorun çıkarması kaçınılmazdı ve bu gerçekleşmektedir.
3.cü Yapılandırma Yasası beklenmedik başka anomalileri de ortaya çıkarmıştır. Yasanın katsayıları aşağıya indirerek borçlularda gerçek bir rahatlama getirdiğine değindik. Ancak maalesef bu yasa, daha önceki yasalarda mevcut borçların taksitlerle ödenmesi kolaylığından söz etmeyerek bu konuda bir tartışma çıkmasına neden olmuştur. Alacaklının indirim yapılmış miktarın tümünü nakden ödemesi halinde indirimden yararlanabileceği şeklinde bir yorumun yapılmasına fırsat vermiştir. Bu yoruma göre borçlunun ancak ödenecek tüm miktarı ödeyerek indirimden yararlanması mümkün olabilirdi. Dolayısıyla yasa bir taraftan borçlarda önemli bir indirim yaparken diğer taraftan uygulamada engeller çıkarmıştır. Şimdi yeni bir değişiklikle taksit olanağının da yasaya eklenmesi beklenmektedir.

Bir kez daha yasanın daha mürekkebi kurumadan değişikliğin zorunlu hale geldiğini görüyoruz. Acaba bu duruma düşmek normal mi? Bu durum yeni bir elbiseye yama yapmaya benzemiyor mu? İyi yasalarda bu tür hataların yapılmadığını biliyoruz. Diğer taraftan Meclisin yapılan hataları görüp süratle düzeltme gayreti içinde olmasını takdir etmemiz gerekiyor.
3.cü Yapılandırma Yasası yasadan yararlanacak olanları artırmıştır. Tüm özel hukuk borçlanmaları bu kapsam içine girmiştir. Buna rağmen kamu alacakları ile yerel yönetim alacakları dışta kalmıştır.
1974 yılından sonra oluşmuş borçların niçin moral ve yasal açıdan adaletsiz olduğunu görmüş bulunuyoruz. Alacaklının şu veya bu kişi olmasının adaletsizlik açısından bir farkı yoktur. Kaldı ki devletin ve yerel yönetimlerin yasal düzenleme yapma ve ödenmemiş borçları cezalı olarak tahsil etme olanağı da vardır. Bu konumda olan tüzel kişilerin yasadaki eşitlik ilkesini bozarak imtiyazlı duruma girmeleri doğru olabilir mi?
3.cü Yapılandırma Yasasında mevcut diğer bir kusur ise şöyledir. Donuğa düşme kavramı ilk kez 2002 yılında Merkez Bankasının bir tebliğinde yer almıştı. Tebliğin yapıldığı 2002 den önce bu kavramın olmadığını dikkate alan Yasama Meclisi donuğa düşmeyi geriye dönük olarak işletmedi ve alacaklının Mahkemeye müracaat ettiği tarihi donuğa düşme tarihi olarak kabul etti. Böylece borçlular arasında 2002 önce alınan borçlananlarla daha sonra borçlananlar arasında yeni bir ayırım yarattı. Gerçi tümüne katsayılarda görülen indirimi uyguluyordu. Ancak başlangıç noktası ana para olmadığı için 2002 öncesi ve sonrası borçlanmalarda başlangıç tarihi farklı oluyordu.

Buna bağlı olarak ödenecek miktar da değişiyordu.
Astronomik faiz içeren geçmiş borçların yasal olmadığı gibi moral açıdan da adaletsiz olduğunu gördük. Astronomik faizleri önce yasal kabul etmek ve daha sonra büyük indirim yapmak ancak bunu yaparken 2002 öncesi ve sonrası borçlar arasında ayırım yapmak doğru bir yaklaşım mı? Yapılan hesaplamada eşitsizlik olduğunu ve haksızlığa uğradığını gören borçlular buna isyan edecek değiller mi?
Büyük ümitlerle 3.cü Yapılandırma Yasasının indiriminden yararlanmaya koşan bir kısım borçlular 2002 den önce borçlandıkları için donuğa düşme başlangıç tarihinin farklı hesaplanacağını öğrenerek şok yaşadılar.
İngiliz Döneminde ve 1974 öncesinde en eğitimsiz köylünün bile çözebildiği bir sorun yani ödenecek borç miktarının saptanması yargıçlar için de bir dert oldu. Çünkü geçmişte oluşmuş bir borcun ne zaman donuğa düştüğünü ve o tarihte ne kadar borç kaldığını hesaplamak kolay değildir. Geçmişte bu tür konuları Mahkemede çalışan bir memur hesaplar ve yargıcın önüne koyardı. Bu konudaki kurallar o kadar açık olurdu ki itiraz eden de çıkmazdı. Şimdi banka ekstresi ile borç sözleşmesinin birlikte okunup karar verileceği bir uzmanlık konusu haline gelmiştir. Böyle bir hesaplamanın bir çok anlaşmazlığı birlikte getirmesi kaçınılmazdır. Bu nedenle Mahkemenin zamanını da boş yere harcayacak bir uygulama başlatılmıştır.

Özetle 3.cu Yapılandırma Yasası borçluların şikayetlerini dikkate alarak borçlarda büyük indirimler yapmıştır. Ancak bunun yanı sıra başka gereksiz tartışma konuları ortaya çıkarmıştır. Anayasa Mahkemesindeki tartışmalar ise devam etmektedir..
Anayasa Mahkemesinde devam eden Anayasaya aykırılık davasıyla ilgili incelememize devam edeceğiz.

 
Editör: TE Bilisim