Global olarak yaşanmakta olan olumsuz süreç içerisinde, sınırlı kaynak ve beklentileri karşılamak adına ivedi olarak alınan ve/veya üretilen pek çok anlık çözüm, farklı tarafları ve geleceği olumsuz olarak etkilemekte ve sosyal adalet ile ekonomik dengeleri alt üst edebilmektedir. İçinde yaşanan süreç, bu alanda atılacak adımlar ve alınacak kararlar öncesi çok dikkatli ve geniş bir ekonomik çerçeveden yorumlamayı elzem kılmaktadır. Ayrıca yaşanan süreç, 1974 sonrası bugüne kadar Hükümet edenlerce o günün şartlarına uygun bugünün şartlarına ters birçok uygulamayı da yeniden yapılandırabilmek adına büyük bir fırsat içermektedir.

Bu bağlamda süreç içerisinde alınması gereken, düzenlenmesi ve düzeltilmesi gereken önerilerim aşağıdaki gibidir;

Çek Takasları Hk:

Şirketlerin / İşletmelerin kapalı ve açık ayırımı yapılmaksızın çeklerinin 90 gün ertelenmesi kararına benzer bir uygulamayı, mantık olarak ilk günden beri söylemlerim içinde olmasına karşın, benim söylemim tam olarak bunu içermemektedir. Alınan bu karar, açık/kapalı işletme ayrımı olmaksızın ve Covid19 öncesini de kapsayan çok uzun bir zamana denk gelmektedir. Örneğin 30 Haziran 2020 son günde dahi karşılıksız bir çekin ek 90 gün uzatma alması, Yasal düzenlemenin rahatlık ile suiistimale açık en önemli açığıdır.

Üstelik bu yasa geçtikten sonra süre hızla erimekte. Çekler birikmekte. Sürecin ne zaman tamamlanacağı da belli değil Görünen o ki, Mayıs 2020 olası ama belli değil. Bu nedenle “Çek Takası” ile ilgili alınan kararın revize edilmesi gerekmekte ve her işletmenin kendi nakit akış planlamasını oluşturulması sağlanmalıdır. “Kredi al çeki öde” mantığı günü kurtarır ama yarınları ipotek altına alır. Bunun yerine önerim;

bir Yasa Gücünde Kararname ile ilk etapta (sürece bağlı olarak değiştirilebilir ancak Mayıs 15 açılış hedefi ile) ; “Turizm ve İnşaat sektörü hariç olmak üzere, Kapalı İşletmelere ait vadesi 14 Mart 2020 – 15 Haziran 2020 tarihleri arasında kaside edilmiş ve ............... TL üzerindeki çeklerin, karşılıksız çıkması durumunda taraflar 45 günden az olmamak şartı ile mevcut çeke bağlı borcu yeniden yapılandırmakla yükümlüdürler. Turizm ve İnşaat sektöründe bu süre 60 günden az olmamak üzere uygulanacaktır. .............. TL nin altında olup 14 Mart 2020 öncesine ait olan çekler ise, işletmenin faaliyete başladığı günden itibaren 30 gün süre ile ötelenir.”

Böylelikle borçlu ve alacaklı tarafa ticari bağlamda bir anlaşma zorunluluğu yaratılıp, ilk etapta banka kredisi için doğacak panik, belirsizlik ve borcu borçla öteleme ortadan kaldırılır. Belki de alacaklı indirim yapıp peşin tahsil etmeye çalışacaktır. Böyle küçük bir ekonomide, her şey domino taşı gibidir. Orta ölçekli bir işletmenin dahi yetersiz bakiyeden dolayı çekinin mühürlenmesi domino taşı gibi diğer her işletmeyi etkiler ve günün sonunda ekonomi bir bütün olarak çöker. O yüzden, yukarıdaki bahse konu “geliştirilebilir” önerim ile; İşletmelerin birbirleri ile uzlaşı temelinde oluşturacakları kendi nakit akış planlarına bağlı bir yapılanma, İşletmelerin olası ilk krizi atlatmalarını, sonrasında da ekonomik yapıdaki gelişimine göre planlı bir şekilde Kredi Finansmanını kullanmalarına olanak sağlayacaktır. Ayrıca ticari denge ve adaleti de koruyacak, hiçbir işletme olası finansal karnesinin bozulması sıkıntısını yaşamayacaktır.

Çalışan Başına Teşvik Uygulaması Hk:

Özel sektördeki tüm işverenler, yanlarında çalışan bordroya kayıtlı çalışanlar için yıllardan beri “İşsizlik Fonu” adı altında yatırım yapmaktadır. Mevcut Yasal düzenleme uyarına, 14 günü geçen süre zarfında işletmelerin kapalı olması durumunda İşveren çalışanına bir sefer olmak üzere ½ maaş ödemekle yükümlüdür. Sonrasında, tüm Özel Sektör başta Nisan 2020 olmak üzere çalışanlarına “Ödeneksiz İzin” vermek sureti ile maaş ödemeyecektir. İşten çıkışın yasak olması hiçbir şey değiştirmeyeceği gibi çalışanın cebine de bir artı menfaat sağlamayacaktır. Nisan 2020 için gerçekçi bir örnek verelim;

Ayda 5.000 TL maaş alan bir çalışan, Nisan 2020 döneminde “Ödeneksiz İzinli” ise hiç maaş almayacaktır. İşten Çıkartmanın da yasaklandığı bu dönemde, bu insanlar nasıl geçinecek? Devletin vereceği 1.500 TL kime ne sağlayacak? Bunun yerine önerim;.

a) 10 çalışanı olan küçük işletmeler için şu şekilde düzenlenmeli;

“ Bu kapsama giren tüm İşletmelerdeki çalışanlara, iki ay boyunca en az asgari ücret olan yaklaşık 3.300 TL ödenmeli. Bu kapsamdaki tüm İşletmelere Devlet 2.300 TL aylık personel başı katkı koymalıdır. Bu kapsama giren İşletme sahipleri de bu süre zarfında en az 1.000 TL lik katkı yapmalıdır çalışanına. Ayrıca, bu İşletmelere ait Nisan-Mayıs ve Haziran dönemi SSK-İhtiyat ve Paye ödemeleri (ki toplam maliyetin %35-%40 dır) tahsil edilmeyecektir ibaresi de eklenmeli ki İşletmeler nakitte kalabilsin. (Devletin, 1.500 TL den 2.300TL ye yükselteceği - yaratacağı kaynak aşağıda ayrıca açıklanmıştır)

Ülke ekonomimizde yaygın olan bu tip işletmeler böylelikle aylık minumum 10.000 TL bir çalışan maliyeti ile (İşletme sahibine 1.000 TL maaş farkı ödemesi kalacak şekli ile) rahatlıkla iki ay ayakta kalabileceklerdi. Üç ay boyunca SSK-İhtiyat ve PAYE maliyeti ödemeden, 10 çalışanına kişi başı aylık 1.000 TL ödeme yapama gücü olmayan İşletme sayısının çok olmadığını düşünüyorum. Ki bunu ödeme gücüne sahip olmayan bazı küçük işletmelerin COVİD19 un yarattığı kriz ile ilgisi olmadığı, öncesinde de finansal olarak yetersiz oldukları inancındayım. Şu noktada her şeyi Devlet den bekleyip, kenara çekilmek ve asgari düzeyde de olsa çalışana maaş ödememek ekonomik kaosu daha da büyütecektir. Kaldı ki bu öneride, Devlet Özel Sektörden dah büyük bir fedakarlık yapmaktadır.

b) 10 ve üzeri çalışanların olduğu işletmeler de, özellikli sektör olan Turizm hariç, iki ay boyunca çalışanlarına ödeneksiz izin karşılığında 1.250 TL ödeyecek ve Devlet de aylık 2.750 TL personel başı katkı koyacaktır. Ayrıca, bu İşletmelere ait Nisan-Haziran dönemi SSK-İhtiyat ve Paye ödemeleri tahsil edilmeyecek olup, Temmuz – Ağustos ve Eylül dönemi de %50 oranında ödenecektir. Bu katkıdan yararlanacak olan işletmeler, 01.01.2021 tarihi itibari ile, bu dönemde katkı olarak aldıkları personel başı 2.750 TL lik toplam katkının %75 sini, on iki eşit taksitte Devletin oluşturacağı bir fon hesabına iade edecektir.

Her iki uygulama için de Devlet kanadı 1.500 TL olarak öngördüğü finansmanı ortalamada aylık 1.000 TL artırması mümkün mü peki?

Mümkündür. Devlet herkese kendi yatırımı olan İhtiyat Sandığından belirli bir süre (ki sanırım 3 ay) 2.000 TL avans çekmesine izin verileceğine, bu kaynağı kendi İhtiyat Sandığından borçlanıp yukarıda özetlediğim şekli ile özel sektöre aktarmalıdır. Böylece sınırlı kaynak, herkesin faydalanacağı ve bu zor günlerin atlatılacağı şekli ile eşit olarak dağıtılmış olur. Daha çok ihtiyat sandığı yatırımı olan daha çok avans çekecek, asgari ücretle çalışan nerde ise çekemeyecek, daha önce evlenmek için borç ödemek için fondaki parasından hale hazırda borçlanmış olan kişiler aksi halde bu imkandan yararlanamazlar…Bu zor günler için bu adil değil. Hele de Kamu kendi personeline 5.000 TL minumum ödeme yapmak için öngörüde bulunmuş iken, özel sektör ile arasındaki makası açmamalı. Üstelik bu para çalışanın kendi birikimi. Gelecek için var olan bu birikimin şimdiden tüketilmesine yönlendirmek de doğru bir hamle değil. Devlet sorumluluk alıp bu fon ile özel sektörü desteklemeli. Sonrasında da zaten bu bedelin büyük bir kısmını iade alarak fonu yerine koymuş olacaktır.

Bu yasal düzenleme ile birlikte, yukarıdaki önerime ek olarak ve eş zamanı; “İhtiyat Sandığındaki fonun kullanımı ve iadesi tamamlanıncaya dek, İhtiyat Sandığı mevcut birikimlere yürürlükteki mevduat faiz oranının %50 sini uygulamalıdır.” Ki gelecekte bu kaynağı hale hazırda çalışanlara kullandırmışken, bir de kullandırdığı bedelin de faizini tahakkuk ettirip yükümlülük altına girmesin.

Bugünün şartları dikkate alındığında, Kamunun minimum 5.000 TL maaş alacağı günümüz şartlarında özel sektöre yapılacak katkı en az yukarıda açıkladığım şekli ile olması kaçınılmaz bir gerçekliği doğurmuştur. Özel Sektör çalışanı da bilecek ki, Devlet sadece Kamu Personeli için var olmamalıdır.

1.000.000.000 TL lik Kaynak ile Benzeri Kaynakların Kullanımı Hk;

Şirketlerin başlıca Sabit Giderleri olan; Maaş – SSK – İhtiyat Sandığı – Paye gibi öncelikli maliyetlerin yukarda ikinci maddede açıklandığı üzere Devlet tarafından yeniden düzenlendiği ve Kiracı-Mal Sahibi arasında varılacak bir uzlaşı ile Kira Maliyetlerinin de ötelendiği ve/veya taksitlendirildiği bir ortamda İşletmeler bir veya iki ay kapalı kalmak ile kolayına iflas etmezler. Eğer ki COVİD-19 krizi öncesi de İşletmelerin nakit akışı zaten iflasa dönük değilseydi.

Bu noktada, Özel Sektöre maliyet azaltıcı uygulamalar sonrasında üzerine nakit kaynak sağlamak elbette büyük bir imkândır. Başlangıçta bu nakdin piyasaya hızlı ve adil olarak aktarılması önemli. Belki de belirli limitler çerçevesinde öncelik yurt dışı işlem yapan ve yurt dışına verilen çeklere öncelik ayrılmalı. Ama bunun sınırları-kuralları ve dağılım kanallar en kısa zamanda belirlenmeli. Bu bağlamda Kalkınma Bankası da 50 milyon Türk Lirası üzerinde bir kaynak sağlayabileceğini çok iyi biliyor. Bu kaynağı artırarak, ilk 1 milyon TL lik diğer kredi paketinden ayrılmalı. Önerim; Kalkınma Bankası belki de 15 çalışan ve altına finansman sağlamalı, diğer 1 milyar da 15 çalışan ve üstüne. Devlet bu kredileri belirli standartlarda farklı sektör ve büyüklüklere yönlendirmeli ki nakit akışı hızla piyasaya adil bir şekilde giriş yapsın. Ve bu her iki kaynak da kayıtsız şartsız eşit koşullardan oluşmalı, faiz ve vade olarak.

Ticaret hayatı ve ekonomi kendi dinamikleri içerisinde bu nakit kaynaktan elbette olumlu bir ivme kazanıp zamana paralel yeniden yükselişe geçecektir. İşletmelerin borçlarını borç ile ödemeye çalışması ikincil bir risk olmakla beraber nakde ulaşım önemli. Elbette belirli miktarda Özel Sektöre nakit finansman kredisi aktarılmalı. Bunun ile birlikte, önerim;

Bankaların yaptığı faiz indirimi sonrası, ötelenen kredi taksililerinden doğacak olan “faiz farklarının” bireysel ve ticari kredilere yönelik belirli bir oran belirlenerek oluşturulmuş olan bu 1 milyar Türk Lirası kaynaktan veya bu kaynak biraz daha artırılarak karşılanmasıdır. Bundan sadece işletmeler değil, borçlu bulunan bireyler de faydalanacak ve ekonomik adaleti de sağlamış olacağız.

Hale hazırda zaten İşletmelerin verebileceği ipotek-kefil var ise gidip kredi kullanabilir. O yüzde bu 1 milyarın veya artırılacak bu kaynağın bir kısmının da bankalardaki faiz farkını veya maliyetini fonlayarak yani doğacak (ertelemeden) faiz farkına kullanmak, çok daha verimli olacaktır.

Kaldı ki, yaşanan süreçte kimse dönüp bakmasa da Döviz Kurları son yılların tavan noktasına ulaştı ki bu da asıl gizli ekonomik kriz olarak değerlendirilmeli ve bunun yansıtacağı ekonomik daralma da hesaplanmalıdır.

Sonraki süreçte, ekonomi/zaman gelişimi dikkate alınarak hale hazırda Merkez Bankasında var olan kaynaklardan belirli şartlarda nakit finansman desteği sağlanması mümkün zaten. Ama ilk baştan tüm piyasaya zaten yetmeyecek bu bedeli apar-topar nakit kredi olarak dağıtmaktan ise birey ve işletmelerin üç aylık faiz ötelemesinde Bankaların fonlanması adına kullanılması gerekmektedir.

İşten Çıkartma Yasağı Hk;

İçinde bulunan olumsuz şartlara rağmen, hiçbir İşveren yukarıda sıraladığım önerilerin gerçekleşmesi durumunda “Verimli-Kalifiye Çalışanını” kolay kolay işten çıkartmaz. Ama bir de şöyle bir gerçek vardır ki, Performansa dayalı istihdam yapan ve bu alanda çalışanlarını yakından izleyen özel sektördeki İşletmeler, yürürlükteki bu Yasal düzenleme ile olası verim düşüklüğü yaşayacaklardır. Kaldı ki hale hazırda Mart 2020 içerisinde ay sonu itibari ile istifa eden farklı sektördeki birçok işlemin de çıkışı verilememiştir. Genel olarak mevcut istihdam rakamlarını korumaya yönelik bu uygulama realitede doğru değildir. Ayrıca bu sürenin Nisan 2020 olarak belirtilmesi sonrasında da uzatılması, İşletmelerin ister istemez ekonomik krize karşı alacağı “tasarruf” tedbirleri ile de büyük ölçüde ters düşmektedir. Ancak bu noktada Devletin de kaygısını göz ardı etmiyorum. Önerim şudur ki; en azından bu süreçte bu yasal düzenleme şu şekli ile değiştirilebilir;

“Turizm, Eğitim ve İnşaat Sektöründe faaliyet gösteren işletmeler hariç olmak üzere, diğer tüm İşletmelerin Şubat 2020 dönemine ait mevcut bordrolarında kayıtlı istihdam sayıları, Haziran 2020 sonuna kadar %80 den daha da aşağıya gelemez. Böyle bir durumda yukarıdaki teşviklerden yararlanamazlar. Turizm, eğitim ve İnşaat Sektöründe bu oran %.... olarak uygulanır.” (Çünkü Turizm zaten şu an belirsiz bir süreçte, Eğitim desek bu yıl dönecek öğrenci sayısını bir tarafa seneye gelecek öğrenci sayısı dahi öngörüsüz ve belirsiz. Keza inşaat sektörü de uzunca bir süre mevcut yatırımların satışı ve tamamlanması harici yeni yatırım yapmaktan uzak bir noktadadır.)

Belirsizlik – Tutarsızlık Ortamı;

Hükümet süreç içerisinde aldığı ekonomik kararları değişmesi, iş yerlerinin açılması ile ilgili tutarsız tarihler vermesi ve ekonomi alanında netleştirilmesi gereken alınması gereken konuların halen alınmamış olması ikincil bir kaos yaratmaktadır. Bu noktada;

Başbakan ve Bakanların harici oluşturulacak kriz masasının tek elden ve tek ağızdan açıklama yapması ve kesin olmaları gerekmektedir.

bazı kararlar da kendi içerisinde tezatlık yaratmaktadır. İlk günün paniği ile bu tipte kararların alınması gayet normaldir. Ancak 20. güne geldiğimiz şu günlerde bazı kararlar gözden geçirilmeli. Örneğin; Restoranların ve Oturarak yemek yenecek alanların kapatılması ve insan kalabalıklarının oluşumu doğru bir karar. Sonrasında marketler Vatandaşın dışarı çıkmaması adına, asgari bir alışveriş üzerinde eve ürün getirmeye başladı. Hala da marketler başta olmak üzere internet üzerinden online satış yöntemi ile eve hizmet getiren İşletmeler var. E o zaman neden Restoranların paket servisleri yasaklandı? Ne farkı var diğerlerinden. Hiç...Yemekten ve yemek kabından da hastalık bulaşmadığı kamu spotlarının bir çoğunda var. Basit ama gerçekçi bir örnek...Ayın 10 itibari ile bazı sektörler, paket servis veren ve yeterliliği Sağlık Bakanlığınca onaylanacak işletmeler açılmalı ve ekonomideki adımlar yavaş yavaş atılmaya başlanmalı.

Yerli Üretim Kullanımına Teşvik;

Ekonomi içerisinde sınırlı düzeyde yapılan üretimin, ülke içerisinde daha uygun fiyata tüketilmesi adına teşvik düzenlemesi yapılmalıdır. Benim önerim;

“Yerli Üretim” tanımı öncelik ile yeniden tanımlanmalı ve bu tip deki ürünler için bir “Yerli Ürün” markası oluşturularak, bu tip markaya sahip tüm ürünlerde (gıda-temizlik-süt ürünleri-tarım ürünleri- v.b temel ihtiyaçlar başta olmak üzere, alkolü içecekler, tütün ürünleri v.b lüks tüketimler hariç) KDV bir yıllığına %0 olarak düzenlenmelidir. Ayrıca, bu dönem zarfında %0 lık satışlardan doğacak olan ve İşletmelerde birikecek olan KDV si de, asla nakit iade olunmayıp Devlet Bütçesinin ikincil bir kez maliyet yaratmayacağı açıkça belirtilmelidir.

Veya

KDV oranını %0 yapmak yerine yerli ürün tüketimini teşvik etmek adına, Bankacılık Kredi Kartı sektöründe yapılacak bir düzenleme ile “Yerli Ürün” ifadesinin yer aldığı ürünlerin tüketiminden doğan harcamanın %2 si tüketiciye iade edilmelidir.

Yeni Dönem Çalışma İzinleri Hk;

Ülkemizde çok sayıda yabancı uyruklu (KKTC Vatandaşı olmayan) insanımız çalışmaktadır. Bizim gibi küçük ekonomiler tamamında yabancı iş gücüne ihtiyaç duyulmaktadır. Yabancı İşgücüne ödenen maaşlar da her türlü yatırımlar da bu ülke ekonomisinin yarattığı Katma Değer üzerinden elde edilen kazançlardan yapılmaktadır. Pek çok yabancı çalışanımız elde ettiği kazancın tamamına yakınını kendi ülkesine göndermektedir. Bu olası doğal bir davranış olmasına karşın, ekonomimiz içerisinde doğan Katma Değerin, fiili olarak nakit ihracı anlamını taşımaktadır.

Biz gibi küçük ekonomilerde çok büyük bir olumsuz etken olan bu duruma karşın önerim;

01.01.2021 den sonra çalışma izni uzatılacak olan ve/veya bir yıllık çalışma izni dolan tüm yabancı uyruklu çalışanlar, ikinci kez çalışma iznini uzatmak istemeleri durumunda; “bir yıl boyunca kazanmış olduğu gelirin en az %60 şını KKTC de harcamış olduğunu ispatlamak zorundadır” şartı getirmelidir. İster kira-elektrik-benzin-market alışverişi-park ücreti v.b…Bu uygulama bize ilk başta iki şey kazandıracaktır; ilki Katma Değerin büyük kısmının yine ülke ekonomisi içerisinde kalmasını, ikincisi de bunun kayda geçebilmesi için harcamalarda fatura-makbuz alımı ile kayıt altına alınacak bir ekonomik yapı.

Ülkeye ilk kez gelip çalışma izni çıkartacak olanların tamamına “bir yıllık izin” verileceği gibi, tüm çalışma izinleri de “bir yıllık “olarak uzatılarak bu kontrol sistemi kurulmalıdır.

Dış Kaynak;

Süreç bir kez daha göstermiştir ki yarınları düşünmeden oluşan sistemler çökmeye mahkumdur. Bu anlamda ülke ekonomimiz ve içerisindeki kamusal maliyet zaten her şeyi özetlemektedir.

Yukarıda özetlenen ivedi maddelere ek olarak madde 8. de kamusal düzen ile ilgili ivedi alınması kararların bir kısmı yer almaktadır. Ve tüm bunlar Siyaset öngörülmeksizin yapılmalıdır.

Bu yaşanan süreçte de, ekonominin çıkmaza girmemesi adına “dış kaynak” en önemli faktördür. Hükümet başta olmak üzere, tek ses olacak bir meclis, görüş ayrılıklarını bir yana bırakmalı ve sınırlı iç borçlanmadan önce Türkiye’den kaynak alınması için gerekli çalışmayı başlatmalı ve bunu tek bir ses olarak gündeme getirmelidirler.

Sermaye Birleşimleri ve Yeni Şirket Kurulumları Hk;

Yaşanmakta olan süreç bize Özel Sektörde faaliyet gösteren birçok Şirketin “Öz Sermaye” açısından ne kadar güçsüz olduğunu ve genel yapısal ticari felsefenin düzenli borçlanarak borç ödeme mantığı üzerine kurulduğu gerçeğini göstermiştir. Bu da genel ekonominin sağlıksız büyümesine ve kırılganlığının artmasına neden olmaktadır. Önerim;

Maliye Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığı ortak bir düzenleme hazırlayarak;

Şirket Birleşmeleri (Sermaye Birleşmeleri);

Ayni veya farklı sektörlerde faaliyet göstermekte olan ve Şirket Birleşme kararı alıp daha güçlü bir sermayeye veya atıl kapasiteyi ekonomiye katmak isteyen İşletmeler için, bu tir birleşmelerde yapılacak devir ve satışların tamamı her türlü vergiden muaf sayılmalıdır. Bu tip birleşmelerin suiistimal edilmemesi adına da, kurulacak ilk yapıdaki hissedarların en az üç yıl süre ile değişmeyeceğinin Yasa ile belirlenmesi şarttır. Böylelikle güçlü finansal sermaye yapıları ortaya çıkacaktır.

Esnaf ve Zanaatkârlar Odasına kayıtlı olan ve Bireysel Mesleki İş Yapanlar (Avukat, Diyetisyen, Psikolog, Mali Müşavir v.b) hariç, Limited Şirket olarak kurulacak İşletmelerde minumum öz sermaye belirlenmelidir. Örneğin; Limited Şirket kuruluşunda aranacak öz sermaye en az 100.000 Türk Lirası olacaktır. Temel Sermaye uygulaması, Şirketlerin çalışan sayısına veya toplam yatırımına göre de yükseltilmelidir. Bu uygulamayı 01.01.2021 den itibaren uygulamaya koymalıyız ve geçiş süreci olarak da 6 ay vermeliyiz. Benzer uygulama Yüksek Öğretim Kurumlarında yapılmıştır.

Kamusal Düzen Hk.;

2008 yılındaki krizin yarattığı yıkım nerde ise 10 yıl ekonomiye etken olduğu düşünüldüğünde, yaşanan bu sürecin de ekonomik anlamda uzun bir zaman etkin olacağı bilinen bir gerçektir.

Ekonomik Paketin ilk maddesini oluşturan “tüm memur maaşlarına %25 kesinti uygulanacak ve en az memur maaşı 5.000 TL olacak” ibaresi, bir kez daha Kamunun önlenemez cazibesini artırmıştır. Mevcut Kamu düzeni, gerek çalışma şartları, gerek izin uygulamaları gerek ise kontrolsüz istihdam düzeni ile Özel Sektörün en büyük rakibiydi. Bu kriz sonrasında, Kamusal düzenin başta çalışma şartları v.b konuların yeniden düzenlenmesi ve bunun için de Meclis Çatısı altında oturan tüm Siyasi Partilerin bir masa etrafında oturmaları gerekmektedir.

Üç yıl süre ile Kamu’ya istihdamlar durdurulmalı (kollu kuvvet ve sağlık personeli hariç). Bunun için Kamu personelinin Daireler arası veya bölümler arası aktarımı-görevlendirilmesi ve atanması kolaylaştırılmalı.

Birçok alanda Vardiya Sistemine geçilmeli ve Ek Mesai maliyetleri sıfırlanmalı/azaltılmalı.

Kamudaki verimliliği artırmak adına, otokontrol sistemi kurulmalı ve mevcut personel ile maksimum fayda ve çalışma verimliliğine ulaşılmalıdır.

Birçok alanda, Sendikal yapılarda, KİT’lerde, Kamu Maliyesine ve Üretim maliyetine olumsuz olarak yansıyan “Kazanılmış Hak” olgusundan çıkılarak, günümüz ekonomik şartlarına uygun yapılar ve yasal düzenlemeler yapılmalı.

“Kamuya ait Envanter Dökümü” ivedilikle hazırlanmalı ve ekonomi içerisindeki atıl olan kaynaklar en verimli şekli ile yeniden ekonomiye kazandırılmalı.

“Başta Eğitim” olmak üzere, Kamu Kurumlarındaki eğitim kalitelerinin artırılması adına bölgelerde alt yapısı güncel, trafik ve taşımacılıkta kolaylığı sağlayacak merkezi okullar kurulmalıdır. Merkezi Okul projesi; hem eğitim kalitesini yükseltecek, hem ekonomi anlamında yatırımın önünü açacak, bireylerin eğitim maliyetini sıfırlayacak hem de tam zamanlı eğitim uygulaması ile Kamu Personelinin “çalışma saatileri” ile ilgili hale hazırda yaşamakta olduğu birçok sorunu çözecektir.

V.b…

Önemli Not: Bazı yasal düzenlemeler içerisinde “Kapalı/ Açık” İşletme tanımına yer verilmiş olup, herkesin yorumladığı üzere “Açık İşletmeler Kar Etti” şekli ile algılanmaktadır. Öncelikle bu doğru değildir. Herkes açık dahi olsa belirli oranda satışları düşmüş ve tahsilatları azalmıştır. Bu tanımın ayrıca düzenlenmesi gerekmektedir.

Editör: TE Bilisim