Yıllar yılı serbest piyasa dedikleri “ekonomi kendi yolunu bulur” anlayışı duvara toslamamızla sonuçlandı. Ne turist sayısındaki artış, ne kapasitemiz üzerine çıkan öğrenci sayısı, ne krediler yoluyla hem de başarılı bir şekilde piyasaya aktarılan kaynaklar, ne de mevcut hükümetin biriken borç ve yükümlülüklerini 2016 yılı içerisinde ödemiş olması bir kısmımızın bir nebze soluk alması dışında işe yaramadı. Bütün bu uygulamalar reel anlamda milli gelirde, hane halkı gelirlerinde iyileşmeyi sağlamaya yetmedi, yetmeyecek. Geçen Kasım ayından itibaren TL’nin değer kaybının hız kazanması ile birlikte yıl içinde alınan tüm önlemlere rağmen hane halkı gelirleri, milli gelir eriyip gitti. Pahalılık ve sosyal giderlerdeki artıştan dolayı harcanabilir gelir azaldıkça azaldı. Toplumun konut, kira, borçlanma ve eğitimde dövize bağımlı olması temel girdilerde %30’ları aşan artışlar yıkım olarak karşımıza çıktı. Bütün bunların yanı sıra asgari ücretli, dar gelirli hane halkı için çeşitli nedenlerden dolayı gıda fiyatlarının ortalama hayat pahalılığının üzerinde seyretmesi ekonomik diğer faaliyetlerini bitirme noktasına getirdi. Bu ortamda kapanan işletme sayısı yeniden rekor kırdı. Borçlarını yeniden yapılandırdığı halde ödeyemeyen ve hapisliği için hüküm alınan yurttaş sayısı 20 binleri aştı. Gerisini varın siz düşünün… Dahası bir o kadar da alacak verecek dosyalarının mahkeme kapılarına yığıldığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Sonuçta ekonominin kendi haline bırakılmasıyla bu durumlar başımıza geldi. K. T. Esnaf ve Zanaatkarlar Odası, TL’nin değer kaybının elimizde olmayan nedenlerden kaynaklandığını çok iyi bilmektedir. Ancak, elimizde olduğu halde yapabileceğimiz pek çok uygulama ve projeyi yapmadığımızdan, teşviklerin yerinde ve doğru bir şekilde kullanılmamasından, ödediğimiz vergilerden oluşan bütçenin üretimi harekete geçirecek, katma değer yaratacak kalemlere gitmemesinden dolayı bu duruma düştüğümüzü de çok iyi bilmektedir.

Hastaneleri, okulları, ulaşımı, kamusal etkinliği, sorun ve sorumlulukları çözmeyen, şehir ve sahillerini, turizmi düzenlemeyen, üretimini birleştirip teşvik ederek bugüne kadar markalaştırmayan toplumların hele de teknoloji üretme konusunda 3. dünyalı iseler gelip gelebilecekleri nokta bizim bugün içinde yaşadığımız durumdan başka bir şey değildir. Kimse alınmasın...

Ekonomi Bakanlığı, bazı daire ve yerel yönetimlerin de ortaya koyduğu performansın yanı sıra AB’nin nihayet doğru projelerin topluma kazandırılmasında deneyim kazanmış olmasının Odamızın elinde şu anda en büyük moral itici güç olarak durduğunu ayrıca ifade etmek istiyoruz. Bu olumlu gelişmeleri anmayı borç bilirken, bugüne kadar olduğu gibi bu birikim ve deneyimlerin devamlılığının sağlanarak kurumsallaşması için sonuna kadar çaba koymaktan kaçınmayacağımızı da belirtmek isteriz. Zaman toplumsal mücadele zamanıdır. Sonuç olarak çanlar o kadar hızlı ve gürültülü çalıyor ki nehirler, dereler o kadar hızlı ve yoğun akıyor ki yarına ciddi ciddi bakmak, daha çok sorumluluk almak yaşanabilir bir ülke için kaçınılmaz görünüyor. 

Editör: TE Bilisim