Girne’de ilkokul inşaatının çökmesi sıradan bir kaza olarak geçiştirilmemeli.

Elbette ölümlü bir kaza olmaması sevindirici.

Kaza diyerek geçmemek, ölümden dönen ekmek parası peşindeki çalışanların da hakları ve mağduriyetlerinin sonuna kadar peşinde koşmalı.

En önde de Devlet ve ilgili resmi kurumlar.

Ve cevap bekleyen sorular var elbette.

Hem de yetkililer tarafından böyle yuvarlak süslü cümlecikler ile geçiştirilemeyecek kadar önemli sorular.

Hangi firma tarafından ihale alınmış?

Yapılacak inceleme sonunda inşaatın devamına ayni firma ile mi devam edilecek?

İnşaatı yapan firmanın kusurlu bulunması durumunda belirli bir süre Devlet ihalelerine girmeme cezası verilecek mi?

İnşaat alanında iş güvenliğine dair tedbirler yeterli miydi?

Denetimi yapacak ilgili resmi daire herhangi bir denetim yaptıysa raporu hemen açıklanmalı ve yapmadıysa neden yapılmadığı noktasında derhal soruşturma açılacak mı?

Girne Belediyesi böylesi vahim ve geçiştirilemeyecek bir olayın neresinde?

Ya Girne Kaymakamlığı?

Herkes sus pus.

Girne Belediyesi Meclis üyeleri zaten selfie çekme yarışından kent için bugüne kadar ne ürettikleri ne yaptıkları noktasında kamu vicdanında tam bir hayal kırıklığı.

Peki Belediye başkanı Nidai Güngördü?

Kaymakamlık inşaat bölümü ise koskocaman bir muamma.

Peki Girne Kaymakamı Sinan Güneş?

Yine herkes devekuşu rolünde, sin da gülle geçsin ihaneti içerisinde.

Herkes çocuklar gibi şen, sanki yakan top , çocukluğumuzun milo oyunu içerisinde.

Topu birbirine atmakla meşgul.

Bu mudur Devlet ciddiyeti, bu mudur kamu görevi, böyle midir kamu menfaatini korumak?

Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı, Bakan Nazım Çavuşoğlu’nun yokluğunda yaptığı açıklama ile topu Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığına yani Tolga Atakan’a atıp akıllara zarar bir de açıklama ile konuyu kapatmış durumda.

Ekmek parası peşinde az daha hayatlarından olacak olan çalışanlara dair tek bir satır yok, Milli Eğitim Bakanlığı açıklamasında.

Ama inşaatın yeniden yapılmasının devlete maddi yükü olmayacakmış diye de görevini yerine getirdiğini ifade etti, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı.

Peki ya olayın Kıbrıs Türk halkının vicdanındaki manevi yükü ne olacak, soran yok, önemseyen hiç yok.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Bakan Faiz Sucuoğlu keza öyle.

İş güvenliğine dair ihmal var mı? Çalışanların izinleri mevcut mu ve benzer soruların cevapları her zaman olduğu gibi havada.

İnşaatı yapan kim?

Kelli felli bir partili mi, seçim zamanlarında ön kapısından girilip arka kapısından çıkılan bir iş insanı mı yoksa?

Ya İlkokulun hizmete girmesi sonrası yaşansaydı böylesi bir felaket.

Minicik beyinlerin, umut dolu geleceğimiz olan çocuklarımızın neşe dolu sesleri yerine feryatları ve acıları karışsaydı gökyüzüne.

Hesabını kim verecekti, hesap kimden sorulacaktı?

Ve yoktur hiçbir farkı, şimdi çökmesi ile sonra çökmüş olmasının.

Devletin bu ciddiyetle olayın peşini bırakmaması kamu vicdanı tarafından beklenmekte.

Ve yaşanan olay ile bir kez daha anlaşıldı ki, denetim yoksa Devlet de Kıbrıs Türk’ünün gönlünde yok hükmündedir.

Denetim noksanlığının sonucunun, bir vücudu içten içe ele geçiren sinsi bir hastalık misali, kamu vicdanına Devletin yokluğunu yerleştirmeye doğru götürdüğünü görmezden geliyor, politikacılar, seçilmişler ve Meclis’te görev alan halkın temsilcileri ile birlikte UBP-HP Hükümeti.

Sağlık denetimsiz, Eğitim denetimsiz, Devlet ihalelerine dair yaşananlar denetimsiz, karayollarımız denetimsiz, iş hayatımız denetimsiz, çalışan haklarımız denetimsiz, turizm denetimsiz, gümrük kapıları denetimsiz, üniversiteler denetimsiz...

Ama en önemlisi Meclis denetimsiz.

Kıbrıs Türk’ü hesap sormaz, denetlemez, kamu vicdanında yargılamazsa Meclis, Kıbrıs Türk’ü için denetim yapmaktan hep kaçmıştır ve kaçacaktır.

Olan olmuştur aman beni kimse kötü bilmesin diye diye, süslü açıklamalar arkasına saklanarak gene denetim görevinden kaçacaktır, ilgililer.

Başbakan Ersin Tatar’ın devletin namusunu korumak, Kıbrıs Türk’ünün Devletine olan inancında bir kırılma noktası yaşanmaması adına, benzer tüm olaylarda ve ilgili Bakanlığı da hiç vakit kaybetmeden, beklemeden Başbakanlık Denetleme Kurulunu çalışır hale getirmesi boynundaki bir toplumsal ödev, Kıbrıs Türk’üne karşı bir borçtur.

Çünkü, uzun lafın kısası, yere göğe sığdıramadığımız, ağzımızdan düşürdüğümüz Devlet, eğer denetim noksanlığı varsa kamu vicdanında yok hükmündedir.

Kıbrıs Türk’ünün hak ettiği yaşam standartına kavuşmasını yapacak olan elbette Devlettir.

Ama Devleti de çalıştıracak olan sizlersiniz ey Efendiler, ey Hükümet erkini elinde tutanlar, ey Kıbrıs Türk’ünün devlet yolculuğundaki 41.nci Hükümetinin Bakanları ve Başbakan Ersin Tatar ile Başbakan yardımcısı Kudret Özersay.

Başkası değil.

Editör: TE Bilisim