Selda İÇER/HK Ajans

Dr. Bülent Dizdarlı’yı ülkede hemen hemen tanımayan kimse yok.  Kulak, burun, boğaz doktoru olarak 37 yıldır ülkeye hızmet veren Dizdarlı, son 3 yıldır KKTC’nin merkez hastanesi Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin başhekimlik görevini yürüttü ve bugün itibarıyla da yaş haddinden emekliye ayrıldı.

Dizdarlı sadece hekimlik kimliği ile de tanınmıyor, kendisi sosyal hayattında da çok faal birisi, yazdığı kitaplar, Kuyu Mezarları Ülkesi, Lale ‘Uzak çocuklar” adlı kitapları uzun zaman konuşuldu.

Çetinkaya Spor Kulübü’nün Asbaşkanlığı’nı yapan Dizdarlı, spor camiasında da isminden söz ettiriyor.

Emekli olmasına birkaç gün kala uzun uzun sohbet ettiğimiz Dr. Bülent Dizdarlı, hem emekli olduktan sonra neler yapmak istediğini hem siyasete atılıp atılmayacağını, hem de sağlık sistemleri konusundaki düşüncelerini bizimle paylaştı. Röportajı iki bölümde www.haberkibris.com adresinde okuyabileceksiniz. Röportajın ilk bölümü şöyle:

Efsanevi başhekim

Dr. Bülent Dizdarlı’yı ülkede tanımayan yok. Herkes onu doktorluk noktasında tanırken başhekim olduktan sonra hastaneye yaptığı icraatlarla adeta hastanede efsanevi başhekim olarak anılmaya başlandı. Dizdarlı’nın icraatları uzun yıllardır hastanede görülmeyen işler olarak hem personel hem de vatandaşlar tarafından dilden dile konuşuluyor.

Bol kahkahalı sohbet

Bol kahkahalı geçen sohbetimizde, sağlık sistemi konusunda önemli uyarılarda ve önerilerde bulunan Dr. Bülent Dizdarlı, en acil olanın hekimlerin kamu ve özel sektörde birlikte çalışmasının önüne geçilmesi olduğunu ve hekime gerekirse Cumhurbaşkanı’ndan daha fazla maaş verilmesi gerektiğine işaret etti.

Hayattaki en büyük kaygısının “sevilmemek” olduğunu ve karşısındaki insanın kendisini sevmediği hissine kapılmasının uykularını kaçırdığını açıklayan Dizdarlı, emekliliğinde bir süre dinlendikten sonra “idareci olarak” çalışacağı iş tekliflerine açık olduğunu söyledi.

Nalbantoğlu Hastanesi’nde ilk başhekimlik aylarında katı bir idareci olduğu yönünde eleştirildiğini ve Osmanlı Padişahlarından “Abdülhamit’e” benzetildiğini de gülerek anlatan Başhekim Bülent Dizdarlı, hatta Ortopedist Dr. Tayfun’un kendisine bir de değnek hediye ettiğini açıkladı.

Dizdarlı, başhekimlik görevine geldiği günden itibaren anılarını kaleme aldığını ve gün be gün yaşadıklarını not aldığını açıklayarak, birkaç ay içerisinde “Bir Başhekimin Anıları” olarak yayınlayacağını ancak, kitabın adı konusunda kararsız olduğunu belirtti.

37 yıllık hekimlik, 3 yıllık başhekimlik

 Dr. Bülent Dizdarlı hekimlik yaşamını şöyle anlatıyor: “1982 yılında Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. Yaklaşık 37 yıllık hekimim. 3 yıla yakın Başhekimlik yaptım, bir süre de Başhekim Yardımcılığı yaptım. 1989’un şubat ayında, 1 Şubat’ta hatta, Volenter olarak Kulak Burun Boğaz servisinde doktor olarak başladım. Aynı yılın 12 Aralık günü Kamu Hizmetleri Komisyonu tarafından hekim olarak atandım ve kamu görevlisi olarak çalışmaya başladım. Yaklaşık 3 buçuk yıl önce “Kulak Burun Boğaz” Klinik Şefliğine getirildim. Ardından da Başhekim görevini üstlendim.1 Şubat günü başladığım hastane macerasını, yine 1 Şubat günü sonlandırıyorum. 30 yılı doldurup, hastanedeki görevimizi genç arkadaşlara devrediyorum.”

Emekliliğe kendimi hazırlamıştım ama yine de buruğum

Emekli olmanın kendisinde nasıl bir duygu uyandırdığının sorulması karşısında duygulanan Dizdarlı, kendisini emekliliğe hazırladığını düşündüğünü ancak, ister istemez bir burukluk yaşadığını söyledi.

Bülent Dizdarlı, “Hazırım aslında ama, ister istemez insanların sizde yarattığı bir burukluk da var. Eşinizden, ailenizden daha fazla zaman geçirdiğiniz insanlardan ayrı kalma duygusu, sizi etkiliyor. Ben kendimi bir süredir bundan sonra yapacağım işlere motive ediyorum. “Her şeyin sonu vardır, bunun da olacaktır” diyerek kendimi buna hazırlama içerisine girdim. Ancak, emeklilik günleri yaklaştıkça bu seferde insanların tepkisi gelmeye başladı.” Gidiyor musun? En verimli çağındaydın. Biraz daha kalamaz mıydın? Gitme” diyenler var. Veya “Aman git de kurtulalım elinden” gibi söylemler var. Bunlar, sizin o hazırlığınızı biraz hem buruklaştırır hem değişik yansıma da yapar. Ama yine de dediğim gibi, genelde hazır gibiyim” dedi.

Dizdarlı, bazı arkadaşlarının emekli olup gitmeye yakın depresyona girdiğini gördüğünü; bir boşluk içine düşme eğilimi içine girerek, zaman zaman kırıcı bile olduklarına işaret ederek, kendisinin asla bunu yaşamak istemediğinden psiklojik hazırlığını önceden yaptığını söyledi.

“Bir dönem plansız yaşayacağım”

Emekli olduğu zaman neler yapmayı planladığını da anlatan Dr. Bülent Dizdarlı, hayatının çok az döneminde plansız yaşadığı için bunu arzuladığını belirtti. “Özledim plansız yaşamayı” diyen Dizdarlı, emekli olduğunda yapmayacağı şeyleri de sıraladı.

Hekimlik yapmayacağım kesin

“Hekimlik yapmayacağım kesin. Bu saatten sonra sonra gidip de biz özel muayenehane açıp da hekimlik yapmak, başhekimlik yapmış biri olarak, gidip de başka bir hastanede hekimlik yapmayı düşünmem. Ama yöneticilik anlamında başka bir teklif gelirse ona açığım. Onun da beni çok cezbetmesi gerekiyor çünkü hakikaten kendime göre yapacak işlerim var. Örneğin, yazılarım var, kitaplarım var, onları yazmak isterim. Çok sevdiğim bir spor kulübüm var onunla uğraşmak isterim. Boş kalacak bir zamanımın olacağını düşünmüyorum. Keşke boş zamanım kalsa”.

Dr. Dizdarlı, Başhekimlik döneminde kendisinin basına karşı farklı bir yöntem izlediğini ve basını anında meydana gelen olaylarla ilgili birinci ağızdan bilgilendirdiğinin anımsatılması üzerine de , bunun kendisinin mizacından kaynaklandığını söyledi. Dizdarlı, “Mizacımda olan bir şeyi “Başarı” saymak doğru olmaz diye düşünüyorum” dedi.

Medyayı yanınıza almazsanız başarılı olamazsınız

Dizdarlı, “Ben, biraz medyanın da içinde olan birisi olarak şunu söyleyebilirim. Medya yanınızda olmazsa, medyayı yanınıza alıp, onlara doğru bilgiyi aktarıp, doğruları yansıtmalarını sağlamazsanız, hiçbir zaman başarılı olamazsınız. Hiçbir zaman medya ile düşmanlık yaparak bu işi yürütemezsiniz. Başhekimlik sürem boyunca medya ile hiç takışmadım diyemem. Ama çok tatlı takışmalar, çekişmeler oldu bunlar. Bunları bile, güzellikle yansıtmayı bildi her iki taraf da. Hiç eleştirilmeyeceksiniz diye bir şey yok. O eleştiriyi hazmetmek lazım. Ama benim sanırım bu konudaki en büyük başarım, sosyal medyayı çok iyi kullanıp anında geri dönüş yapmam ve telefoniyen arandığımda da hemen cevap vermem oldu. Sorulan soruya hemen değilse bile, birkaç saat içinde araştırıp geri dönüp cevap vermem, medya mensuplarını memnun etmiştir diye düşünüyorum.

Basına tatlı takılma

Dr. Dizdarlı basından arkadaşlarının telefonla arayarak bilgi istemesi konusuna da espirili yaklaşarak, anılarından örnekler anlattı. “Bazen basından arkadaşlara sataşırım, “Emekli olayım ben de bir gazete açacayım. Çok rahat bu gazetecilik işi” derim. Onlar da “neden abi?” diye sorarlar. Oturduğun yerden aç telefonu “ Abi, şöyle şöyle birşey olmuş, nedir bu konu?” diye sor. Sonra da yaz gazeteye. Onlar da gülerek “ biz söyleyelim bunu yazı işleri müdürümüze” derler. Tabii onların işleri de kolay değil.”

İki Sağlık Bakanı’nın başarısı

Kendi döneminde yaşanan ilklerden birisinin de  siyasilerden veya toplumun önde gelen kişilerinden birinin sağlık sorunu yaşaması veya kaza durumunda hastaneye gelmesiyle hemen basına bilgi vererek “kirli bilginin yayılmasının” önüne geçmesi olduğunu anımsattığımız  Dr. Bülent Dizdarlı’ya, toplumun önde gelenleri veya siyasilerin sağlık sorunu yaşar yaşamaz hemen yurt dışına gitmelerinin önüne nasıl geçildiğini de sorduk.

Dizdarlı, “Bir işi yaparken kamuoyunu bilgilendirmek ve doğru bilgi aktarmak benim için çok önemlidir. Hem kurduğumuz sosyal medya ağı, hem de e-mail  aktarımı ile kamuoyuna sürekli bilgi verdik. Çünkü siz bilgi vermediğiniz zaman,yalan yanlış bilgiler yayılıyor. Bu da yanlış birtakım algılamalara neden oluyor. İnsanların birinci ağızdan doğru bilgileri alması gerekiyor. Yurt dışı konusuna gelince, aslında o benim başarım değil. Beraber çalıştığım iki Sağlık Bakanı’nın çok büyük başarısıdır diye düşünüyorum.  Hem Faiz Sucuoğlu’nun hem de Filiz Besim’in. Çünkü,  her ikisi de, benim isteklerim doğrultusunda olsa da büyük bir destek vererek hastanenin alt yapısına büyük bir katkı yaptılar. Ben 3 yıl içerisinde bizim hastanenin devrim yaptığına inanıyorum. Çünkü, ben 30 yıldır bu hastanede çalışıyorum ama olanaklar hiçbir zaman bu seviyede olmadı.” Dedi.

Taleplerine hiçbir zaman “hayır” cevabı almadığı için kendisini çok şanslı gören Bülent Dizdarlı,  geçen hafta hastane içinde 5 yeni ünitenin açılışını  yaptıklarını da anımsattı.  Açılan bu yeni ünitelerin, köhnemiş ve eskidiği iddia edilen bir hastanenin içinde açıldığına işaret etti.

Bunun bir ihtiyaç olduğunu ve ihtiyaçtan doğan talepleri karşılamaktan Sağlık Bakanlığı’nın geri durmadığını kaydeden Dizdarlı, “Bir örnek vermek isterim. Eskiden hep duyardık “ Biz talep ediyoruz ama Maliye buna karşı çıkıyor” diye. Benim Başhekimliğim döneminde  hiçbir talebim geri çevrilmedi. Maliye’den de destek aldık. Biz istedik veya bakanlık  bize “bunu yaparsak ne olur” dediğinde projesini hazırlayıp gittik. Neticede çok iyi bir takım oyunu oynandı diye düşünüyorum.  Farklı partiler olmasına rağmen her iki dönemide hiç bir birinden ayıramam. Benim hekimlik yaptığım döneme baktığınız zaman,siyasal,hukuki,kaotik ve ekonomik darboğazların yaşandığı bir dönem olmasına karşın,  son 30 yıl içinde bu kadar büyük atılımların yapıldığı bir dönem olduğunu şahsen ben hatırlamıyorum.” diye konuştu.

 “Sürekli hastane ile ilgi şikayet duyuyoruz. İlaç bitti, tahlillerimiz yaptıramıyoruz. Saatlerce randevu, doktor bekliyoruz” diye halktan şikayet geldiğini anımsattığımız zaman ise, Dr. Bülent Dizdarlı’nın cevabı gayet net oldu.

İlaç vermeyi hastaneden ayırmak gerekiyor

“Doğrudur, ilaç konusundan başlayayım. İlacı hastaneden ayırmak gerekiyor. Bunu asla çözemezsiniz. Sağlık Bakanlığı’nın gündeminde de var bu konu. İlacı bizim hastanede muhafaza etmemiz ve halka vermemiz hem çok zordur, hem de bizim çok vaktimizi alıyor ve bizi devamlı ofsayıtta bırakıyor. Neden? Çünkü ap ayrı bir konudur ilaç.  Dünyada ve Türkiye’de de nasıl yapılıyor bu iş?   Artık otomasyon denen bir sistem var. İnsanlar sigortalılar ve devlet memurları gidiyorlar Temel Sağlık Sigortası kapsamında veriyorlar reçetelerini ve ilaçlarını eczanelerden alıyorlar. Devlet de onu anlaştığı pey üzerinden ödüyor. Böyle olunca özel eczaneleri de bir şekilde sistemin içine katıyor. Bizim de aslında yapmamız gereken bir an önce budur. Randevu sisteminden şikayet ediyorlar ama bu konuda biraz bence geçmişi de unutarak yapıyorlar bu eleştiriyi. Çünkü randevu sistemi kurulalı yaklaşık iki buçuk yıl oldu. Daha önce önceden de vardı ama %100 randevu sistemine geçmeden önce unutulmasın ki, kışın kıyametin içerisinde sabahın erken saatlerinden gelip nöbet tutan insanlar vardı. Bu randevu sistemi %100 mükemmel midir, hayır %60 mükemmeldir.. Bunun daha da geliştirilmesi gerekiyor. Örneğin, şu anda internet üzerinden, web sistesi üzerinden randevu alma geliştiriliyor. Çünkü telefonla yapılanlar ancak bu kadar olabiliyor. Orada 5-6 kişi operatör var. Günde 3 bin, 4 bin telefon geliyor onlara cevap veriyorlar. Hatta bu cevap vermeler tam olmadığı için o telefon listeleri önlerine öğleden sonra döküman halinde geliyor ve öğleden sonra arkadaşlar açamadıkları, cevaplayamadıkları telefonları tekrar arayarak cevap verme yoluna gidiyorlar. Ama web sistemi kurulduktan somra randevu sisteminin daha da iyi olacağına inanıyorum.  Daha da iyisini yapmak, daha da mükemmelini yapmak gerekecektir”.

Hekimlerin de insan olduğu unutulmasın

Dr. Bülent Dizdarlı, hastaların bazen doktorların da insan olduğunu ve hasta olabileceklerini veya çocuklarının hasta olabileceği konusunu gözden kaçırdığına vurgu yaptı. Dizdarlı, “Yaşadığımız bazı zorluklar vardır. Örneğin, randevu alınan hekim hasta olur ve gelemez. Büyük bir sıkıntı yaşarız. O zaman başka bir hekim oraya yönlendiriyoruz ancak, bu kez de insanlar “Hayır benim hekimim bu değildi” diyor. İnsanların hekim seçme özgürlüğü var ancak, hakimin de bir insan olduğu ve onun da hasta olabileceği unutuluyor. Ki ben çok açık söyleyim kolunda serum iğnesi eşliğinde gidip hasta bakan çok hekim gördüm. Öyle bir özveri içinde olduklarını biliyorum özellikle bazılarının. Ama, dediğim gibi sistem hiçbir zaman tam olarak mükemmel değil, mükemmel olması için zaman ve biraz daha olanak gerekecektir. O zaman oluşacak şikayetlerin minimuma düşeceğinden eminim. Ama şundan da eminim, 3 yıl önceye göre çok daha iyi noktadayız.”

Bülent Dizdarlı bu ülkeye ve sağlık sistemine ne kattı? Diye soruyorum kendisine. Bu soruyu, “iyi bir yönetici misiniz” diye algıladığını ve bu sorunun yönettiği ve hizmet alan kişilere sorulması gerektiğini söylüyor Dizdarlı.

Neler başardı?

 Görev süresi içerisinde başarı hanesine yazabileceği noktaları ise şöyle sıralıyor Dizdarlı: “Bu randevu sisteminin kurulması için elimden geleni yaptım. Hastanemizin park yerlerinin düzenlenmesi için elimden geleni yaptım.  Bunlar bana göre de yeterli değil ama, 3 yıl öncesine göre baktığımız zaman çok daha iyi bir noktadayız. Olanaklar belli. Yeni bölümler açılması için bakanlığı teşvik ettim. Bu konuda, ciddi çalışmalar yapıldı. Hizmet içi eğitimlerin yapılması için büyük çaba gösterdim. Hastaneyi bir birey olarak yönetirken daha demokratik bir ortamda yönetmek istedim. Örneğin, Hastane Yönetim Kurulları vardır. O Yönetim kurullarının kararlarıyla yönetmeyi hep savundum. Onu da başardığımı düşünürüm. Şu anda ilk anda aklıma gelmeyen başka şeyler de vardır ama bunlar bile benim için çok önemlidir. Bir triyat uygulaması bile ki Sağlık Bakanı Filiz Besim’in katkılarıyla kurulmuştur o da büyük başarıdır.

“Hemşire sayısını artırmak elzem”

Sadece başarıları konuşmanın doğru olmadığına vurgu yapan Dr. Bülent Dizdarlı, başaramadığı noktaları da anlatıyor: “Hep başarıları söylemek doğru değil. Örneğin, çok isterdim ki hastaneyi sürekli büyütürken, servisler kurarken ve tarihin en çok hekim sayısına ulaşmışken, aynı oranda hemşire sayısı da artsın. Maalesef olmadı. Ondan dolayı sıkıntılar yaşıyoruz. Şimdi, bir ara eleman uygulaması var. İnşallah benden sonraki arkadaşlar da onu uygulayacaklar. Gerçekten hemşirelik sektörü çok önemlidir ve bizim hastanemizde hemşireler gerçek anlamda çok yorulmuş durumdadırlar. Biraz kendilerine destek verilmesi gerekir. Bu başarı ve başarısızlıklar artık halkın, insanımızın terazisinde bizlere not olarak yansıyacaktır. Şunu söyleyebilirim, ben elimi vicdanıma koyduğum zaman “Ben bu işi yaptım, yapmam gerektiğine yakın yaptım” diyebiliyorum.

Acı ve tatlı anılar

3 yıl başhekimlik yaptıktan sonra insan elbette ki hem tatlı, hem de acı olaylara tanıklık ediyor ve anılar biriktiriyor. Bizler de bu ülkede 3 yıllık Başhekimlik yapan Dr. Bülent Dizdarlı’ya soruyoruz, “Hastanedeki anılarınız arasında unutamayacağınız neler var aktarmak istediğiniz?”

3 unutulmaz acı anı: Dağyolu kazası/Judy Bebek ve Sel felaketi

“Acıları mı, tatlıları mı anlatayım. Acılarını anlatmak gerekirse aklıma hemen 3 tane geliyor. Birincisi, dağyolu kazasıdır ki o gün inanılmaz bir şekilde mesleğimden, kendimden ve insanlığımdan soğudum. İkincisi, Judy Bebek konusudur. O da tam bir dramdı. Bir insanlık dramı idi. Bir de son sel felaketinde olan hadiseler. Oradaki insanlarla yaşadığım bire bir temaslar, diyaloglar. Ölen kişilerin aileleri ile konuşmak. Hepsi de beni çok derinden sarsan, işimden soğutan değil de “bu iş yapılabilir mi” dedirten unsurlar oldu.

Zaman zaman da güldük

Tatlı anılarla ilgili olarak, gülünecek bir sürü anı vardır.Örneğin, ilk aklıma gelen, bir gazeteci arkadaşın beni telefonla arayıp, “Bunu niye böyle yaptınız?” diye sorduğunda ben de şaka yollu “ Sana ne?” dedim. O da ertesi gün, bunu gazeteye manşet yaptı. ( Keyifle bir kahkaha atıyor burada) Mesela bugün bu bana çok komik gelir. O gün bu manşeti gördüğümde çok kızmıştım ama şu anda bu bana çok komik gelir. Şimdi görüştüğümüzde de anlatır güleriz bunu. Bir başka tatlı anı. Klimaların çalışmadığı dönemde, klimalar tamir ediliyordu, biliyorsunuz hastanenin klima sorunu uzun yıllardır devam ediyordu ve bu yıl çözüldü. Ben odamda oturuyorum yanımda da bir arkadaş var. Hastanın birisi indi aşağıya, Ağustos’un da ortasındayız bayağı hava sıcak, “ Klima çalışmaz, burası ne biçim hastane, sizi şikayet edeceğim. Gazeteye gideceğim” dedi. Ben bir anda durdum ne cevap vereyim diye düşünürken, yanımdaki arkadaş döndü ve hastaya ismi ile hitap ederek, “ Be x senin evde zaten klima mı var, hayatında klima mı gördün” dedi. Hakikaten adama sordum, hayatında hiç klima yokmuş. “ Yoktur ama hastaneye geldim, burada isterim” dedi. Haksız mı, haklı. Bir başka anı. Bir grev döneminde, biz hastanede servisleri başhemşirelik ve başhekimlikler olarak küçültmek, toplamak durumunda kaldık. Kadın doğum, üroloji, kardiyoloji gibi birimleri bir araya topladık hastaneyi daralttık ki greve gitmeyen hemşirelerle şiftleri çevirebilelim. Her şey yolunda gidiyordu. Gece oturduk takip ediyoruz, telefonum çaldı, bir siyasi aradı. “Bülent Hocam, bizim hastayı kulak, burun, boğazdan almışsınız. Orada çok rahatıdı. Şimdi alıp sokmuşunuz 6 kişinin içine, napacayık? Napacayık yahu, benim hastamı geri yollayın”dedi.  Ben de, “Hocam yollayım ama, kim bakacak hastanıza orda, gazete okumaz mısınız, grev var, hemşire yok” dedim.  Böyle bir konuşma geçti aramızda, “Öyle mi, aman tamam tamam, deli ediyorlar beni” dedi ve konu kapandı. Böyle tatlı tatlı anılar. Bunlara ilk anda kızabilirsiniz ama daha sonra tatlı anılar olarak kalıyorlar.”

Editör: TE Bilisim