HK Ajans

Bu hafta iş insanlarımızdan Günay Çerkez ile bir araya geldik. Ülke ekonomisini konuştuğumuz röportajımızda, ülkenin ekonomik durumunun bir fotoğrafını çektik. Dövizin istikrarsızlığı bizi nasıl etkiliyor, bunun için neler yapılmalı yı irdelediğimiz iş insanı Günay Çerkez ile, adada olası bir anlaşma sonrasında Kuzey Kıbrıs ekonomisinin ne olacağını da konuştuk.

Ülkede bir an önce Başkanlık sistemine geçilmesini isteyen Çerkez, Türkiye’den kablo ile elektriğin de bir an önce adaya getirilmesinin şart olduğunu söyledi. Günay Çerkez, Türkiye ile KKTC Ekonomi Bakanları’nın Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den ihraç edilecek başta sanayi ve diğer ürünlerinin döviz üzerinden olmaması konusunda anlaşmasının da inşaat sektöründe ve genelde fiyatlara bir iyileşme getireceğine de işaret etti. İşte detaylar..... Gelir ve Kazancınız ne ise o para birimi üzerinden borçlanın

SORU: KKTC’de faaliyet gösteren bir iş insanı olarak, şu anki ekonomik durumu nasıl değerlendirirsiniz?

ÇERKEZ: Ülkemizde bildiğiniz gibi diğer ülkelerde olmayan bir takım sıkıntılar var. Bu sıkıntıların ekonomiye yansıması var. Bir de tabii, kendi ülkemizin hükümetlerinin genelde ekonomik odaklı olmama gerçeği var. Bir başka etken de tanınmamış, ambargo altında olan bir ülkeyiz. Kendi para birimimiz yok. Dolayısıyla, Türk lirasını kendi para birimimiz olarak kullanıyoruz. Bunun yanında, birçok işler, örneğin gayrimenkul alım satımı, araç alım satımı, döviz bazında olmaktadır. Böyle bir ülke ekonomik yapısı, başka hiçbir ülkede yoktur. Kendi para birimin yok ve dolayısıyla üzerinde kontrolünüz yok. Kaldı ki, ülkedeki kazanç TL bazında olmasına rağmen, harcamaların hemen hemen hepsi ya döviz veya dövize endekslidir. Dolayısıyla, bu sıkıntılar varken bir de halkımız, daima yaşamını olduğundan daha iyi sürdürmek için çoğu zaman çok da gerek olmayan borçlara girer. En büyük sıkıntı TL kazanıp döviz borçlanmaktır ki, TL’nin kontrolü bizde değil. Bunlar tabii ki ülkemizde ekonomiye, iş insanına ve yaşayan herkese ciddi riskler ve sıkıntılar getirmektedir. Böyle durumlarda çok daha temkinli hareket etmek gerekiyor. Kamuda çalışan ve geliri TL olan ile özel sektörde çalışıp geliri tl olanların harcama yaparken veya para borçlanırken bunu döviz bazında yapması, kendini riske atması demektir. Bu belirsiz riski hiçbir zaman almamak lazım . Dolayısıyla, bunlara çok dikkat etmek gerekir. Türkiye ile ticaret TL üzerinden oluyor

SORU: Ne yapmak gerekiyor peki?

ÇERKEZ: Bugünkü basına da yansıdı. Biliyorsunuz Türkiye’den dahi, bizimle yapılan ticaret döviz bazındadır. Çünkü, Türkiye’de bir yasa var. Yurtdışına yapılan ticaret döviz bazında olmalıdır. Bizi de, sadece Türkiye tanıdığı için, o Türkiye yasasına göre, Kıbrıs ile yapılan ticaret de döviz bazında oluyor. Bugün öğrendiğimize göre, iki ülkenin Ekonomi Bakanları bir araya gelerek, bundan sonra TC’den yapılacak olan alımların TL bazında yapılmasına karar verdi. Bu büyük bir ivme olarak yansıyacaktır piyasaya. Mesela, Türkiye’den inşaat demiri almamız dolar bazında idi. Bu artık TL olursa, bir nebze buradaki çoğu halkın kazancı olan TL nezdinde harcama olacaktır kur riski bir etken olmaktan çıkacaktır. Birçok şeyi TL satın alırsak iş değişir

SORU: Bu uygulama ile artık evleri tl olarak alacağımızı mı anlamalıyız?

ÇERKEZ: Hayır, bir tek demir ile olmaz bu iş. Eğer arazi TL olarak satınalınırsa ve bir evin yapımında kullanılan malzemelerin alımı TL ile olursa ve bize Türkiye klimayı, radyatörü, fırını da TL bazında satarsa, zaman içerisinde TL’ye geçme imkanı doğar. Bunun yapılması ciddi bir çalışma ve irade ister. Bir de, bizim yaptığımız ithalatın sadece % 60’ı Türkiye’dendir. Bunu da unutmamak gerekir. Biz yakıt satın alırken ki, en büyük giderlerimizdendir, bunu yine dolar bazında alacağız. Araç satın alırken, bunlar yine döviz üzerinden olacak. Zaman içerisinde olabilir

SORU: Türiye’de evler TL bazında satılıyor. Onların çalışma sisteminde ne gibi fark var ki döviz bazında satış yapılmıyor?

ÇERKEZ: TL bazında yapılan satışların esas sebeplerinden birisi, o yapılan inşaatların % 99 malzemesinin hep Türkiye’de üretiliyor olması ve/veya TL olarak satılmasıdır. Bütün mutfak eşyaları, alüminyum kapı, pencereler, seramik, fayans, banyo takımları hepsi, Türkiye’de TL olarak satılır. Zaman içerisinde eğer bu söylenen iki Ekonomi Bakanı arasındaki anlaşma doğru ise, sanayi ham maddeleri ilk etapta TL olacak. Herşey bize TL bazında satılacaksa, bunun kısa bir zaman sonra TL olması mümkün. Ancak, gayrimenkul bizde İngiliz dönemi ve sonrasında hep döviz bazında satılmıştır. Çünkü, gayrimenkul satın alırken, harcanan para insanlarda nakit yoktur. İnsanlar bankadan döviz olarak borçlanıp geri ödediğinde başkadır, o paranın TL bazında borçlanıldığındaki faizi ise çok yüksektir. Dövizde sabit olmadığı için de çok büyük bir risk alınıyor. Batının bölgede bir başarı hikayesine ihtiyacı var

SORU: Bunları düzeltmek için sizce ne yapılmalıdır?

ÇERKEZ: Bunları çözmek için tabii ki Kıbrıs meselesine bir çözüm gelmelidir. Kıbrıs sorununu çözmek illa ki Rumlarla bir anlaşma yapmak değildir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tanınırsa, veya AB içerisinde özel bir statüye kavuşturulursa ve direkt ticaret yapabilirse, o zaman sorunlar çok hafifler. Gördüğünüz gibi Kıbrıs’ın şu anda kalıcı bir çözüme kavuşması, bizim Kıbrıslı Türkler ile Rumların elinde olan bir şey değil. Kıbrıs sorunu, bölgesel bir sorundur. Bölgede her yerde örneğin, Suriye, Irak, Mısır, Libya ve Yemen’de, her tarafta sıcak temaslar var. Batının da bölgede bir başarı hikayesine ihtiyacı var. O da en uygun Kıbrıs olabilir. Çünkü, Kıbrıs’ta 44 senedir sıcak temas yok. Bugün, Suriye, Kırım, bütün bölgeye baktığınız zaman her yerde sıcak temas var. İnsanlar ölüyor. Bölgede bir başarı hikayesine ihtiyaç olduğuna göre, bunu gerek Amerika, gerek İngiltere veya diğer Avrupa ülkeleri, Kıbrıs etrafında olduğu iddia edilen gazı da bir katalizör olarak kullanarak, Kıbrıs’ta bir çözüme gidilirse, o zaman bölgede çok büyük bir istikrar ve buna dayalı da iyi bir gelişme ve yaşam standardında çok ciddi bir yükselme olacaktır. Mutlaka bir geçiş süreci tanınmalıdır

SORU: “Adada bir çözüm olması halinde Kıbrıs Türk tarafının AB’ye ekonomik olarak hazır olmadığı ve şirketlerin batacağı ön görüsü var. Siz buna katılıyor musunuz?

ÇERKEZ: Tanınmış, yıllarca ticaret yapan ülkeler dahi, AB’ye girerken, belli bir geçiş süreci yaşadı. Türklerin içinde olmadığı Kıbrıs Cumhuriyeti, AB’ye giriş müzakerelerine 1994 yılında başladı. Orada da yine büyük bir hata yapıldı Türkiye tarafından. 1994 yılında Tansu Çiller Başbakan idi ve ülkede çok ciddi mali sıkıntılar vardı. Türkiye’nin çok ciddi dövize ihtiyacı vardı. Türkiye ile AB Gümrük Birliği sözleşmesini müzakere ediyorlardı. Yunanistan da buna karşı çıkıyordu. Olması durumunda Avrupa Birliği Türkiye’ye, 800 milyon Alman markı yardımda bulunacaktı. Yunanistan, bu karşı çıkışından vaz geçmek için, Türkiye’ye “Siz de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye giriş müzakerelerine başlamasına izin verin” dedi. Türkiye de buna onay verdi. 10 yıl müzakereden sonra Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye üye oldu. Kısacası, uyum süreci için bir zamana ihtiyaç var. Şirketler standartlara uyum, uluslararası ticaret tecrübesi ve finansal yapı iyileştirilmesi için zamana ihtiyaç var. Rumlar bizi burada bir oyuna getirmeye çalışıyor. Olası bir çözümde, hemen ertesi gün AB’ye hazır olmamızı istiyorlar. Maalesef, bizim ülkemizde de birçok ekonomist buna destek veriyor. Ben bunu anlamıyorum. Acaba bu ekonomistlerin çoğu özel sektörde meslek icra etmiyorlar mı? Ve bundan dolayı mıdır ki günlük sıkıntıları biraz teorik olarak görüyorlar. Bizim muhakkak en az 2-3 yıl bir geçiş sürecine ihtiyacımız var. Bu sürenin verilmesi şarttır. Başkanlık sistemine geçilmeli

SORU: Ülkedeki yönetim sisteminde bir sıkıntı olduğuna inanıyor musunuz?

ÇERKEZ: Küçük ülkeleri yönetmek, büyük ülkeleri yönetmekten çok daha zordur. Çünkü, herkes bir birini tanır. Otorite kurmak ve uygulamak, küçük ülkelerde daha zordur. Kaldı ki bizim ülkemizde parlamenter sistem var. Başkanlık sistemine geçmemiz durumunda, ülke yönetimi daha kurumsallaşmış ve nispeten kolay olacak. Süratle bunu yapmamız gerekir. Çünkü, Türkiye 2019’da Başkanlık sistemine geçiyor, Güney Kıbrıs’ta zaten başkanlık sistemi var ama, biz hala parlamenter sistemde devam ediyoruz. Parlamenter sistem, küçük toplumlarda tam ters çalışır. Bunun birçok nedeni var. Partilerin desteklenmesi, sürekli aynı insanların seçilmesi gibi. Halbuki başkanlık sistemine geçilse, kendi hükümetini başkan kurar ve en uygun kişileri Bakan olarak atar. Meclis denetleme görevi yapar. İcraatı, yürütmeyi de, başkanın altındaki hükümet yapar. Dolayısıyla, bizim bunu yapmamız gerekir. Tarihten gelen birçok alışkanlıkları da bırakmalıyız. Globalleşen dünyada, dünya bazında rekabet edebilmemiz şarttır. Biz artık kendi iklimimize uygun üretim yapmalıyız. Örneğin arpa, buğday üretmemeliyiz. Şimdiki çiftçiler de bilir bunun fizibil olmadığını, gelen geçen hükümetler de. Ama bu bir nevi rüşvet vermedir, “teşvik” adı altında. Hayvancımız, çiftçimiz ve narenciyecimiz de öğrenecektir ki, dünya ile rekabet etme standartlarında ürün yetiştirecekler ve bunu rekabet edecek fiyatta yapacaklar. Bu ne demektir? Kendi iklimimize uygun ürünler üreteceğiz. Mesarya ovasında artık biz, katma değeri yüksek olan nohut, bakla, enginar, kivi, avokado ekeceğiz. Geçmiş hükümetlerin yaptığı bir hata var. Sürekli teşvik veriliyor. AB ve tüm dünyada hükümetler yatırımı teşvik eder, hiçbir zaman işletmeyi teşvik etmez, çünkü işletmeyi teşvik etmenin sonu yoktur. Dolayısıyla, bunu herkes biliyor ama ne yazık ki uygulamıyor. Ada ekonomilerinde ne yapılacak olan çok bellidir. Hele hele doğal kaynağıolmayan adalarda, hizmet sektörü öne çıkar. Ama maalesef bizim birçok insanımız hizmet sektöründen gelen geliri görmemezlikten gelir. Basın da bunların başında gelir ne yazık ki. İthalatı azaltmak için muhakkak hızlı bir şekilde Türkiye’den kablo ile elektrik gelmesi şarttır ve yenilenebilir enerjiyi teşvik edilerek çoğaltılmalıdır. Bu ülkeye fuel oil getirip, bunu adada yakıp 2-3 misline elektrik imal edilirse, bir yere varılamaz. Artık nerede uygun fiyata ne varsa, oradan tedarik edilecek. Özel sektör güçlendirilmeli

SORU: Sizce bunları halka yeterince anlatamıyor muyuz?

ÇERKEZ: Tabii ki anlatabiliriz, yeter ki bilimsel olarak bunların faydasını ne getireceğini, artısını eksisini halk ile paylaşalım. Bir de hükümetler buna inanmalı. Tüm dünyadaki kamu geliri kaynağı, özel sektördür. Onun için tüm dünyada özel sektörün önü açılır. Hükümetlerin gelir kaynağın olan özel sektörü, büyütüp, devamlılığını garanti altına almak, korumak ve sorunlarını çözmek hükümetlerin en birincil görevi olmalıdır. özel sektörü korursun, güçlendirirsin sonra da dönüp hükümet vergi olarak kendi hakkını almalıdır. Ülkemizde bu pek olmadığından özel sektör, kamuya bir rakip olarak görülür. Halbuki tam tersi rakip, kamudur. Şu anda ülkedeki kamu borcundan dolayı, doğan her çocuk 21 bin TL borçla doğar. Vizyon şart

SORU: Son olarak , rekabet edebilir olmak için neler yapmalıyız?

ÇERKEZ: Ülkemize uygun ürün ve hizmetler satacaksın. Bu ürünün illa ki bir tarım ürünü veya alet olmasına gerek yok. Bu hizmet de olabilir ki, ada ekonomilerinde hizmettir öne çıkan. Biz yüksek eğitimde ciddi şekilde öndeyiz Güney’den. Eğitim ve turizm lokomotif sektörler ama, unutmayın bu her ikisinde de dünya ile yarışmaktayız. Bizde hala 4.5 G, ciddi şekilde hükümet tarafından engelleniyor. Bu kısır görüşlerle kendi kendimize ambargo koyuyoruz. Lider sektörlerin gelişmesinin önünde engel olarak durulmamalı. Turizm ve yüksek eğitimden sonra finans sektörü olabilir. Onu şu anda yapmamız çok mümkün değil. Ticari denizcilik sektörü var ada ülkelerinde. Onu da yapamayız ambargolardan dolayı. Ama bunların yanında yapabileceklerimizde de kendi kendimize ambargo koyuyoruz. Tarafsız, kendi ülkesi için iktidara gelecek insanlar lazım bize. Başkanlık sisteminin mutlaka gelmesi lazım. Çünkü hızlı hareket etmek gerekir. Bilişim konusunda ilerlemeliyiz. Ancak biz bu kadar öğrenci ile bile bunu başaramadık. Tüm bunlar için vizyon lazım. 

Editör: TE Bilisim