Kıbrıs Türk toplumu, “dünyanın merkezini Sarayönü’ndeki Dikilitaş zannedip” *  “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma” ** geleneğini sürdürerek kısır tartışmalar içerisinde yoğrulmaya devam ededursun  pek bilinmese de, merak etmesek de Kıbrıs adasında belediyecilik geçmişi yüzyıl öncesine dayanır.

Osmanlı döneminde 1882’de çıkarılan Belediyeler Yasası ile Lefkoşa, Mağusa, Larnaka, Limasol, Baf ve Girne Belediyelerinin temelleri atılır.

Kıbrıs Türk toplumunun, yerel yönetim ve belediyecilik geçmişi 137 yıl öncesine dayandığı arşiv belgelerinde mevcut.

Ve 137 yıldır, ne yazık ki Kıbrıs Türk Belediyeciliği bugüne kadar, önce ve her zaman hizmet, daha güzel bir kent yaratma felsefesi ile geleneğini yaratabilmiş değil.

Belediye hizmetlerinin, su dağıtımı, bayramdan bayrama mezarlıkların nasibini aldığı çevre temizliği ve çöp toplama dışına çıkamadığı, ülkemiz acı gerçeklerinden sadece bir tanesi.

İstisnalar olmakla birlikte ne yazık ki 137 yıl geçmesine rağmen Belediyecilikte bir gelenek, bir hizmet felsefesi oluşturamadık.

Elbette Kıbrıs Türk toplumunun geçen sürede yaşadığı olağanüstü olayların olumsuz etkilerini göz ardı etmemekle birlikte yerel yönetimlerde daha güzel bir kent felsefesinin olduğunu söylemek, yerleşim yerinde yaşayan insana hizmet geleneğinin oluştuğunu iddia etmek, bugün için çok zor.

Belediyecilik ve yerel yönetimler de ülke siyasetinde kronikleşen sorunların esiri olarak varlıklarını sürdürüyorlar.

Kent, kasaba ve köy içi bozuk yollar, kaderine terk edilmiş parklar, hoyratça kirletilen çevre, kaldırımsız güzergahlar, karanlık sokaklar ve caddeler ile çarpık yapılaşma bugün Kuzey Kıbrıs’ın görünen yüzü.

Kıbrıs Türk’ü kadar, ülkenin en büyük gelir kaynaklarından olan turizm ve yükseköğretim alanları da çağdaş yerel yönetim felsefesi ve çağdaş Belediyecilik geleneğinin olmamasından ötürü mağdur.

Belediyecilik ve hizmetlerinde sınıfta kalmış bir ülkeye turist niye gelsin?

Hiç düşündünüz mü?

3 bin 355 kilometrekarelik yüzölçümüne sahip Kuzey Kıbrıs’ta 28 belediyenin bulunmasına rağmen ülkede Belediyeciliğin olmaması trajikomik bir ironi değil de nedir?

Belediyenin olması ile Belediyeciliğin varlığı gök ile yer gibi, siyah ve beyaz gibi birbirinden tamamen ayrı iki olgu.

Belediyecilik, başlı başına köy, kasaba ve kentte yaşayan insana hizmet işidir.

Belediyecilik, her yağmur yağdığında kapanan yollara, su baskınlarına, çevre kirliliğine ve benzer sorunlara kalıcı çözümler bulmak olmalı.

Maaş ödemek, çöp toplamak, kullanım suyu dağıtımı yapmaktan fazlası, değil midir Belediyecilik?

Seçim yaklaştığında göz boyamak için ortaya atılan ve başlatılan projeler veya hizmetler de değildir, Belediyecilik.

28 belediye arasında çağdaş Belediyecilik felsefesi ve geleneği ile hizmet ortaya koyan Belediyelerimiz vardır elbette ancak görünen köy de kılavuz istemiyor.

Ne yazık ki Belediyecilik ve hizmet noktasında dünya standartlarının çok grisinde olduğumuz acı bir gerçek.

Bahaneler ile makam odalarına kapanmanın da çare olmadığı gün gibi ortada.

Çağdaş belediyecilik ve hizmet geleneğinin ne olduğu nasıl olması gerektiği noktasında da çok uzağa gitmeye gerek yok.

Akdeniz diğer yakasına bakmanız yeterli, siz Belediyecilikten nasibini almamış ve belediyecilik oynayanlar.

Ekonomik krizler ve benzer nedenler hizmet noksanlığının bahaneleri olabilir ancak sorunları aşmak ve çağdaş Belediyecilik, önce yürekte ve kafada başlar.

Hizmet, yürek işidir, üzerinde yaşadığı toprağa düşürdüğü sevda ve insanına saygıdır Belediyecilik.

Gerisi sadece ve sadece bahanedir

*Hasan Hastürer

**Uğur Mumcu

Editör: TE Bilisim