Kıbrıs Türk solunun doğası gereği karşı durduğu bir cümlecik.

Militarist bir saldırganlık olarak değerlendirilmesi ve algılanması, “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın” tipik bir örneği.

Yapısalcı düşünme refleksini ortaya koyamayan ve sloganların şekillendirdiği peşin hükümlü ütopik bir dünyanın esiri olma hali içerisinde, Kıbrıs Türk solu.

Ve kehanet gibi olacak belki ama önümüzdeki 50 yıl içerisinde de Kıbrıs Türk solunun dogmatik ve önyargılı düşünce yapısından kurtulacağı yok.

Güçlü bir ordunun barış’ın teminatı olduğunu, militarizm ile eş anlamlı olmadığını ve Atatürk milliyetçiliğinde “savaş eğer kaçınılmaz ve son çare ise yapılmalıdır” ilkesinin derin anlamını anlamıyor, anlamak istemiyor Kıbrıs Türk solu.

Elbette kendi içerisinde tutarlı bir çizgide olduğu da söylenebilir.

Bir yere kadar, Kıbrıs Türk solu’nun Mithat Cemal Kuntay’ın dizelerine sırt çevirmesi anlaşılabilir.

Ancak , “On Beş Yılı Karşılarken” şiirinin yazıldığı dönemi, o dönemim sosyal ve siyasal yapısını okumadan, emperyalizme karşı bir dirilişi anlatan mısralara düşmanca bir duruş ne anlaşılabilir ne de kabul edilebilir.

Peki ya Kıbrıs Türk sağının diğer cenaha gülecek hali var mıdır?

Var mıdır, eleştirmeye hakkı karşı cenahı, Kıbrıs Türk sağının?

Türkiye Cumhuriyetinin on beşinci kuruluş yılına hitaben 1938 yılında Mithat Cemal Kuntay tarafından yazılan “On Beş Yılı Karşılarken” şiirinin son dizeleri olduğunu bile bilmeden, her milli günde Kıbrıs Türk sağı tarafından slogan haline getirilerek özünden ve derin anlamından uzaklaştırılan bir cümlecik ;

Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

Ve bugün, Kıbrıs Türk solu gibi Kıbrıs Türk sağının da yapısalcı düşünemediği ve tarihi, popülizme feda ettiğinin bir sembolü, yukarıdaki dizeler.

Ve Mithat Cemal Kuntay’ın dizeleri gibi nicelerini, geçmişin kahramanlıklarını, tarihin zaferlerinin mirasını tüketmekten öteyi göremeyen Kıbrıs Türk sağı, vatan dediğimiz bu toprakların kaderi olmamalı.

Tarih ve Devlet geleneğini yaşayan ve yaşatan, bir Kıbrıs Türk sağı var olmalı.

Savaş dönemlerinde başka bir ödev, barış zamanlarında ise başka bir sorumluluk yükleyen tarihimizi de tıpkı yukarıdaki dizeler gibi sömürmeyen, yeni bir Kıbrıs Türk sağı gerek Kıbrıs’ın kuzeyine.

Kimse ne kırılsın ne de darılsın, bu vakitten sonra.

Vatan, bayrak, devlet, düşman ve en fazla 2-3 kelime etrafında dönüp durmaktan da başka bir şey ortaya koymamanızın acısını çekmekte bugün, Kıbrıs Türk’ü.

Ve zaman artık, ezber bozma ve ezber bozabilenin zamanı olmalı.

Savaş zamanı savaşmak tamam da, barış zamanı üretmek, çalışmak, Devleti Devlet yapmak, insanı insanca yaşatmak için politika üretmekten neden aciz, Kıbrıs Türk sağı.

Geçmişin yükünü bir mirasyedi gibi tüketmekten başka ne yaptı, Kıbrıs Türk sağı.

Kıbrıs Türk solu içerisinde çağa yakışır bazı tartışmaların yapılmaya başlanması elbette umut verici.

Lakin, karşıtının politika üretmemesi, sloganlardan öteye gitme refleksini gösterememesi ve geçmişin mirasını tüketmekten öteye yeni çağa dair yeni politikalar ortaya koyamaması, Kıbrıs kuzeyindeki siyaset kurumunun en büyük açmazı.

Devletin ise en büyük düşmanı.

Ana kurallardan biridir; savaş zamanı düşmanını dışarıda, barış zamanında ise içeride aramalısın ilkesi.

Barış zamanı Devleti ileriye taşımak, güçlendirmek ve olgunlaştırmak için üretmeyen siyaset kurumunun sağ cenahının, düşmandan farkı var mıdır?

Var mıdır farkı, Kıbrıs Türk’ünün Devletsiz kalması için uğraşanlardan?

Siyaset yapmanın yerine politika üretmeyi koyabilen, geçmiş ve tarihin mirasını tüketmek yerine gelenek ile geleceği birbirine bağlayabilen, Devletin saygınlığını sloganlar ile ayaklar altına almayan yeni bir sağ karaktere ve ruha ihtiyacın olduğu kritik dönemlerden geçmekte, Kuzey Kıbrıs.

Kıbrıs’ın kuzeyinin yeni bir siyaset kurumuna ihtiyacı olduğu, aşikar.

En çok da, barış zamanlarında bayrakları bayrak yapanın insana hizmet, toprağı vatan yapanın da icraat olduğunu karakterine yerleştiren yeni bir sağ siyasete ve yeni seçilmişlerine.

Editör: TE Bilisim