Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın ziyaretinin yankıları sürerken anavatan Türkiye ve KKTC'nin birlikte yürütecekleri yol haritası ve yeni dönemin de şifreleri gün yüzüne çıkmaya başladı.

İki önemli ana başlık öne çıkmakta.

Öncelikli olarak KKTC'de ekonomik kalkınma hamlesinin başlatılması ve sonrasında ise ekonomik kalkınma hamlesinin vücut bulması için de yönetim sisteminde öngörülen değişiklik daha açık bir ifade ile Başkanlık sistemine geçişin altyapısının hazırlanması.

Kıbrıs Türk toplumunun kısır ve ideolojik önyargılı tartışmaların içerisine çekilmemesi için hatırlatmakta fayda var.

Tarihler 2007’yi gösterirken, dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş, katıldıkları bir panelde, Başkanlık sistemine geçilmesi gerektiğini savunmaları arşivlerdeki yerini korumakta.

Ve takvim yaprakları 2021’i gösterirken gündemde yine başkanlık sistemine geçiş var.

Ülke gerçekleri ile uyumlu bir Başkanlık sistemi modeli ile birlikte Devleti yeniden tesis etmek ve Devlet ile demokrasisine nitelik kazandırarak karakteri ve ruhunun değişmesini zorlamak dün tartışma konusu iken bugün artık kaçınılmaz bir noktada.

Siyaset kurumu aktörlerinin adalet ve eşitliğe dair tecavüzlerinin Devlet’e mal edilmeyeceği, Devletin seçilmiş ve atanmışlarının talimat almak için özel işletmelerin sahiplerinin ayaklarına çağrılmadığı ve de kimsenin kendi varlığını Devletin üstünde görmediği ve de siyaset kurumu temsilcileri tarafından böylesi bir egosantrik duruşa prim verilmediği kısaca ve basitçe, Devletin namusunun seçilmiş ve atanmışlar tarafından “Yedi Kocalı Hürmüz”e çevrilmediği yeni bir dönemin başlangıcı olmalı başkanlık sistemine geçiş.

Dünya’daki diğer başkanlık sistemleri ve Anavatan Türkiye'deki gibi Başkanlık Sistemi ya da Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin tüm yönleri ile analiz edilerek ülke gerçeklerine göre oluşturulması ise yeni dönemin olmazsa olmazlarından olmalı.

Yönetim sisteminin değişmesine yönelik çalışmaların en büyük neden ise mevcut siyasal yönetim yapısının “bilinçli bir eylemsizlik” içerisinde üretmemesinin maddi kayıpları ve böylesi bir olgunun neden olduğu maneviyatın erozyona uğraması diğer bir ifade ile Devlete olan inançsızlık ve güvensizliğin tehlikeli bir boyuta gelmiş olmasından başka bir şey değil.

Ve sorgulamadan da edemiyor Kıbrıs Türk’ü, üretmeyen Kıbrıs Türk siyaseti ve aktörleri, “Devlet, insan içindir” ilkesini benimsemekte direnç gösterir, “meclis partisinin” daha açık bir ifade ile meclisin değişmeyen yüzlerinin Devlet bürokrasisi üzerinde inşa ettiği statükonun temel taşı olan Devlete verdikleri değerden ve Devleti yönetme anlayışlarından vazgeçmezlerse, Başkanlık sistemine geçiş neyi değiştirecek diye.

Yeni dönemin bir diğer olmazsa olmazı ise bugünün siyasetçilerinin daha açık bir ifade ile KKTC Meclisindeki seçilmiş 50 kişinin, Devletin insan için, insanı yaşatmak için olduğunu, kamu yararına icraat ve toplum faydasına hizmet için Meclis koltuklarında oturduklarına, Kıbrıs Türkünü ve Ankara’yı inandırmaları.

Devlet olmanın tüm gerekleri varken, başaramamanın bahanesi ne Rum tarafı, ne izolasyonlar, ne Türkiye, ne de bir başkası olmamalı artık.

Hükümet ve muhalefet ayrımı yapmadan son 20 yılın siyaset kurumu ve temsilcilerinin “sınıfta kalmasının” bir sonucu Devletin bugün devlet gibi yönetilmemesi.

Yeni dönemin bir diğer olmazsa olmazı ise Devleti devlet gibi yönetecek zihinsel ve eylemsel dönüşümü gerçekleştirme zorunluluğu.

Ve şimdi yapılması gereken tek şey, başkanlık sistemi ile birlikte Devlet olma ve Devleti devlete yakışır şekilde yönetmeyi Kıbrıs Türk’ü için başarmak.

Editör: TE Bilisim