"Cumhurbaşkanı (CB) Akıncı’nın Taşkent’te kayıpların defin töreninde ve Ankara ziyaretinde yaptığı konuşmalarda vurgu yaptığı konulardan dördü üzerinde durmakta yarar var.

Akıncı, Ankara’da Erdoğan ile yaptığı basın toplantısındaki konuşmasında, Türkiye’deki darbe girişimini kınadı ve ekledi: “… ilk andan itibaren … Türkiye’de demokrasinin yanında, sivil yönetimin, seçilmiş insanların yanında saf tuttuk ve bunu tereddütsüz yaptık. Sabah olsun bakalım hangi taraf terazide ağır basacak diye beklemedik.” Son cümlesi, belki üçüncü ülkeleri de kastediyordu ama, asıl hedefi İstanbul’daki mitinge katılmadığı için kendini eleştiren Kıbrıs Türk siyasi unsurlarına idi… Kuzey Kıbrıs’ta ‘Sabahı bekleyenler’, değil İstanbul Yenikapı mitingine koşarcasına gitmek, Erdoğan’ın kapısı önünde günlerce beş vakit namaz kılıp, aylarca oruç tutsa, Akıncı’nın bu sözlerindeki imalı bildirimi Erdoğan’ın beyninden söküp atamayacak. Akıncı harika bir gol atmış…

Akıncı, şu anda yürütülen görüşmeleri, kendisinin de dahil olduğu bir neslin temsilcilerinin son görüşmesi olduğunu bir süreden beridir tekrarlıyor. Haksız değil… Bu nesli, İngiliz sömürge döneminin sonlarından bugüne değin, Kıbrıs’ta yaşanan tüm sosyal, ekonomik ve siyasal olayların ve olguların tanığı ve parçası oldu; neyin ne olduğunu, nasıl olduğunu, nerelerden nerelere geldiğini yaşayarak bilen bir nesi… Bu nesil Kıbrıs’ta barışı hiç görmemiş aslında, aklı erdiğinden beri silahların gölgesinde yaşamış hep… Yaşadıklarından ve barışı yaşamamış olmaktan dolayı, barışın kıymetini iyi öğrenmiş bir nesil… Şimdi bu neslin temsilcileri görüşmeler yaparak Kıbrıs’ı federal bir yapıda birleştirmeyi ve hem kendileri hem de gelecek nesilleri için adada sürdürülebilir barışı kurmaya çabalıyorlar ama çok zaman tükettiler… Artık sonuca gitmek gerek, bu yılın sonuna kadar ‘ak koyun – kara koyun’un ortaya çıkması gerek…

Bu yılın sonuna kadar gerçekleşmezse ne olur? Akıncı buna vurgu yapıyor… 2018’de Güneyde Cumhurbaşkanlığı seçimi, Kuzey’de de genel ve yerel seçimler var; BM’de genel sekreter seçimi, ABD’de devlet başkanı seçimi gibi olaylar, Akdeniz’de gaz arama çalışması gibi mevcut ortamı zehirleyici gelişmeler var… Dolayısıyla, görüşmeler 2018’in sonuna ancak başlayabilir derken, ufukta 2020 Kuzey’in CB seçimleri görünecek, dolayısıyla da bu görüşmelerden de bir sonuç çıkmayacak. 2020’de iki halkın temsilcileri de büyük olasılıkla daha genç nesilden gelecek, belki de 1974 olaylarını bile yaşamamış, ‘bölünmüş Kıbrıs ve ayrı yaşayan iki halk’ deneyimine sahip nesilden… Ve onlar, eski neslin de sadece Kıbrıs’ta her şeyi berbat ettiğini ve onlarca yıl da çözemeyip halklarını sadece mutsuz ettiğini de ileri sürerek (ki pek de haksız sayılmayacaklar), bir an önce çözüme ulaşmak için farklı içerik ve yöntemi tercih edebilir ve endişe verici yeni bir süreç başlayabilir. Dolayısıyla, Akıncı’nın ‘nesil’ konusundaki vurgusunda önemli bir sentez vardır.

Ankara demeçlerinde CB Akıncı, garantiler konusunda da hassas olduğunu, Kıbrıslı Türklerin can ve mal güvenliğinin bir şekilde Türkiye’nin garantisi altında olmasını istediğini belirtti. Kıbrıs Türk tarafı garantilerdeki hassasiyetini ifade ederken, üçüncü tarafların olumlu ve sempatik algısı için, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere olası saldırı tehdidi üzerine oturtmamakta yarar var. Asıl gerekçe budur ama bu söylem uluslararası çevrelerde sevimsiz kalıyor ve sempati bulmuyor. Dolayısıyla, Kıbrıslı Türkler, garantilerdeki ısrarlı taleplerini, geçmişte yaşadıkları Rum saldırılarının gelecekte de olabileceği tehdidi üzerine değil de her iki toplumun faşist ve fanatik unsurlarının adada barışı bozma girişimlerine karşı caydırıcı önlem olması üzerine dayandırmasında yarar vardır. Bunu bir de adanın uluslararası terörizmin bölgedeki kesişim noktasında bulunduğu, Doğu Akdeniz’de her türlü kaçakçılığın yapıldığı, dolayısıyla bu olgulara karşı da adayı koruyabilecek, terörizm ve kaçakçılık mafyası unsurlarını da caydırabilecek önlem ihtiyacı ile birlikte sunmakta da hem gerçeklik payı hem de yarar vardır.

Akıncı’nın söylemlerinde üzerinde durmaya değen dördüncü konu ise, Taşkent’teki kayıpların defin töreninde yaptığı konuşmada Kıbrıslı Türk kayıplar yanında Kıbrıslı Rum kayıplardan da söze etmesidir. Doğru bir tavırdır. Rum kayıplardan da söz etti diye eleştirenler oldu, bu tavır ‘külliyen’ yanlıştır. Bu tavır, 1963 -74 arası Kıbrıslı Türk kayıpların olduğunu reddeden Rum rejiminin tavrıdır. Kayıpların milliyeti yoktur, dünyanın bütün kayıpları birdir… Onlar bir çatışmada veya savaşta suçsuz günahsız yere, silahlı unsurlar tarafından kurban edilmiştir. Onları kurban edenlerin de tümü ırkçı faşist ve katil unsurlardır. Bu unsurlar savaş ve insanlık suçu işlemiştir ve bu suçluların da milliyeti yoktur, hepsi de cani ve katildir. Ve tespit edilip, yakalanıp yargı önüne çıkarılıp, işledikleri cinayetlerden dolayı insanlık adına en ağır cezaya çarptırılmalıdır. Ağzında biberon şişesiyle anasının kucağında ve anası ile birlikte öldürülen bebeğe ve tüm günahsız insanlara karşı işlenen kirli cinayetleri öyle – böyle hassasiyetler deyip örtmek isteyenler bilecekler ki dünyanın en adi canilerini saklamaya ve kollamaya çalışıyorlar…

Bu adada Kıbrıslı Türk ve Rum, her yaş ve cinsiyetten günahsız insanlar oradan - buradan toplanıp canice öldürülmüş, cesetleri ortadan kaldırılmış, oraya buraya rastgele gömülmüş, kuyulara atılmış… Onlarca yıl da aileleri onlardan haber almadan, canlı veya cansız geri dönüşlerinin beklentisi içinde dindirilmez bir acı ateş ile yaşamıştır. “Bizim kayıplarımız var, diğerlerinin kayıplarından bize ne?!” demek, en hafif tabiriyle insanlıktan nasip almamak demektir. CB Akıncı, Kıbrıslı Türk ve Rum kayıpları birlikte anmakla insanlık yapmıştır."
Editör: TE Bilisim