Yıllarca iş yolunda alınıp kaybedilen, mezarı bile olmayan insanlar, nüfusunun tamamı canlı canlı toplu mezara gömülen köyler, bir futbol yıldızıyken evini savunmaktan vazgeçmediği için öldürülen gencecik öğretmenler, sadece Türk oldukları için “meslektaşları” tarafından öldürülerek kuyulara atılan polisler, sığındıkları ilkokulun önünde kurşuna dizilen hamile kadın ve çocuklar, sınıfın içine atılan bombadan dolayı felç olan kadınlar...

Toplamda 2 bine yakın şehit, bazıları hala bulunamayan yüzlerce kayıp, binlerce yaralı ve hayatını tekerlekli sandalyede geçirmek zorunda kalan insanlar... Makarios’un yıllarca “kurtuluş mücadelesi” diye lanse ettiği, ucu kendine dokunmadığında “Kahraman EOKA”, ucu kendine dokunduğu zaman ise “EOKA-B” adını taktığı katiller topluluğunun 20 yıla yakın süre yaşattığı korku ve tedhiş... 20 Temmuz 1974 tüm bunların sonunun geldiği tarih. İddia edilenin ve yıllardır yürütülen propagandanın aksine, kötülüklerin başladığı değil, sonuna geldiği gün.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir” deyişinden yaklaşık 40 yıl sonra, Bülent Ecevit Başbakanı bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti  uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974’te adeta kaynayan Kıbrıs’a müdahale etti ve hem Kıbrıs Türkü’nü, hem de EOKA’ya bağlı kendi soydaşlarınca katledilen Rumları özgürlük ve güvenceye kavuşturdu.

Kıbrıs’ta dönüm noktası olan 20 Temmuz 1974’teki Barış Harekatı’nın üzerinden 45 yıl geçti. 

Yıl 1974, günlerden ise 20 Temmuz Cumartesi’ydi. Saatler 06.20’yi gösterdiğinde Kıbrıs Barış Harekatı başladı.

Kıbrıs’taki katliama seyirci kalamayan Türkiye, meşru garantörlük ve müdahale hakkına dayanarak Barış Harekatı’nı gerçekleştirdi. Kıbrıslı Türklerin yıllardır beklediği an gelmişti.

20 TEMMUZ’A GİDEN YOL...

Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıslı Rumların Enosis için yaptığı eylemler ve Kıbrıslı Türklerin buna direndiği bir ortamda kurulmuştu.

Rumların 1960 Antlaşmalarının kurduğu dengeyi değiştirmek için 21 Aralık 1963’te başlattığı saldırılara maruz kalan ve her türlü temel hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılan Kıbrıslı Türkler siyasi, ekonomik ve sosyal baskılara rağmen direnişini yıllarca sürdürdü.

Yunanistan’da darbe yapan cunta, 15 Temmuz Pazartesi günü Kıbrıs’a müdahale etti ve Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) birlikleri Rum Başkanlık Sarayı ile Başpiskoposluk Sarayı’na saldırarak Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin ilan edildiğini duyurdu. Kılık değiştirerek kaçmayı başarıp, halkı direnmeye davet eden Makarios ve yandaşlarının darbecilere karşı silahlı direnişe geçmesi, darbecilerin de buna sert karşılık vermesiyle Kıbrıslı Rumlar birbirini öldürmeye başladı.

Endişe, Rumlar arasındaki hesaplaşmasının son bulmasının ardından, namluların Kıbrıslı Türklere dönecek olmasıydı.

Denktaş’ın “Enosis için son adım atılmıştır. Müdahaleden başka çare yoktur” mesajını alan Türkiye, Kıbrıs’ın egemenliğine ve toprak bütünlüğüne karşı yapılan bu saldırının önlenmesi amacıyla diplomatik her türlü yolu denedi ancak sonuç alamadı.

Yunan darbesi sonrasında Atina, Ankara tarafından resmen uyarıldı ve ültimatom verildi.

Hemen akabinde, Türk hükümeti İngiltere’ye Garanti Anlaşması’nın iş birliği yapılarak uygulanması için nota verdi.  Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Londra’ya gitti, nabız yokladı. 

TÜRKİYE’NİN DİPOMATİK GİRİŞİMLERİ

Dönemin Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, 17 Temmuz’da Londra’da İngiltere Başbakanı Harold Wilson ve Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüştü. Ancak Garantörlük Anlaşması’na bağlı olarak adadaki oldubittiye müdahale ve ortak harekât konusunda İngilizler son derece isteksiz davrandı ve birtakım güçlükler çıkarttı.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 19 Temmuz 1974 tarihli toplantısında Kıbrıs’taki durum ele alındı. Söz konusu toplantıda bir konuşma yapan devrik Cumhurbaşkanı Makarios “Yunanistan’daki askerî cunta, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve egemenliğine saygı göstermeksizin diktatörlüğünü Kıbrıs’a da taşımıştır. Adadaki darbe bir iç mesele değil, dışarıdan yapılmış bir istiladır” dedi. Ancak buradan bir sonuç çıkmadı.

19 TEMMUZ AKŞAMI ELÇİLİKTEN GELEN MESAJ

Kıbrıslı Türklerin lideri Rauf Denktaş, bir yandan Rumlar arasındaki gelişmeleri takip ederken, bir yandan da Türkiye’nin alacağı kararı merak ediyordu.

Beklenen telefon 19:45’te geldi.  Büyükelçi Asaf İnhan onu bekliyordu.  Denktaş’ı görünce Bayraktar’la konuşmasını kesen Asaf İnhan, “Gel bakalım Denktaş Bey, beklediğin gün geldi” dedi. İnhan’ın Denktaş’a uzattığı küçük kağıtta, 20 Temmuz sabahı çıkarmanın başlayacağı yazıyordu.

VE 20 TEMMUZ SABAHI...

Tüm tabur komutanlarına gece yarısı, 20 Temmuz sabahı saat 04.30’dan itibaren Türkiye’nin havadan ve denizden çıkarma yapacağı haberi verildi. Ancak Genelkurmay Başkanlığı’nın son mesajında harekatın saat 05.00’te başlaması emredildi.

Yapılan planlamaya göre Hava İndirme Tugayı’nın kabul ekibi 04.30’da ineceğinden Pınarbaşı (Kırnı) Havaalanı süratle kullanılabilir hale getirildi. Ancak Türkiye ile Kıbrıs arasındaki saat farkı hesaba katılmadığından, 03.30’da gelen uçağa işaret verilmedi ve uçak geri döndü.

Harekat saati 05.00 diye bildirilirken Türkiye’de uygulanan ileri saat uygulaması mı, yoksa Kıbrıs’ta uygulanan saat mi olduğu belirtilmediğinden Türk Yönetimi Başkanı Rauf Denktaş, saat 05.00’te Bayrak Radyosu’ndan yaptığı konuşmada, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adanın 4 tarafından indirme ve çıkarma yapmaya başladığını şu sözlerle duyurdu:

“Bugün, bu anda kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs’ın her yanında havadan ve denizden çıkarma yapmaktadır. Gazanız mutlu olsun.”

Ancak saat farkı nedeniyle Denktaş’ın mesajı erken yayınlanmış oluyordu. Görünürde ne bir uçak, ne de çıkarma olduğuna dair bir işaret vardı.  Çıkarma, Denktaş’ın mesajından bir saat sonra başladı. Denktaş, bekledikleri o bir saati, “hayatımın en uzun bir saatiydi” diye tanımlamıştı.

Denktaş şöyle anlatıyordu o anki duygularını; “Yaklaşık bir saat sonra derinden top sesleri duyuldu.  Hemen arkasından Gönyeli ovalarına yağan paraşütler.  Etrafa baktım, ağlayanlar, toprağı öpenler vardı. Ben de ağlamaktaydım”.

İLK TÜRK BAYRAĞI SAAT 09.00’DA ÇEKİLDİ

Ve Türkiye, saat 06.20’de, Londra ve Zürih antlaşmalarından doğan meşru garantörlük ve müdahale hakkına dayanarak Kıbrıs harekatını başlattı. Türk Hava Kuvvetleri, adadaki askeri hedeflere hava taarruzu düzenledi.

Nakliye uçakları Hava İndirme Tugayı birliklerini paraşütle atmaya başladı. Rumların yoğun olarak yaşadıkları bölgelere uçakla İngilizce ve Rumca yazılı broşürler atıldı. Bu broşürlerde, Rum halkı direnişten vazgeçmeye, Rum askeri de teslim olmaya davet ediliyordu.

Donanma topçusu saat 06.40’ta, Girne açıklarından Beşparmak dağı yamaçlarındaki hedefleri ateş altına aldı. Ve ilk birliği taşıyan LCM-8, saat 08.30’da, daha sonra Yavuz Çıkarma Plajı olarak isimlendirilen Pladini bölgesine çıktı. Çıkarma dalgaları art arda devam etti. Saatler 09.00’u gösterdiğinde, ilk Türk bayrağı sahil gerisindeki iki katlı bir binaya çekildi. Plajın emniyeti sağlandıktan sonra 50. Piyade Alayı karaya çıktı ve plaj kara birliklerine devredildi.

TÜRKİYE’DE DURUM

Bülent Ecevit, harekatın başlamasının hemen ardından saat 06.10’da yapığı konuşmada Kıbrıs’a müdahale ettiklerini şu sözlerle duyurdu:

“Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs'a indirme ve çıkarma harekâtına başlamış bulunuyor. Allah milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu şekilde insanlığa ve barışa büyük hizmette bulunmuş olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki, kuvvetlerimize ateş açılmaz ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, barış için; yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Ada'ya gidiyoruz. Bu karara ancak tüm politik ve diplomatik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Tekrar bu harekâtın insanlığa, milletimize ve bütün Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim. Allah'ın milletimizi ve insanlığı felaketlerden korumasını dilerim.”

TBMM, 20 Temmuz’da saat 15.00’te olağanüstü ve gizli toplandı. Ecevit, 19.05’e kadar süren bu oturumda, Kıbrıs’ta Yunan darbesi sonrasında müdahalenin kaçınılmaz olduğunu yineledi. İngiltere, ABD ve BM ile yapılan temasları da paylaşan Ecevit, “Elbette ki bize Kıbrıs’a çıkarma yapmamız için yeşil ışık yakmış değillerdi ama ortada kırmızı ışık da pek görünmüyordu” dedi.

BM GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 353 SAYILI KARARI

15 Temmuz darbesi sonrasında pek bir şey yapmayan BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıs harekatının ilk günü aldığı 353 sayılı kararla, tarafları ateşkese, adadaki bütün yabancı kuvvetleri geri çekilmeye ve bütün ülkeleri Kıbrıs’ın egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygıya davet etti.

Kararda, “Uluslararası güvenlik ve barış için ciddi tehlikeye yol açan ve bölge üzerinde olağanüstü infiale müsait bir ortam yarattığından Birleşmiş Milletler ciddi bir endişe duymaktadır... Tüm devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğüne saygı duyması gerekir... Yabancı askeri müdahaleye derhal son verilmelidir” denildi.

ATEŞKES ANLAŞMASI VE CENEVRE DEKLARASYONU

Türkiye 22 Temmuz’da saat 17.00’de ateşkes kararı aldı. Akşam ateşkes yürürlüğe girdiğinde Türk Kuvvetleri, Girne-Lefkoşa arasını kontrol altına almış, Lefkoşa Türk kesiminin denizle bağlantısı sağlanmış ve Girne kıyılarında da bir genişleme yapılmıştı. Girne’de kalan son direniş ancak 23 Temmuz’da kırıldı ve Türk bayrağı saat 14.00’te Girne Kalesi’ne dikildi.

Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Dışişleri Bakanları bir araya geldi ve Cenevre’de beş gün devam eden toplantılar neticesinde Cenevre Deklarasyonu yayınlandı. Yapılan anlaşmayla Rum-Yunan ablukası altında bulunan Türk bölgeleri serbest bırakılacak ve bu bölgeler Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) tarafından korunacaktı.

VE AYŞE TATİLE ÇIKAR...

Yapılan bu anlaşma sonrasında İkinci Cenevre Konferansı da 8 Ağustos 1974 tarihinde yine aynı yetkililer arasında toplandı. Bu toplantı esnasında daha önce alınan kararlara Rumların uymadıkları ortaya çıktı.

Yapılan anlaşma hilafına Rum ve Yunan askerî güçlerinin Türk bölgeleri etrafındaki kuşatması devam ederken Rumların ayrıca bu bölgeleri mayınladıkları da anlaşıldı.

Ve 14 Ağustos 1974 günü Cenevre’de sürdürülen görüşmelerin de başarıya ulaşamayacağı anlaşılınca dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş, Başbakan Bülent Ecevit’i arayarak harekatın ikinci safhasının başlamasını sağlayacak parolayı söyledi: “Ayşe tatile çıksın”...

14 Ağustos sabahı Barış Harekatı’nın ikinci safhası bu parolayla başladı.. Üç gün sonra, 16 Ağustos’ta ateşkes ilan edildiğinde, Türk kuvvetleri bugün KKTC topraklarını oluşturan bölgeyi kontrol altına almış durumdaydı.

Editör: TE Bilisim