2020 Cumhurbaşkanlığı seçim süreci birçok yönü ile analiz edilmesi ve tüm derinliği ile değerlendirmesi gereken bir dönem olarak şimdiden ülke siyasi tarihindeki yerini aldı.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine dair müdahale iddiaları Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya oy olarak fayda sağlamaktan öte iç politikada ilkesiz duruşlara da ilham vermekten ve Kıbrıs Türkü’nün siyaset kurumuna olan güvenini bir nebze daha azaltmaktan başka bir sonuç doğurmadı.

Tam da bu yüzden Kıbrıs Türk solundan ve partisiz/kararsız/yüzen oylardan kayacak olan oylardan dolayı 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi Mustafa Akıncı’nın en kolay seçimi olmaya aday.

Tüm yaşananlar temelinde “arada kalan” ya da “ne isa’ya ne de musa’ya” yaranan tek aday gibi görünse de “geçmişe ihanet içerisinde” olduğuna dair sığ yorumlara inat Serdar Denktaş ise sağ’a dair yeni bir duruş ve irade ortaya koymakta..

Ve sırf bu yüzden belki de Serdar Denktaş’ın en zor seçimi olacağı düşünülebilir.

Ancak katı ideolojik dogmalara hapsolmadan ve ezberlenmiş sloganlar dışına çıkarak yeni şeyler söyleyen tek adayın da Serdar Denktaş olduğunu söylemek iddialı olmaz.

Serdar Denktaş’ın 2005 yılından bugüne gerek anavatan ile ilişkilerin hangi temelde ve nasıl olması gerektiği gerekse çözüme dair en doğru modelin ne olduğuna dair savunduğu her şeyin rasyonelliğini Kıbrıs Türk’ü bugün daha iyi anlıyor ve daha doğru okuyor.

Serdar Denktaş seçimlerden başarılı çıkması halinde ise partiler üstü  “herkesin Cumhurbaşkanı”  olma yönünde de toplum vicdanında samimiyeti sorgulanmayan  aday olma özelliği ile de yoluna devam etmekte.

Güney komşumuzda da Kıbrıs müzakerelerinde  “ikinci Denktaş” döneminin başlama olasılığına karşı endişenin olduğu da bir gerçek.

Ve her şeye rağmen bir diğer gerçek ise Serdar Denktaş’ın tıpkı babası gibi Ankara-Lefkoşa ilişkilerinde emniyet supabı olma rolünü gerçek anlamı ile ortaya koymaktan geri durmayacağı.

Ve böylesi bir duruşun da anavatan karşıtlığı olmadığını bugün daha doğru okumakta Kıbrıs Türk’ü.

Ve Kıbrıs Türk’ünün Cumhurbaşkanlığı makamından beklediği en önemli şey ise “herkesin Cumhurbaşkanı olması” yanında anavatan Türkiye ile görüş ayrılıklarının diyalog yolu ile çözüldüğü ve çatışmaya dayalı olmayan açık kapı diplomasisinin yeniden inşa edilmesi.

Mahalle baskısından mı bilinmez ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın bu yönde başarılı bir dönem geçirdiğini söylemek ise iddialı bir yorum olur.

Seçildiği günden bugüne kadar geçen beş (5) yıllık sürede kendi ideolojik bakış açısı içerisinde tutarlı bir duruş ortaya koyan Mustafa Akıncı’nın belki de en önemli avantajı meclis çatısı altından seçime katılan bir seçilmiş olmaması yanında her ne kadar da Rum tarafının uzlaşmaz tutumundan dolayı zayıflamış olsa da çözüm kartını diğer sol adaydan daha iyi kullanmasından başka bir şey değil.

Kritik Cumhurbaşkanlığı seçiminin anavatan Türkiye ile daha doğru bir zeminde ve Kıbrıs Türk’ünün iç ile dış politikada kırmızı çizgilerinin korunduğu bir çözümü savunan adaylar arasında geçeceğini söylemek yanlış olmaz.

Tam da bu noktada ayakları daha çok yere basan ve rasyonel politikalar ortaya koyan adayların kazanmasalar bile siyaseten meşrulukları ve halk desteği temelinde seçimlerin gerçek kazananları olacakları da şimdiden belli.

Editör: TE Bilisim