Daha dün sizlerle halihazırda çalışmakta olan ve/veya kamu hizmeti veren kurum ve kuruluşların, sağlıkla ilgili önlemlerinin yeterince alınamamasından, oralarda çalışan insanların tamamen kendi sorumluluklarıyla sağladıkları hijyen koşullarını uygulamaya çalışarak bugüne kadar sağlıklı kalmayı başarabildiklerini konuşuyorduk.

Üstüne üstlük, özellikle kamu çalışanlarının, bu özveriyi de seslerini çıkarmaksızın, devletin gelirlerini durdurmamak adına gösterdiklerini; bu nedenle yine tartışılan bir kesime dönüştürülmüş olduklarından da söz ediyorduk.

Henüz yazı sizlerle ertesi gün buluşturulmak üzere gazeteye ulaşmıştı ki, bazı daireler ve işyerlerinin daha hizmete sokulacağını öğrendim.

Hayretle!

Sanki açık olanlarla ilgili önlemler alınabilmiş, sanki oralarda gereklilikler yerine getirilmiş de cesaretle yenilerine girişmeye yüzümüz varmış gibi.

Hoş normal koşullarda bile devlet daireleri atıldı zaten. İhtiyaçlar normalde de pek karşılanamazdı… Lakin şimdi biz orayı karıştırmayalım.

***

Gerçi sonra düşündük de, mantıklı bir adım… Hata daha bile cesur olmalıyız!

Hem, Sağlık Bakanlığı daha çok test yapılsa ve daha çok hasta tespit edilse bile tedavi edebilecek imkanımız olup olmadığını sorgulamıyor muydu daha birkaç gün öncesinde?

O halde ne diye kapanıp kalalım ki?

On yıllardır yaşadığımız gibi “acı patlıcanı kırağı çalmaz” felsefemiz zaten yok mu bizim?

Neden ona dönmüyoruz ki!

Hem bakın göreceksiniz.

Bu toplum, bu bilinçli kendini koruyabilme becerisini bugüne dek sürdürebilmişse, hem de tüm hatalı uygulama ve anlamsız önlemlere rağmen, o zaman kendi kendine nasıl ayakta durabileceğimizi de ispat edebiliriz!

Bakın görün hem: Bunu hele bir yapalım ve bu işin altından alnımızın akıyla bir çıkalım, dünyada bir numara olmazsak bana da Çiğdem demesinler(!)

Bunca senedir KKTC’yi tanıtma çalışmalarımıza değil, böyle bir devrime ihtiyacımız olduğunu göreceksiniz. Dahası toplum olarak da tarihe nasıl geçilir izleyin(!)

***

Bugüne kadar önlem almayı devletçe başaramamışsak, o zaman biz de halkın insiyatifine bırakalım. Hijyen ve sağlık anlamında alınacak önlemleri gelin halk kendisi başarsın, devlet de para toplama ve dağıtma işini sağlasın. İsterse güvenlik işine de el atabilir. Lakin atmazsa da sorun yok. Halk onun da üstesinden gelir belki… Bunca zaman yaptığı gibi.

Abartmayayım mı?

Eh şiddete maruz kadınlar ve istismar mağduru çocuklarla ilgili güvenlik meseleleri bir de meclisin damına bayrak dikip bir gazeteyi ateşe vermek gibi örneklerimiz var..

***

Peki peki ne söyleneceğini dolandırmayacağım.

Hastanelerimizde halka verilen sağlık hizmetleri bugüne kadar çok yeterliydi, sağlıkla ilgili yatırımlarımız çok iyiydi de şimdi bu anlam veremediğimiz cesarete boşuna şaşırıyoruz değil mi?

Gıda maddelerinin, tarım ürünlerinin, yerli veya ithal tüketim maddelerinin tahlillerinden sorumlu devletin tam teşekküllü laboratuvar(lar)ından çıkan sonuçlar muazzam bir şekilde sağlığımızı koruyordu da bizler boşuna evhamlanıyoruz.

Devlet topladığı vergileri harika bir adil düzende en çağdaş sonuçları oluşturacak şekilde sağlıyor, koruyor ve geliştiriyordu da biz göremedik. Ondan pek bir güvensiziz…

***

İşte olan biten bu.

Sonuç olarak unutmayın alınan kararlar ya Türklüğümüze ya Kıbrıslı Türklüğümüze güvenilerek alınıyor.

Ve bizler de bu güveni boşa çıkartmayan on yıllara sahibiz.

O nedenle saldım çayıra mevlam kayıra mı dersiniz, kelle koltukta yola devam mı dersiniz…? Siz bilirsiniz.

Sıkın dişinizi efendiler bu da geçecek.

Unutmayın kalan sağlar bizimdir.

Üstelik azalan nüfus, gayri safi milli hasılaya tavan yaptırırsa iyi olmaz mı?

Dr. Çiğdem DÜRÜST