Korkuyoruz!

Haklıyız da…

Hem de çok.

Sebep?

  1. Kendimiz korunmuyoruz.
  2. Devletimiz bizi koruyamıyor.
  3. Hastalanmamız durumunda sağlık hizmetine erişim ve faydalanma hususunda endişelerimiz var.

Bir yandan da çalışma yaşamı organize edilmeye çalışılıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığı prim desteği veya çalışanlara işsizlik veya destek ödenekleri hususunda projeler ortaya koyarak toplum psikolojisini ekonomik dokunuşlarla iyileştirmeye çalışıyor.

Kaynak var mı?

İşte onu yarın öğreneceğiz, çünkü yarın gene Fuat Oktay ve ekibi geliyor!

***

Kıbrıs sorununda bir hareketlenme varmış izlenimi yaratılmaya çalışıldığının da farkındasınızdır.

Yalnız bu hareketlenmenin pandemi sürecinde istenilen ilgiyi çekip çekmediği hususunda endişeleri olduğu da kesin.

Çünkü bir yandan bugüne kadar BM parametreleri, AB düzenlemeleri ve yıllar boyu bir aşamalandırma ile ilerlemiş her şeyin, tepetaklak edilerek sil baştan başlatılması büyük cesaret.

Bir yandan ayrı devlet fikri yeni imiş gibi davranılarak, sanki bambaşka bir görüş ortaya konulmuş gibi konuşulsa da bunun yine bir tür “hafifletilmiş” federasyon, yani Özersay’ın da hep dile getirdiği ve bizim buna sulandırılmış konfederasyon dediğimiz olgu olduğunun farkına varan yine de varıyor.

Gelin görün ki dünya üzerinde zaten tüm devletlerin ortak işleyiş biçimi kendi prosedürlerini içişlerinde yürüterek,uluslararası alanlarda veya olası işbirlikleri hususlarındada antlaşmalar yapılmasıdır. Sorunların çözümü yönünde sistemin federasyon mu değil mi meselesi çok büyük önem arz etmiyor kanımca.

Zaten içinde bulunduğumuz yüzyıl da belki artık 19. Yüzyıl ve öncesinde projelendirilmiş sistemlerden daha ileri gitmek zorunda değil mi?

Diyeceğim şu ki, asıl olan siyasi erkin tam olarak işleyişi nasıl şekillendireceğine bağlı olarak, çözümün ne olması gerektiği hususunu netleştirmesidir.

Yani önce kendimize sonra da güneye bakmalıyız.

Onlar tüm adanın tek bir sistem olarak, tek bir devlet olmasından yanalar.

Özetle onlar örtük hedef olarak kendi idarelerinin hüküm sürmesini istiyorlar. Biz ise kendi toprağımızda hüküm sürelim ve yavru olarak yaşamaya devam edelim istiyoruz. Ya da öyle istememiz isteniyor.

Zaten artık bunu isteyenler kervanına belki İngiltere de katılacak.

Bunun işlemesini beklemeyin! İddia ediyorum.

Çünkü güney ve biz öyle dünyanın herhangi bir yerindeki başka bir ülke muamelesi yapamayız birbirimize. Avuç içi kadar bir yerdeyiz. İçinde bulunduğumuz tüm siyasi, ekonomik, siyasal ve teknolojik gelişim nedeniyle bu zaten pratik de değil, çağdaş da…

Kaldı ki bu zaten bizim çıkarımıza değil başkalarının çıkarlarına da hizmet ettiğinden, buna şüphe ile bakmaktayız.

Bu doğrultuda hangi formül masada olursa olsun, zihniyetler ve hükmetmeye çalışan tüm dış faktörler ortadan kalkmadıkça bir çözüm olması beklenemez.

***

Pandemi nedeniyle bir karmaşaya getirmeyi hedefleyen dar görüşler de varsa hiç heveslenmesinler çünkü öyle bir şey de olamaz.

Hal böyle olunca Kıbrıs sorununda saray-hükümet işbirliği her koldan bilgiyi topluma empoze etse de bir şey değişmeyecek. Karşı taraf bizim kriterlerimize sıcak bakmadıkça herhangi bir hamle de yapılamaz.

Anlayacağınız müzakere masası uzar gider! Bundan beslenen siyaset, siyasetçi ve her tür olay ve olgu bilinen eski düzenini sürdürür.

***

İçinde bulunduğumuz zor günlerde bir gelişim kaydetmedikçe boşuna bilgi kirliliği diyoruz biz bu olanlara.

Herkes evinde kalsın.

Sağdan soldan diplomatlar da gelip gitmesin. Başka mutant virüslerle karşılaşmayalım.

En azından kaş yapacağız derken göz çıkarmayalım.

Dr. Çiğdem DÜRÜST