Basın-Sen çok hassa bir noktayı gündeme getirdi…

Çok duyulmadı, ilgi görmedi ama hayati bir konuydu bu!

Bir kere medya çalışanları için yapılan etkinliğe çok az sayıda meslektaş katıldı…

Beklerdik ki çok daha kalabalık bir katılım olsun!

Hatta sadece gazeteciler değil gazete yöneticileri ve sahipleri bu toplantıya katılsın…

Zira konu abur cabur bir şey değil!

Herkesin korkulu rüyası kanserdi…

Toplantının amacı ve hedefi iyiydi ama, bu toplantıdan sonra nasıl bir tablo ortaya çıktı kimsenin de haberi olmadı!

Konuyla ilgili bir yetkili çıktı çok da önemli bilgiler verdi ama bunları oradaki 5-10 kişi dinledi ve kamuoyuna yeteri kadar yansıtılmadı…

Çok önemli hayati bir konu da heba edilmiş oldu!

Aklımızda kalan tek bir şey var bu toplantıdan sonra…

Kanser ve ölüm birlikte kullanılmamalıdır!

Belki psikolojik açıdan bu doğru olabilir ama ne yazıktır ki bu ikili sadece bizim değil tün dünya basınında böle kullanılmaktadır…

Kötü hastalık!

Amansız hastalık…

Bu tür haberi yapan da okuyan da ilk anda dehşet içindedir!

Haberler insanlara hep ‘ya ben de’ merakını uyandırır…

Sonra da unutulur!

Ta ki bir dahaki habere kadar…

Haberler yapılır, ağıtlar yakılır ama sonra da hep bir dahakine kadar unutulur gider!

Çünkü ateş sadece düştüğü yeri yakar…

Başına gelmeyen de çok anlamaz bunun ne olduğunu!

Sevgili Ali Kişmir’i bu duyarlığından dolayı kutlarız…

Çünkü şimdiye kadar hiç yapılmayanı yaptı!

Önemli olan sonucunun başarılı ya da başarısız olmasından daha ziyade bir gazeteci olarak bu konuya dikkat çekmek istemesiydi, bunda da eksiklere rağmen başarılı oldu...

Biz de bu konuda bir takım katkılar koymak isteriz!

Çünkü sadece kanser gibi tek bur konuda değil, çok daha geniş bir yelpazede medyanın rolü eğer iyi kullanılırsa büyük olabilir…

Sonuçta adı üstünde dördüncü kuvvet!

Bu kuvveti yerinde kullanabilirsek ne ala…

Aksi yazılanlar çizilenler gazetelerin sararmış sayfalarında kalır ve hiçbir işe da yaramaz!

Peki gerçekten gazeteciler kanser konusunda haber ya da yorum yaparken ne yapmalıdır?

Soru basit, cevabı da aslında çok zor değil…

Öncelik işin içinde olmalıdır!

Kanseri kulaktan dolma bilgilerle değil yakından tanımalıdır…

O kadar çok kanser türü var ki muhakkak ki hepsi de çok ayrı uzmanlık işidir ama!

Bir medya mensubu da en azından hastalık çeşitlerini birbirinden ayıracak kadar bilgi sahibi olmalı ve bu hastalığı yazmadan önce de hiç korkmadan, çekinmeden kanser tedavisi gören insanlar ve aileleriyle de yakından ilgili olmalıdır…

Dedik ya ateş sadece düştüğü yeri yakar!

Haber yapmak kolaydır ama bunun asıl gerçeği hastalar ve aileleri tarafından anlaşılır…

Örneğin tüm meslektaşlara bir soru;

Kaçımız bu yöntemi denedik?

Kaç tane kanser hastalığı ile mücadele eden insanlarla yakından görüşüp sohbet ettik?

Hangimiz kanser hastalığının tedavisinde hayati önem taşıyan hekim ve hemşirelerle mesleğin inceliklerini ve onların yaşadıkları sorunları öğrendik…

Eminiz ki resmen biz de dahil bu kimsenin aklına gelmedi!

Medya mensuplarının en büyük eksikliği burada yatmaktadır…

Olaylara görsel açıdan bakıp derinlere inmemek!

Bizzat bu işin içinde olanları yeteri kadar dinlememek…

Elbette haddimiz değil kimseye buradan nasihat verip lafazanlık yapmayacağız…

Ama deriz ki tüm meslektaşlarımız zaman zaman kendilerine fırsat yaratıp Lefkoşa’daki hem de tam donanımlı Onkoloji Hastanesi’ni ziyaret etsinler!

Oraya her gün giden yüzlerce hasta var…

Kemoterapi alanlar!

Tahlil yaptıranlar…

Muayene olanlar!

Ve orasının müthiş bir şekilde büyük özverilerle çalışan sayılı hekimleri…

Olmazsa olmaz hemşireleri!

Hatta temizlik işyerinde çalışanlar…

Çünkü işin tam ortasında onlar var!

Tüm eksikliklere rağmen çok ciddi çalışan aynı zamanda çok da hassas olan ve olması gereken bir ekip…

Tabi ki tedavi gören insanlarımız…

Onlar için konu sadece sağlık değil aynı zamanda ruhsal durumları da çok önemli!

İnsanlar bir kanser hastasını aramaktan, hatır sormaktan bile çekinirken, onlar aynı döngünün içinde oldukları için birbirlerini çok daha iyi tanıyor ve anlıyorlar…

Orada çok ciddi dostluklar da kuruluyor!

Ama gün geliyor acı haber alınınca hayal kırıklıkları ve sonrasında birçok sorular…

Onun için gerçekten de önemlidir biz basın mensupları için kanser temalı haber ve yorumlar yapmak!

Onlarla konuşmak, dertlerini dinlemek, hastane çalışanların sorunlarını dinlemek ve bunları pozitif bir dille okuyucuya aktarmak bunu için çok önemlidir…

Ve bilir misiniz ki, bu hastalığın en büyük ilaçlarından bir tanesi de ilgi ve sevgidir!

                

Tecavüz haberleri!

Konu meslekten açılmışken başka bir önemli konu daha…

Bizim meslektaşların ve onlar sayesinde kamuoyunun da çok ciddi bir yanlışı var!

Örneğin geçen hafta 17 yaşındaki kızına tecavüz ettiği iddialarıyla bir babasın haberi ve resimleri yayınlandı…

Başlıklar da genelde şöyleydi;

Sapık baba…

Sen ne biçim babasın?

Öz kızına tecavüz gibi…

Babanın resimleri de üzerleri buzlanmadan yayınlandı!

Dün öğrendik ki kız gitmiş polise açıklama yapmış…

İftira attı diye!

Peki bize yaptık?

Adamı yargısız infaz ettik…

Hem de resimleriyle yayınladık!

Bunları okuyan vatandaş da haklı olarak adama lanet okudu…

Ama gelin görün ki baba suçsuzdu!

Bu tür haberlerde de büyük ve olmaması gereken hatalar yapıyoruz…

Birkaç medya organı dışında bir çoğu reyting ve tiraj uğruna basın meslek ilkelerinin içine ediyor!

Onun içindir bu işlere artık bir son verilmesi ve her kim olursa olsun her insanın hakkı hukuku için yapılabilecek çok şey var…

Özellikle medya örgütlerinin!