İŞVERENLERİ SIKI TAKİBE ALMALI

“Madem ki devlet 2 ay için 1500 TL katkı sağlayacak o zaman işçileri kapının önüne koyalım!

Yabancı uyrukluysa zaten yerini vakti gelince doldururuz…

Kıbrıslıysa gene bize muhtaç olacaktır.

Zaten devlet de ona ödenek verecek… Yollayalım eve ne hali varsa görsün…”

Bazı işverenlerin korona nedeniyle kapatılan işyerleri hakkındaki görüşlerinin genel özetinden başka bir şey değil yukarıda dillendirilenler.

İşçinin haberi olmadan işten çıkarmalar mı, yoksa işçinin bilgisi dışında ödeneksiz izne ayrılmalar mı…?

Hatta işsizlik ödenekleri devletin sunduğu 1500 TL’den daha iyi diye, anlaşmalı işten çıkarmalar da olabilir.

Dedik ya: Devlet net bir duruş sergilemez, şu şudur, bu da bu diye noktayı koymazsa ortalık daha çok karışacak ve asla düzeltemeyeceğimiz bir halde bulacağız kendimizi her şey geçip gittikten sonra.

***

Ben devletin işçiyi işten çıkarın da biz onlara 1500’er lira veriyoruz gibi bir açıklamasını duymadım. Lakin zinhar çıkarmayın biz bunu katkı payı olarak veriyoruz dediğini de duymadım.

Hal böyle olunca birçok eksik anlaşılma veya duruma göre anlamlandırma ile karşılaşılması son derece normaldir.

Öyle değil mi?

***

Şu 1 milyar hikayesinin de çok çok iyi denetlenerek kredilendirilmesinin kaçınılmaz olduğunun farkındasınız değil mi?

Tıpkı Avrupa Birliği’nin bir zamanlar 159 milyon avroluk hibelerinde yaptığı gibi kalem, kalem, adım adım, basamak basamak raporlandırılarak kullandırtılmalı bu kredi. Tabi eğer niyet söylendiği şekildeyse.

Yok, eğer birçok anlamda katkı sağlattırılacak yandaşlar da aranacaksa ve eğer bu yandaşlara ucuz ve geri ödemesi kolaylaştırılmış kredi sunmak hedeflenmişse, ya da araya kaynatmayı planladıklarımız varsa, iş başka.

Bu aşamada da halkın ve muhalefetin uyanık olması gerekiyor…

O hibe idi, bu kredi demeyin lütfen…

O elindeki fazla parayı kullandırtıyor, doğru amaca hizmet ettiğinden emin olmak istiyor. Bu da kıt kaynakların doğru kullanımını denetlemeli.

***

Bir de naçizane hatırlatma yapmakta fayda var:

Bugüne kadar doğal afet, ekonomik kriz gibi nedenlerle muafiyet alan işyeri, kapalı olmadığı halde iş yerini kapattırmaya çalışan; hatta ekonomik olarak ödeme güçlüğü bulunduğu için bir yolunu bularak sigorta primi yatırmamış olan işverenlerin, emeklilik için istenilen şartları yerine getirmeyi umut ettikleri yaşlarını doldurduklarında muafiyet aldıkları süre kadar geç emekli olacaklarını öğrendiklerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşadıklarını biliyoruz. En son Güzelyurt esnafı böyle bir talihsizlikle karşı karşıya kalmış ve muaf oldukları sürelerin emeklilik için sayılamayacağını ve bunun emekliliklerini geciktireceğini hatırlatmakta fayda görüyorum.

***

Anlayacağınız, nasıl ki günlerdir şeffaf ve denetlenebilir bir vergi sisteminin adil bir şekilde kurgulanması gerektiğini savunuyorsam;

Denetlenebilir, şeffaf ve adil bir çalışma yaşamının oluşmasını da en az o kadar savunuyorum.

Bunun olabilmesi için çalışmaya başlamanın zamanı tam olarak şimdidir.

Haksız yere emekçinin işten çıkarılması, patronun bu konuda gereken denetime tabi tutulmaması, işçinin ve işverenin yetersiz bilgi sahibi olması ve buna benzer bir çok ayrıntının düzenlenerek saydam bir yapının %100 kazanılması gerektiğini savunuyor, eksikliğin artık affedilebilir olmayacağını bu vesile ile yeniden dile getirmek istiyorum.

Bizden söylemesi.

Kısacası işten durdurulmadığı halde durmuş gibi, zorla ödeneksiz izne gönderilmiş gibi yapılan kağıt üzerindeki düzenlemeler, devlete zarar verdiği kadar işverene de zarar verecektir.

Sistem sıkı takip edilen, dijital bir sistem olduğundan; kıvırmak da kolay olmayacak.

Anımsatılması şart.

Dr. Çiğdem DÜRÜST