Şu hayattan ne beklersiniz?

Memleket meselesi karnınızı doyurur mu?

Hayır!

Hangi ülkenin yurttaşı olduğunuz ile dünyanın neresinde karnınızı doyurduğunuzun bir anlamı var m?

Bakın bugün yaşamını Belçika’da sürdüren binlerce hatta belki on binlerce insan AB Parlamenteri, lobist, gazeteci, garson, pastacı, emekçi olarak her alanda çalışıyor ve yaşıyorlar. Karınları orada doyuyor. Çocukları orada yetişiyor. Hatta belki de aldıkları eğitim, bağlı bulundukları sosyal güvenlik sistemi, içinde yaşadıkları siyasal ve ekonomik sistem kendi ülkelerinde onlara sunulacak olandan çok daha iyidir.

O sebeple dünya öyle bir yere dönüşüyor ki, insanca yasabileceği imkanlarını değerlendirerek, aklını ve kaynaklarını kullanmayı beceren ve bu hususta mücadele etmeyi bilen insanlar insani koşullarda yaşarken ötekiler tıpkı doğadaki seleksiyon gibi eleniyorlar.

Fizyolojik, psikolojik sorunlar yaşayarak ya sistemde etkisiler olarak kalıyorlar ya da ölüp gidiyorlar.

Hayatta kalabilmek belki de %50’den daha yüksek bir oranla imkanları değerlendirebilecek kapasiteye bağlı olarak şekilleniyor.

Evet! Biliyorum. Çok materyalist bir yaklaşım içinde görünüyor olabilirim.

Lakin belki acı, ama durum bu!

***

Bizi bu hale getirdiniz. Adamıza sahip çıkamayan, yurdumuza sahip çıkmayan, gelenle gidenin aynı olduğunu söyleyip, benim yurdumda yabancı nüfusu benden daha kalabalık hale getiren üstüne üstlük İngiltere’de, Kanada’da, Avustualya’da benim adadaki nüfusumdan daha kalabalık bir nüfusumun oluşmasına neden oldunuz!

Zamanla eriyip biz başkalaşırken yurt dışındakiler de gittikleri yerdeki gibi olmuşlardıbile.

Gelenlerin başkalaşmasının normal olduğu, misafirin geldiği yere ayak uydurmasının normal olması bize öğretilmişken zaman içinde biz misafire ayak uydurur olduk.

***

O halde yukarda Belçika üzerinden verilmiş örneği yadırgamayın.

Hiç de egemen eşitlik, ayrı devlet vs. gibi hikayeleri de Kıbrıslı Türk topluma anlatmayın. Çünkü Kıbrıslı Türkü artık karnının doymasına endekslenmiş, kendi hayatı için kendisinden başka hiç kimseye güvenmeyen bir anlayış ile yaşamını sürdüren bir topluma çevirebildiniz.

Merak etmeyin. Biz sadece esareti yaşayamayız. Onun dışında bu kozmopolitleşmeyi öyle bir kanıksamış durumdayız ki her türlü yönetim şekli de her türlü kültüre de kolayca adapte olabilir, kendi düzenini mevcut düzen içinde en iyi koşullara dönüştürebilir, dönüştüremediği yerde ya yeni bir yer arar ya da orada bırakır hale getirdik!

***

Kulağa hiç hoş duyulmuyor. Öyle değil mi?

Kimliksiz, bağsız ve sadece kendi yaşamı ile en yakınlarının çıkarlarına değer veren bir toplum gibi duyulmamız neden oluyor.

Biliyorum. Doğruluk payı olduğunu görebildiğim halde, bir yandan da hala bir yerlerde hümanist bir tarafımızın, hala adaya, yurduna, toplumuna, barışa, huzura bağlı ve aç bir yanımızın kalmasına duacı olarak hayatlarımız sürdürüyoruz.

Bunun için de yine birilerinin bir şey yapmasını bekleyerek elbet adaletin günün birinde bizler için de tecelli edeceğini görebiliyoruz.

Biz parmağımızı kıpırdatır mıyız?

Asla!

Neden?

Çünkü yokoluşumuz tüm sevdiklerimizin, ailemizin yokolması demek olabilir ki biz buna tutunabilmek için diğer her şeyi bırakmışızdır. Haksızlıkla, adaletsizce veya sahip olduklarının başkalarının haklarına rağmen kazanılanları bırakamayacak olanları da u listeye eklediğimizde neden bu denli kolay çözülen ve neden birçok şeyi gözardı etmeyi göze alabilen bir toplum olduğumuz da açıklanıyor.

Esasında tüm bunlar neden Kıbrıs sorunun artık toplumun gündeminde olmadığı da çok net olarak açıklanıyor bu aşamada.

İşte hendek, işte deve dostlar.

Buyurun siz egemen eşitlikten bahsedin.

Buyurun bayraktan, vatandan bahsedin.

Buyurun dinden, dilden bahsedin!

Bizim gündemimiz artık çok fazla. Ve bu konulara siz her girdiğinizde, belki de adada bir yerlerde birilerinin bu ülkede çıkarları olan bambaşka birilerinin çıkarlarını paylaştığınızı düşünüyor, başka bir şey aklımıza getirmiyoruz.

Biz de yurtseveriz sizin vatanperverliğinizden daha çok.

Anlatamadık mı?

İşte o sebeple bıraktık.

***

Ne oldu? İroni yapınca abartı mı geldi?

O halde bir de bu taraftan bakın bakalım manzara bizim taraftan nasıl görünüyor?

Dr. Çiğdem DÜRÜST