Kutuplaşmalar üzerinden oluşturulan bir siyasi yaşamımız olduğunu geçen yazıda ele aldım. Şimdi bunun yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde nasıl ortaya çıktığı üzerinde duracağım. Kimi seçeceğinize etkiye tepki politikaları üzerinden bir toplum mühendisliği ile karar veriliyor. Akıncı bugün YDP’nin karşı ucu olarak sunuluyor halka. Akıncı ne zaman kampanyasında sorgulanacak bir noktaya gelse, kendisine “Rumcu” veya “Türkiye karşıtı” denilen beyanatlar ve gazete paylaşımları çıkıyor. Tesadüf. Akıncı’ya karşı beyanatların başını çoğunlukla YDP veya UBP çekiyor. Her seferinde kutuplaşmanın etkisiyle Türk milliyetçilerine tepkili halk kitlelerine Akıncı’nın yanında safları sıklaştırma sinyali atılıyor.

Akıncı’nınseçim sürecinde diğer adaylara göre açıklama yapma zorunluluğu çok daha fazla. Çünkü cumhurbaşkanlığında denenmiş. Akıncı’nın neyi neden yapamadığını iyi anlatabilmesi gerekiyor. Bu sefer seçildiğinde neyi farklı yapacağını da anlatması gerekiyor. İç politikayı da içine alan sözler vermişti beş yıl önce. Neden beş yıl yapamadığını ve bundan sonra yapabileceğini anlatması şart aslında bilinçli seçmene. Çünkü yeni bir şey önermiyor, “4 boyutlu siyasete kaldığımız yerden devam edeceğiz” diyor. Ülkenin, müzakerelerin hali ortada, nerede eksik kaldığını, neresinden tutacağını anlatması gerekiyor. Son 5 yılının hesabını vermesi gerekiyor. Bilinçli bir seçmen kitlesinin aslında seçmek için belirleyeceği kıstasınbirçok soruya verdiği yanıt olması gerekiyor. Akıncı geçen 5 yılda 4 boyutlu siyasetinin hangi boyutunu ne düzeyde hayata geçirdi? Biat etmeme tek vizyonu gibi duyuluyor, bunun için ne yaptı, bağımlılıktan bizi nasıl kurtardı?

“Kıbrıs sorunu ilelebet gitmez Kıbrıslı Türklerin barışa evet derken bekletilmesi adaletsizlik” dedikten sonra Akıncı bunun için ne yaptı? Crans-Montana’dan sonra “bizim nesilde artık çözüm olmaz, buraya kadar, artık B planı” dedi. B planına ne oldu? Kim ne gerekçeyle çöpe attı? Hercai cumhurbaşkanlığını bu sefer de yol haritası olarak benimseyecek mi? Şimdi de “sadece anlaşma başka yol yok” diyor, seçilirse “bunlarla masaya oturulmaz” diye fikrini değiştirme olasılığı var mı? Kaç tane dış teması, görüşmesi baskısı oldu bunca dış ilişkisi olduğunu iddia ettiği bu 5 yılda? Lafta biat etmeme seçmene yetiyor mu? Kararlar bu soruların cevaplarına göre verilmelidir. Akıncı’nın bu ana kadar açıklayabildiği bir vizyonu yok. Seçmene tüm söyleyebildiği kendisini seçerlerse “Kıbrıslı Türklerin vicdanı” için bunun iyi olacağını iddia etmesi. Neden? Gerçekte bağımlılık ilişkilerimizde tek bir değişim olmazken Akıncı bize, kendisini seçersek “biat etmediğimizi” göstereceğimizi söylüyor. Nasıl? Bilimsel bir veri yok bu neden sonuç ilişkisi ile ilgili. Rasyonalite, akıl yolu ile açıklayabileceğimiz bir sebep sonuç ilişkisi kurgulanmamış.

Sadece şunu biliyoruz. Sıkışmış hissediyoruz kendimizi. Baskı altına. Çıkış yolsuz. Kimliğimiz kayıp. Ekonomimiz çökük. Haysiyetimizi, hayatımızı, varlığımızı geri istiyoruz. Akıncı’yı seçtiğimiz son 5 yılda ekonomi, haysiyet, çıkış yolu, kimlik söz verildiği gibi geri gelmedi. Başbakan yardımcısı iken de gelmedi, cumhurbaşkanı iken de. Ama sırf istenmediği söylendiği için “inadına” oy vermek sanki şahsiyetli bir şey yapıyormuşuz hissi uyandırıyor. Anlık kendimizi iyi hissedeceğimizi düşünüyoruz. Sosyal medyada gördüm çok ilgimi çekti. Birisi şöyle demiş: “Siz Rumların Akıncısı dedikçe, biz Kıbrıslı Türkler Akıncı'ya daha da fazla sahip çıkıyoruz”. 46 yıldır sizin toplumsal yaklaşımlarınızı, seçim davranışlarınızı gözlemleyenlerin, deneyleyenlerin etkiye tepki şeklinde hareket edildiğini bilmediğini düşünecek saflıkta olanınız var mı içinizde? Akdeniz’in güneş altında ateşli sularının rüzgârlı havalarda köpürdüğü gibi tepkilerini, hislerini yönlendiren güzel insanlarının yapısına uygun bir yönlendiriş olmasın bu? Siyaset bilimi gücün tanımını, “başkalarına istediğinizi onlar farkında bile olmadan yaptırabilmek” olarak da ifadelendirir.

Bizim son iki gündür, memlekette kim kime ırkçı dedi, kim kimin virüsten ölmesini temenni etti (bu ne feci bir şey farkında mısınız?) konusunu tartışmak yerine, cumhurbaşkanlığı seçimleri ile ilgili neyi tartışmamız gerekiyordu biliyor musunuz? Amerika Dışişleri Bakanı, Pompeo Kıbrıs’a geldi. Kıbrıs’ın güneyine geldiler, Akıncı’ya uğramayı gerekli bulmadılar. Pompeo’dan önce, Rus Dış İşleri Bakanı Lavrov geldi. Akıncı Amerika ile etkin ilişkileri olduğunu ifade etmesine rağmen kimse onunla görüşmedi. Durum bizim taraf için hep böyle değildi. Mehmet Ali Talat çok daha etkin dış temasları olan bir cumhurbaşkanlığı yaptı. Eroğlu, barışa yakın olmamasına rağmen, onu da ziyaret ettiler. Akıncı ise, hem barış yanlısı hem dış temalarda etkin bir isim olarak kendisini ortaya koymasına rağmen es geçildi. Gelinen nokta Akıncı cumhurbaşkanlığının en büyük prestij kayıp anı. En az dik durabildiğimiz an Kıbrıslı Türk toplumunun liderliği düzeyinde. Ama müsterih olun. Akıncı’nın can simidi var. YDP çıktı ve sağlık çalışanlarına “ırkçı” dedi. Ardından Akıncı’nın partisinde uzun yıllardır çalışan, şu anda da cumhurbaşkanlığı kadrosunda aile ferdi olan yılmaz bir savunucusu dün çıktı ve Pompeo, Lavrov ve Doğu Akdeniz gibi meselelerin cumhurbaşkanlığı makamı için merkezi olması gerektiği konular yerine sosyal medyasında ne yazdı biliyor musunuz? Bazı yerlerini alıntılıyorum (büyük harfler yazara aittir):

“Ağzından salya-irin akan korkak sahte milliyetçileri ve din tüccarlarını üzerimize saldınız…

Çaresizlik içinde sağa sola saldırıyorsunuz...Devam edin saldırmaya, siz saldırdıkça biz büyüyoruz, biz büyüdükçe AKINCI büyüyor, KIBRISLI TÜRKLER onun etrafında daha da kenetleniyor... Devam edin ki, biz de yolumuza AKINCI İLE DEVAM edelim...Devam edin saldırmaya, saldırın ki biz büyüyelim, AKINCI büyüsün, KIBRISLI TÜRK KİMLİĞİ pekişsin...

AKINCI'YI SİZE YEDİRMEYECEĞİZ”.

Daha Covid-19 ile ilgili tek bir somut adım atmamış, sağlık çalışanları ile de bir alakası olmayan cumhurbaşkanının, YDP’nin tavrından neden kendine pay çıkardığını anlayabilen var mı? Ya da bu olayların patlak vermesi ile dikkatleri buraya çekmenin Pompeo, Lavrov ve Doğu Akdeniz gibi gerçek çalışma konularından uzakta güvenle durmasına nasıl yardım ettiğini izleyebilen var mı?

Mevcut Cumhurbaşkanı Akıncı’yı veya bir başka adayı Türkiye istiyor ya da istemiyor üzerine seçmek iyi bir kıstas değildir. Tepki düşünceye dayalı bir yaklaşım değildir, kişiyi manipülasyona açık hale getirir. Akıncı’nın başbakan yardımcısı iken Türkiye ile ilişkileri sıcak ve samimi idi. Yeniden seçilirse her an yeniden güzelleşebilir. Burada önemli olan şey adayların Türkiye ile ilişkisinin iyi ya da kötü ana tema yapılmaya devam etmesidir. Bir başka hiç sormadığımız soru Akıncı’nın Türkiye ile ilişkileri yansıtıldığı gibi kötü mü? Akıncı en son Kıbrıs görüşmelerine Crans-Montana’da gitti. Orada harita verdi ve garantiler konusunu tartışmaya açan ilk cumhurbaşkanı oldu. Bunu da Türkiye’nin aktif katılımı, onayı ve bilgisi dahilinde gerçekleştirdi. Buna rağmen Kıbrıs’ta anlaşmaya ulaşamadı. Türkiye’nin mevcut iktidarının Akıncı politikaları ile uyumsuz olan bir yanı yoktur. Verilenlere rağmen anlaşmaya ulaşamamanın sebeplerini Akıncı’nın toplumla paylaşması gerekmektedir. Türkiye dışında aktörlerle ilişkilerin, Rumlarla, Amerika ile, Ruslar ile ilişkilerin durumunu kamuoyuna anlatması gereklidir. Türkiye ile sevimli ya da sevimsiz ilişkileri üzerinden siyaset yapan siyasetçinin yaptığı tek şey ekseni Türkiye’de tutarak esas sorulara cevap vermekten kaçınmaya devam etmesidir. Bilinçli seçmen siyasetçiden çok eksenli politik açıklama ve çok eksenli vizyon bekleyendir. Bu seçimde ne mi yapmalı? Bizi iki ayrı kutupta toplamaya çalışan adaylara, etki tepki üzerinden oy vermemeli. Orada olsa olsa içeriksiz bir yönlendirme vardır.