Dün akşam ne yediğimi sorsanız inanın anında cevaplayamam…

Ama konu öğretmen oldu mu işte o zaman başka!

Düşünün bir kere, 40 küsur yıl önceki ilkokul öğretmenini hatırlayan var mıdır bilmem ama her öğretmenler gününde nedense o gelir aklıma…

Şimdi nerededir, ne yapıyordur, yaşıyor mudur bilmem ama alfabeyi öğrendiğim, okuyup yazmamın ilk mimarı Suna Sarp hanımefendiyi bu maksatla saygıyla anıyorum…

Peki niye hiç aklımdan çıkmadı bu hanımefendi diye sorarsanız!

Hani hep deriz ya eski öğretmenler yok diye…

Şimdikilerin büyük bir kısmı darılmasın ama her geçen zaman bize eski öğretmenlerimizi aratır duruma geldi!

Çocukluk tabi ki sokak oyunları olmazsa olmaz…

Okul saatleri dışında sokaklarda çeşitli oyunlar, futbol ve çamur oyunları dahil!

Sokağın başında gördük mü öğretmeni anında hizaya gelirdik çünkü hesap verme zamanı gelmişti…

Derslerini yaptın mı, ailenden izin aldın mı ve niceleri!

Dahası var…

Hastalanıp da okula mı gitmediniz?

Akşam saatlerinde muhakkak uğrardı Suna öğretmen istinasız herkesin evine elinde küçük de olsa ama manevi değeri çok büyük hediyelerle…

Lisede tarih dersindeyiz…

Artık yıl sonuna yaklaşıyoruz ve sınavlar bitmiş!

Hani sınav olmayınca okulu ekmek modadır ya biçim Coşkun öğretmen notu zayıf olanlar için kurtarma sınavı yapacağını söyledi…

Biz de sınav sonuçları iyi olanlar o gün kaytaracaktık!

İzmir Balçova’da teleferikte piknik senaryosu anında yazıldı…

Kaytardık da!

Çimlerin üzerinde yemeler içmeler, kolayla karıştırılmış biralar filan…

Zevkimiz kısa sürdü ama!

Coşkun hoca Anadol marka eski aracıyla almış kurtarma yazılısına katılacak öğrencilerini hepsi bizim piknik alanında…

Elinde not defteri!

Tarih kitabının hiç okumadığımız kısımlarından kazık sorular…

Elinde kalem herkese kocaman sıfır rakamları!

Sonra hesap vermeler…

Çünkü o zamanlar öğrenci-öğretmen ilişkileri bambaşkaydı, unutmak imkansız!

İlgi vardı, koruma içgüdüsü vardı, ceza ve ödül vardı…

Ama her şeyden önemlisi samimiyet vardı!

Kesinlikle kutsal meslektir öğretmenlik…

Ya da öyleydi!

Bu mesleği kutsal olarak gören hala önemli sayıda öğretmenimiz var onların elbette bir yana koyuyoruz ama…

Görmeyenleri ne yapacağız!

Bu işi sadece para kazanılacak meslek olarak görenler?

İşi tamamen ranta çevirenler…

İlgisiz alakasız öğretmenler!

Elbette kendi tercihleri ve belki de zamanın getirdiği belki de normal karşılanacak şeyler bunlar ama şu kesin ki geçen her zaman bize eski öğretmenlerimi aratır hale geldi…

İçinde bir gram insan sevgisi olmayanlar!

Minicik çocukları aşağılayanlar…

Yüzünde gülücük olmayanlar!

Bir kere belli ki öğretmen kendi mesleğine saygı göstermiyor önce…

Baksanıza bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü ama!

Gördünüz mü hafta sonuna geldi ve kutlamalar dün sabah başladı ve akşam bitti…

Siyasiler yine bolca nutuk attılar,öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğunu söyleyen samimi olmayan açıklamalar yaptılar!

Hepsi bu…

365 gün sonra yine aynı nutuklar atılacak!

Ve geçen her sene bu meslek biraz daha yozlaşacak…

Kimse de bunun farkında olmayacak!

Çünkü artık maneviyat diye bir şey kalmadı ki…

Kutsallık ne keza!

İlla ki de para…

Zamanın acımasızlığının güzel bir göstergesi!

Zamanın bizden alıp götürdükleri…

Her şeye rağmen bu mesleği kutsal bilenler var ya umudumuz onlar!

Görevlerinin ne kadar hayati olduğunu bilsinler yeter de artar bile…

Başta sevgili eşim olmak üzere bu mesleği hala kutsal olarak gören tüm öğretmenlerimizi kutlar saygı ve sevgilerimizi sunarız…

(NOT: Yurt dışında olacağımızdan dolayı yazılarımıza 2 gün ara veriyoruz. 27 Kasım Salı günü yine bu mekanda görüşmek dileklerimizle sağlıcakla kalın…L.Ö.)

Kıbrıs Türkünün güzelliği…

Vaktinden çok önce giden iki değer…

Özker Özgür ve Salih Miroğlu.

Arkalarından yapılan övgü dolu sözler!

Hem de birisi sol diğeri sağ kulvarda yer almışken…

Ziyaretçiler ve konuşma yapanlar da öyle…

Eroğlu, Akıncı, Erhürman, Tatar ve İzcan!

İşte Kıbrıs Türkünün güzelliği de burada yatıyor aslında…

Ortak değerlerimize toplum olarak değer verilmesi kadar güzel bir şey olabilir mi?

Dövme ve polis…

Geçenlerde yapılan polislik sınavına tam 482 kişi katılmış…

Başarı oranı çok zayıftı ama başarılı olanlarda yok değildi!

Gencecik bir sporcu, İngilizce’yi de anadili konuşan sınavda ikinci gelenin kolunda dövme var diye teşkilata kabul edilmemiş…

Bunun bir yasası töresi var mı bilmiyoruz ama burada biraz da empati yapıp bu gencin bundan sonraki ruh halini de düşünmek gerek!

Özellikle de devletine bakış açısını…

“Konuştukça batmak…”

“KKTC ilan edilirken o dönemde CTP’de aktif rol alan kişilerin bugün çıkıp neden “Evet” dediklerini izah etmeye çalışmaları çok komiğime gidiyor!.. Deniz Gezmiş ve arkadaşları bir özür ile darağacına gitmekten kurtulabilirlerdi ama yapmadılar, yalpalamadılar ve sonunda ölüm olsa da devrimci duruşlarından taviz vermediler... bunlar neden “Evet” dediklerini bir anlatmaya başlıyorlar sanırsınız devrime giden yolda onurlu bir adım atmışlar!.. “Konuştukça batmak” sözcüğünün karşılığı bu olsa gerek…”

(Ali KİŞMİR)

“Kamu yararı mı?”

“Devlet "KAMU YARARI" olması kaydıyla arazilere el da koyabilir imarına sınırlama da getirebilir, ancak doğan değer kaybını derhal ödemek zorundadır (KKTC Anayasa Madde 36). Bugüne kadar yapılan emirnameler ve planlar tek taraflı olduğu için Anayasaya aykırıdır. Doğru yapılan imar planları ülkeye refah ve mutluluk getirir, aksi ise üç-beş fırsatçı dışında sıkıntı ve bedbahtlık getirir. Tıpkı Girne’de ve Lefkoşa’da olduğu gibi…”

(Derviş BESİMLER)

“Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda adımlar attığımız için!!!”

“Kim ne derse desin, biz Atatürk ilke ve devrimlerine sahip çıkarak, onu kendimize rehber edinerek bu toplumu bizden önceki öğretmenlerin başlattığı aydınlanma çağını devam ettirmekte kararlıyız” diyen Özyiğit, bu nedenle yeni bir devinimin eşiğinde olunduğunu söyledi.

Özyiğit, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda adımlar attıkları için bir takım sıkıntılar yaşadıklarını, bütçe olanaklarının kısıtlanması dolayısıyla ders yılına arzuladıkları şekilde başlayamadıklarını anlatarak, “Artık sıkıntılar aşıldı, şimdi kenetlenme, kol kola girme, birlikte domine etme zamanıdır” dedi.

(Cemal ÖZYİĞİT)