Nerede hareket, orada bereket!

Nereden mi çıktı?

Memlekette, mevcut iktidara yönelik bir tepkiler dizisi baş gösterdi.

Farkındasınızdır! Değilseniz ya sizde bir sorun var ya da yandaşsınız ve çıkarlar sizi bağlıyor!

Acı ama gerçek… Bir de dost acı söyler…

Sağlık örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve yurttaşlar gidişata dair birtakım şikayetlerini dile getirerek iktidarın dikkatini çekebilmek için bir araya gelmeye başladılar.

Gerçek şu ki halkta, eylemlilik haline dair bir soğuma ve umutların sönmesi kaynaklı bir bezginlik var elbet. Yıllardan beridir devam eden apolitikleşme ve apolitikleştirme eğilimlerine ekolarak, pandemi de bunu destekleyerek, halkı kendi kendisine çare üretmeye çabalayan bireyler topluluğuna dönüştürdü.

Farkında değilseniz söylemeliyim ki halk olmak başka bir şeydir, topluluk başka…

Bu yıllarca böyle gidemez. Çünkü bozukluklar nedeniyle sıkıntıların bireylerden oluşan kitlelere zarar vermeye başladığı anda yeniden bir araya gelmenin kaçınılmaz olduğunu anlayacak artık herkes.

KKTC’yi çok önemsediğini anlatarak; kendisi ve yandaşları dışında memlekette tek çivi çakmayanların sonu bir gün gelecek.

Ya onlar düzelecek ya halk düzeltecek.

Yani şairin dediği gibi: “Ya bir yol bulacağız ya da açacağız!”

***

İdeolojisizlik, çaresizliklere eklenince; çaresizliklerden kaynaklanan bireyselleşme kitleleri vurdukça; bu kitleleri oluşturan bireyler de siyasal partilerin içindeki ayrılıkların sahneye taşınmasına neden oluyor.

Bununla kalmayacak!

Toplumun temizlenme ve temizleme operasyonlarındaki acemilikleri sonsuza kadar sürecek değil ya.

Akılsız toplumlar yok olur ve yokedilebilirler.

Akılsız isek, bizler üzerinde planları olanlar, satılmışlarımızla iş birliği yaparak bizleri yok edebilirler. Ancak satılmışlarımızın günün birinde yokolmayacağı garantileri olduğunu zannetmelerinin de sonu gelmekte.

Özellikle pandemi nedeniyle duraksayan her şeyden zarar görenler karşısında tuzu kuru olanları gören çıkar çevreleri, tuzu kuru olanlara karşı cephe açınca,birden bire memleketin her köşesinde ciddi kaoslara yol açabilecek eylemler oluşuyor.

Biliyorsunuz işte: Dün Girne-Lefkoşa yolunda, hükümete, yüzünü topluma, halka dönmesini hatırlatan bir kitlenin yaptığı eylem, Tıp -İş’in Dr. Burhan Nalbantoğlu’nda yaptığı eylem, geçtiğimiz günlerde eylem komitesinin kararı ile bir araya gelen örgütlerin Girne Kapısı’nda hayata geçirdiği eylem hep bunların başlangıcı olarak dikkat çekiyor.

Canı yananlar bu eylemlere katılmaya devam ederken, sosyal medyadan muhalefet edenler de grup grup sokağa dökülecekler. Yol yoksa seyr-ü sefer de yok platformunun gücünü anımsıyorsunuzdur.

Unutmamalısınız! En tehlikeli olan kendiliğinden halkın yarattığı örgütlenmelerdir ki bu örgütlenmeler günün sonunda iç bir siyasi çıkar gütmediklerinden, belli çevrelerden korkuları da olmadığından işlerin hükümetler adına sarpa sarmasına neden olabilirler.

***

Burada hükümete ve/veya hükümet etmek isteyenlere düşen çok önemli bir görev var. Bakılacak!

Halkın huzursuz olduğu noktalar görülecek!

Bu huzursuzluklar tespit edilecek!

Kolaydan zora doğru çözülecek!

Halkın hem vicdanı hem de yaşantısı rahatlatılacak!

Halkın yolunacak kaz, kafasına vurulup ağzından lokması alınası bir sürü olmadığı anlaşılacak!

Anlaşılacak ki yeniden oy istemeye yüzler olsun…

Aksi takdirde ya bu toplum dağılacak ve bizler alenen sömürülen fakir ve asimile edilmiş kimsesizler olarak devam ettiğimiz hayatlarımızda çürümeye yüz tutacağız, ya da varolup varlığımızın bize kattığı yaşama sevinciyle adamızı ve bölgemizi insanlığa da armağan etmiş Kıbrıslı Türkler olabilelim.

Yolu basit!

İktidar halka kulak vermeyi hatırlamalı!

Muhalefet görevini yapmalı!

Halk da talepkar olmalı!

O zaman her şey çok daha kolay olacak!

Dr. Çiğdem DÜRÜST