Belli iş kollarının kademeli olarak açılması ile birlikte hayatın normalleştirilmesi için sürecin başlamasına kısa bir zaman kalmış.

Hangi sektörlerin nasıl bir sırayla açılacağı ile ilgili Bakanlar Kurulu kararını verirken hangi sıklıkla sektörlerin açılacağı, bunların arasında ne kadar zaman olacağı gibi ayrıntıların bu hafta netleşmesi bekleniyor herhalde.

Bu konudaki çalışmaları izlerken sektörlerin açılma sıralarının neye göre belirlendiği ve bunlar arasındaki denetimin nasıl sağlanacağıyla ilgili sürecin hangi mantık kuralları çerçevesinde oluştuğunu tabii ki tartışmalar içinde fiilen bulunmadığınız için anlamak çok da mümkün değil. Bu kararı vermek için çok farklı bilişsel yaklaşımların ortaya atıldığı ve sıralama belirlenirken de toplumun belli ihtiyaçlarının analiz edilmeye çalıştığı kesin. Lakin hangisinin doğru, hangisinin yanlış, hangi sektörlerde çalışan insanların açılan ve açılmayanlara göre ne hissettikleri ne düşündükleri, durumun kendilerini nasıl etkileyeceğiyle ilgili bireysel, zümresel ya da toplumsal anlamda ekonomik ve sosyal psikolojinin nasıl etkileneceği sektörler açıldıktan sonra tüketici gözüyle değerlendirilebilecek. Bu uygulanana kadar bir muamma olarak kalacak anlaşılan.

Yani açıkçası tek bir doğru olmadığı gibi hükümet bu aşamada bir kumar oynuyor gibi de düşünebiliriz. Başta yapılan hatalar nedeniyle doğrusunu isterseniz başka yolları da kalmadı. Çünkü henüz (KORONA) bulaşmakla ilgili engeller ortadan kalkmış olmamakla birlikte, bulaşma gerçekleştikten sonra tedavinin nasıl sürdürüleceği ve sağlık sistemimizin bunlar için ne kadar yeterli olacağıyla ilgili net bir donanımımız da yok!

Açılmasından söz edilen sektörlere baktığımız zaman,bunlar içerisinde eğitim kurumlarının olmadığını görüyoruz.Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu süreçte ne kadar sessiz olduğu açık. Çünkü bir şekilde örgün eğitim kurumlarıyla ilgili netleşen bir şey var ki sınıflarda onlarca aileden gelerek onlarca farklı yaşamın sebep olabileceği hastalığın yayılmasıyla ilgili tutum davranış ve alışkanlıkların önüne geçilmesi çok kolay değil.Bu konuda söylenebilecek bir şey yok.Çocukların ve eğitim sistemimizin 2019-20 eğitim öğretim yılını kaybetmesine çoktan alışmış ve bunu mantığa büründürmüş görünüyoruz.

İş kollarının açılmasıyla birlikte yine eğitim kurumları arasında isimlerinin anıldığı kreşler, belki bazı etüt merkezi ve dershaneler ile bakımevleri ve özel eğitim kurumlarının aynı kapsamda değerlendirilmesinin mümkün olmadığını sizler de takdir edersiniz.Açılan sektörlerdeki ebeveynlerin, işlerine giderken çocuklarını bırakabilecekleri yerlere ihtiyaçları olacağının düşünülüp düşünülmediğini bu aşamada merak etmemek elde değil. O halde buraların da açılması hususunda bir planlama yapmak gerekecek ki buna dair herhangi bir haber duymadık!

Bu aşamada özellikle iki hafta kadar önce kamuoyunda ciddi şekilde tartışılmış özel eğitim gereksinimli bireylerin ihtiyaçları yeniden gündeme gelecek.

Takdir edersiniz ki özellikle açılan iş kollarında çalışan ve özel gereksinimli çocuğu olanbireyler için sorun daha da büyük.

Merakı şu ki, Milli Eğitim Bakanlığı’nda böyle bir çalışma var mı?

Bu hususta ne düşünüldüğünü veya ne tasarlandığını sanıyorum düşünmenin zamanı geldi de geçiyor bile!

Ki bu durum birey odaklı bir bakış açısına sahip olması gereken, sosyal politikaların illa ki gündeminde tutması gereken bir devlet yapısını sorgulamamızın ve buna dair hamleleri beklememizin gerekliliğini ifade etmeye çalışıyorum sadece…

Ne dersiniz?

Beklemedeyiz!

Dr. Çiğdem DÜRÜST