1993 yılından beri her yıl 22 Mart Dünya su günü olarak kutlanıyor.

Sebep belli.

Küresel ısınma ve buna bağlı azalan su kaynaklarına dikkat çekmek.

Herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesini sağlamak.


Küresel ısınmaya insanoğlunun sebep olduğu artık su götürmez bir gerçek.

Hergeçen gün ülkemizde bundan nasibini alıyor.

Yapılan araştırmaya göre, Kuzey Yarımküre’de her geçen gün sonbahar ve kış aylarının kısaldığı açıklandı.Ortalama yaz günlerinin 78 günden 95 güne çıkarak 17 gün uzadığını tespit ederken kış aylarının ise 76 günden 73 güne düştüğünün tespit edildiğini açıkladı.

Araştırmacılar, küresel ısınmanın mevcut durumda devam etmesi halinde 2100 yılına kadar Kuzey Yarımküre’de kış aylarının iki aydan daha az süreceğini, ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinin daha da kısalacağını, yaz aylarının ise 6 aya çıkacağını tahmin ettiklerini açıkladı.

Böyle giderse çocuklarımıza az ve torunlarımıza çok daha az yaşanılabilir bir dünya bırakacağız.


Peki buna ne ölçüde katkıda bulunduğunuzu hiç düşündünüz mü?


Yani dünyadaki sera gazlarının artmasına.Günden güne dünyanin daha yaşanmaz bir bir hal almasına.

Buzulların erimesine. Güneşten yeryüzüne ulaşan radyoaktif ışınların vücudumuzda daha çok tahribat yapmasına .Birden bir ortaya çıkan fırtınalara oluşan sellere kuralıklara ve günden güne insan yaşamı için birinci sırada önemi olan su kıtlığına.

Ne yazık tüm bunların yaşanmasına her bir bireyin sorumluluğu var.Ama bilerek ama bilmeyerek.

Küresel ısınmanın en önemli sonucu olan su kıtlığına gelirsek .

Su insan yaşamı için en önemli unsur .Bu anlamdada üzerinde en çok durulan konu.

Bir insanın günlük ihtiyaçlarını rahatça karşılayabilmesi için kişi başına na düşen su miktarı yaklaşık 216 lt.

Mal ve hizmetler aracılığıyla tüketilen su miktarı ise kişi başı günlük 5.416 lt.

Tabii tasarruf ve çevreyi korumadan uzak toplumlarda bu rakamlar dahada yukarılara çıkabiliyor.

“Mal ve hizmetler aracılığıyla tüketilen su miktarı” derken bir malın tüketiciye varana kadar geçirdiği tüm süreçlerde kullanılan su miktarından bahsediyoruz.

Örneğin bir tişörtün daha hammadde halinde tarladaki pamuk bitkisinden başlayarak pamuğun sulanması, pamuğun iplik, ipliğin kumaş olması, kumaşın boyanması, tişörtün tekstil tezgâhlarında dokunması sürecini ifade eder.

Buna ayni zamanda su ayak izi diyoruz.

Mesela Pamuktan üretilmiş 300 gramlık bir tişörtün su ayak izi yaklaşık 2500 litre yani 2,5 metreküptür.

1 bardak250 ml süt içiyoruz ama bu sütün bize ulaşıncaya kadar geçirdiği evlerde harcanan su miktarı "225" litre.

1 kilo tavuk eti için "4325" litre su,1 kilo sığır etinin üretimi için "15.415" litre su
1 kilo çikolata üretimi için "17.196" litre su,1 fincan kahvenin üretilmesi için "130" litre su,1 adet A4 kağıt 10 litre,1 hamburger için 2.400 litre harcanıyor.

1 kg çikolata üretmek için harcanan 17.000 lt.su ile bir evin arka bahçesindeki yüzme havuzunu doldurabiliyorsunuz.

Şaşırdınız sanırım. Ama bu bir gerçek.

Ve Dünyada var olan suyun ancak %2 sinin içilebilir su olduğunu düşünürseniz işin ne derece önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

İnternette su ayak izinizi hesaplamanız için birçok site var.

https://www.kaski.gov.tr/Cdn/ayakizi.php bunlardan biri.

İlgi duyanlar için.

Su ayak izinizi hesaplamak istediğiniz Site’’ Suyumuzu birlikte koruyalım’’ diye karşınıza çıkıyor

Sonrada su ayak izini hesapla diye bir buton var

Oraya basıyor ve sorulan sorulara cevap veriyorsunuz.

Türkiyeden su nasıl olsa geliyor su sıkıntımız yok diyebilirsiniz ama unutmayın Türkiyede küresel ısınmanın etkileri oldukça yoğun yaşanacak bir ülke. .Yarın oradanda su gelişi sırf bu nedenle bile akamete uğrayabilir.

Günlük gereksinimleri karşılayan vejetaryen bir diyetin günlük su ayak izi 1500-2.600 litre arasında, hayvansal kaynaklı protein ve yağ açısından zengin bir diyetin günlük su ayak izi ise 4.000-5.000 litre

Açıkçası çok daha düşük çıkar dediğim su ayak izimi bende hesapladım.

4498 lt/gün çıktı.

Hayvansal kaynaklı protein ve yağ açısından zengin diyetle beslenen biri olarak verilen ortalamaya uygunum ama görünen o ki Dünyanın kurtulması için biraz daha fazla vejetaryen diyete kaymam gerekiyor

Türkiye’de ise kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 2018 yılı verilerine göre; 1.363 metreküp civarında.

Su ayak izi ile ilgili yapılan çalışmalar; 1996-2005 yılları arasında küresel su ayak izi tüketiminin 1385m³/yıl olduğu gösteriyor.

1 fincan kahve için 140 litre, 1 bardak çay için 34 litre su tüketiliyor. Dünya genelinde 1 fincan kahve içmek için 1100 milyar m3, çay için ise 30 milyar m3 su gerekli.

Bu konuda birde belgesel var.’’25 litre’’diye.1 fincan kahveyi, "kırk yıl hatır"dan çok 140 litre suya mal oluşuyla hatırlara sokan belgesel.İzleyin derim.

Bu konuda hem bireylere hem de yönetimlere (belediyeler ve hükümetler) büyük sorumluluklar düştüğü aşikâr.

Fakat buna rağmen ülkemizde su kaynaklarının korunması, etkin kullanılması ve yeniden dönüştürülmesine yönelik yasal değişiklikleden bir haber yok. Bu da etkin bir risk yönetiminin oluşturulamamasına neden oluyor.

Toplumsal ve bireysel bilincin oluşması da su kaynaklarının akılcı kullanımına önemli katkılar sağlayacaktır.

Bu doğrultuda su okuryazarlığı bilincinin, toplumun her kesiminde oluşturulması ve öneminin kavranması gerekli. Çünkü su ayak izini sürdürülebilir miktarlara indirmek ancak bilinçli tüketim ile mümkün.

Ev içi su kullanımının azaltılması, artıkların minimum düzeye indirilmesi, tüketici alışkanlıklarının mevcut kaynaklara göre değiştirilmesi, tarımsal üretim için mavi ve yeşil su ayak izi verimliliğinin artırılması ve tarımsal üretimlerde gübre ve pestisit kullanımının azaltılması su kaynaklarının korunması için alınacak tedbirlerden bazıları…

Ünlü ekonomist Adam Smith, 1776 yılında ekonomi dünyasına sunduğu elmas-su paradoksunda, insanların kendi hayatları için çok önemli ve elzem olan suya değer vermek yerine, insan hayatı için bir değeri olmayan elmas gibi madenlere çok daha yüksek miktarlarda ödeme yapmayı tercih ettiklerini belirtir. Bu çelişki, Adam Smith’in de söylediği gibi; “Her şeyin gerçek bedeli, yani onu elde etmek isteyen kişiye gerçek maliyeti, onu elde etmek için harcanan çaba ve zorluktur.” sonucuna götürmektedir.

Herkes aklını başına toplasın derler ya aynen herkesin aklı selim düşünmesinin zamanı geldide geçiyor.Bundan dolayıda sadece devletler değil tüketiciler, işletmeler ve sivil toplum kuruluşları da su kaynaklarının daha doğru kullanılmasında etkin rol almalıdırlar.

Unutmayalım ki hepimiz kendi su ayak izimizden sorumluyuz!Ve bir gün bunun hesabını vereceğiz.