Hükümetin küçük ortağının karantina hususundaki önerileri son derece yerinde.

Bunun kaçınılmaz olduğu açıktır.

Her gün bu köşeden bu ülkedeki insanların birbirine ucube gibi baktıkları ve hangimizin virüsün taşıyıcı olduğu hususundaki endişelerin yersiz olmadığını da görebiliyoruz. Hepiniz İskele bölgemizdeki berberin hikayesini duymuşsunuzdur. Traş ettiği müşterisinden virüsü almış, gerekli tedavi ve karantina süreci sonrasında tamamen temiz olduğu anlaşıldığı andan itibaren işine dönmüş. Ancak bölge halkının kaygısı nedeniyle dükkanının kapısından içeriye hiç kimsenin girmek istememesi nedeniyle ekmek kapısının kapandığı ve zor durumda olduğunun hazin hikayesi emin olun ki onlarcasından bir tanesidir. Bu örnek gazetelere yansıdığı için biliniyor. Ya yansımayanlar?

Eğer bu şekilde açılma olmasaydı, programlı bir şekilde karantina uygulamasını sürdürerek gelenleri almayakarar verseydik, bunca ek önleme gerek kalmayacaktı. Bu zor günleri, hep birlikte yaşamdaki bazı kısıtlamaları, geçici bir süreyle katlanabilir bulacak, bu denli endişeli olmayacaktık.

Rahatlıkla okullarımız açılacaktı.

Rahatlıkla öğrenciler yüksek öğrenim için gelebilecekti. Zaten öğrenciler yüksek öğrenim gördükleri kurumların yurtlarında karantinaya alınabilecekti ki üniversitelerin büyük bir kısmı bunu açıklamıştı. Öğrenciler de bunu kabul ediyorlardı zaten.

Kaldı ki aşı ile ilgili dünyadan ilerlemelerin olduğu, bu ilerlemelerin birkaç aya kalmaz bize de faydalı olabilecek potansiyele geleceği haberleri bu hususta birkaç ay da kumarhaneleri, otelleri açmayarak çok daha rahat bir yaşam sürebileceğimizi ispatlıyor.

Kış mevsimi ile birlikte grip ve zatürre gibi hastalıklara neden olan virüslerin güçlenmesi sonucunda virüsten şu anda olumsuz etkilenmeyen kişilerin de sağlık sistemimiz üzerine yük olarak ekleneceğini biliyoruz. Bunlardan kaynaklanan kayıplar hususunda da endişelenmemiz yersiz değil! Hepimizin çevresinde kronik hastalıkları olanlar var.

***

Kendi ayağımıza sıktığımız kurşun, dün de yazdığım gibi, zararın neresinden dönülürse kârdır mantığı ile hala hareket edilmesine engel değildir. Seçimlerimiz var. Düşününüz ki seçimlerde kullanılacak enstrümanlar da endişe yaratacak, evraklar, kalemler ve mühürler nedeniyle bulaşın artmasından korkanlar belki de sandığa gitmeyecek. Yaşlılar ve kronik hastalıkları bulunanlar da sandığa gitmeyi istedikleri halde belki de gidemeyecekler.

***

Sonuç olarak bazı sektörlerin aç gözlü baskıları hükümeti kararsız bırakmış ve bu gün gelinen noktada bazı kesimleri mutlu etmek pahasına çocuklarımızı eğitimsiz, üniversite sektörünün sağlayacağı ekonomik getirilerden yoksun kalmamıza neden olmuştur.

Zaten çökmüş olan sağlık hizmetlerinin artık hiç ilerleyemez olduğuna sebep olmuştur.

Birçok iş kolu ne acıdır ki bugün bitme noktasına gelmiştir.

Bir iki zaten güçlü olan ve birkaç ayda çökmeyecek sektörün zorlaması ile içine sürüklendiğimiz nokta maalesef duvara toslamıştır.

Ve sonuçta bugün gelinen nokta halen da geç kalınmamıştır. Şimdiden itibaren 15-20 günlük bir karantina ile 1 Ekim itibarı ile ilk ve orta öğrenim kurumlarımızda eğitim tam gaz başlatılabilir. Öğrenciler bir iki aylık gecikme ile yüksek öğrenim kurumlarında yüz yüze eğitimlerine başlayabilir, adaya kabul edilebilir, etkileşen sektörlerin canlanması ile ekonomideki darboğaz azıcık da olsa nefes almış olur.

Geçtiğimiz gün Bakanlar Kurulu’nun herhangi bir açıklama yapamamış olması da anlaşmazlık sebebiyle olmuş besbelli..

Bu da kötü puan ve güvensizlik yaratan bir noktadır.

Dilerim çok daha geç olmadan artık doğru adımlar atılır.

Dr. Çiğdem DÜRÜST