Son bir yılda meclisimiz yasama görevini sürdürdü mü?

Hayır!

Zaten memleket yasa hükmünde kararnameler ile yürütüldü.

Ve koca yıl daha geçmiş oldu!

Meclis toplanmadı bile. Demek ki meclisten umudunu kesen sadece halk değil, aynı zamanda siyasetçilerin kendisi de…

İktidarın görevini yapmadığı, yapamadığı yönünde eleştirilerimiz çok ancak bir o kadar da muhalefetin görevini ne kadar yaptığı tartışılıyor!

Dün yaşanan nisap sorunu bile görevlerine olan bağlılık ve sadakatlerinin ne kadar tutarsız olduğunu gösteriyor.

Hakikaten idealleri uğruna orada olan vekiller de kim vurduya gidiyor!

Günün sonunda ben mutlu muyuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bu sene içerisinde geçirmiş olduğu yasama yılından?

Hayır!

Kendimize yakıştırıyor muyuz?

Hayır!

Herkes, aynı gerekçeleri öne sürerek mutsuz olduğunu söylüyor.

Konuşmak dışında, sosyal medya ya da geleneksel medyayı kullanmak dışında, üyelerine ve halka ulaşmak, BM’ye, garantörlere, dünyaya sesimizi duyurmaya çalışmak için, herhangi bir şey yapan var mı?

Yok!

Tam bu noktada memnuniyetsizlik ve problemlerimiz başlıyor…Siyaset yapmanın sadece bir gösterişten ibaret olduğunu zanneden siyasilerimiz bizi bu yollarla mutlu edemediklerini fark edemiyorlar. Çünkü bizden kopmuş gidiyorlar.

Rahatlıkları, nasılsa daha iyisini yapabilecek olan yok noktasında, ki acı olan, zaten daha iyiyi yapmak için yıllardır oraya geldikleri!

Bitişe götüren bu görüntüye henüz kendilerini koyamadılar. Maalesef!

Fanatik taraftarlar henüz kendilerini güçlü hissettiriyor da sürdürülebilir bir nokta kalmadı!

15-20 yıl öncesindeki aydın ve umutlu toplum toprak ediliyor. Yerine yenisi eklenemiyor.

Hanelerimizin içinde ve ceplerimizde ciddi anlamda hissettiğimiz yokluklarımız her geçen gün büyüyor…Nasıl ki zenginlikler zenginliği çekerse yokluklarla yokluğu çekiyoruz.

Ne acıdır ki bunun farkında olduğumuz halde kılımızı kıpırdatacak ne dermanımız ne de güvenimiz kalmadı!

Bu ülkede, mecliste temsil edilmeyen siyasal partileri de göz ardı etmeyin! Onlar da aynı çaresizlik içinde elit bir yerde kendilerini görerek sadece durum saptıyor, halkı görmezden gelip gerçek üstü bir tutum ile siyaset yaptıklarını zannediyor, adeta hobicilik oynuyorlar!

Sen kılını kıpırdatmazsan, ben kılımı kıpırdatmazsam, hiç kimse doğru olanı yapmazsa günün sonunda hep birlikte tükeneceğimizi sanırım sadece ben fark etmiyorum!Herkes bunun farkındadır…Lakin herkes kendi kurtuluşunun peşine düşmüş durumda ve her kendini kurtarmaya çalışan ama topluma hizmet verdiğini iddia edenlerin saldıkları umutsuzluk ve mutsuzluk ne acıdır ki her geçen gün hareket kabiliyetimizi de üretim arzunuzu da ortadan kaldırıyor!

Zaten üretecek bir şeyimiz kaldı mı,ondan da emin değiliz açıkçası.Tarımla geçimini sağlayan insanların geçimini sağlayamadıkları, işçilikle yaşamını sürdürmeye çalışanların yurtdışından gelen üretimlerle mücadele edemedikleri, girdilerin ciddi anlamda pahalı olduğu ve insanca yaşama sınırlarında kazanç elde edebilmenin olabildiğince güçleştirdiği dönemlerden geçerken yok oluşun pençesine kurtulamayacak şekilde düştüğümüzün herkes farkında!

Şimdi kendimize sormamız gereken tek bir soru var:

Umutlu olmalı mıyız?

Elbette olmalıyız!

Kalan umutlarımızı besleyecek neyimiz var? Aslında enerjimizi toplarsak irademiz var.

Dünyanın gözü önünde yokluğu ve çaresizliği bizim kaderimiz haline dönüştürenlerin işledikleri suçlar var.Bu suçları ortadan kaldırmak için Amerika'yı yeniden keşfetmek zorunda kalmadan, dünyada yaşanan benzer yöntemleri kullanarak insanca yaşama hakkımızı hala geri alabiliriz!

Eğer sizde böyle düşünüyorsanız, o zaman nasıl harekete geçeceğimizi planlamanın zamanı geldi de geçiyor bile…

Dr. Çiğdem DÜRÜST