Birleşmiş Milletler parametrelerinden vaz geçmekten bahsediyorlar ya…

Hadi vaz geçtiğimizi hayal edelim birlikte:

Ne olur diye düşünelim:

1.Güney ile aramızdaki sınır kapıları kapatılır.

  1. Güney’de çalışan Kıbrıslı Türkler artık Güney’de çalışıp Kuzey’de yaşama şanslarını yitir. Kuzey’de yaşamak/çalışmak veya ülkeyi terketmek durumunda kalırlar.
  2. Güney’de her kademede eğitim almakta olan veya çeşitli kurslara devam etmekte olup uluslararası sertifikalar edinmeye çalışan gençlerimiz başta olmak üzere tüm insanlarımız bu haklarını artık kullanmazlar.
  3. Yeşil Hat tüzüğüne bağlı olarak sürdürülen ticari faaliyetler; bu faaliyetlere dayandırılan çalışmalar ve mesleki etkinlikler artık bunu sürdüremeyeceklerinden dünyaya açılan pencere olarak sadece Kuzey’i ve Türkiye’yi düşünmek zorunda kalırlar. Bunca yatırım, emek ve düzenleme sıfır ile çarpılarak gerilemeye maruz kalır.
  4. Güneyden günübirlik bile olsa gelen tüm turistlere veda ederiz.
  5. Kumarhaneler o yoldan gelen kumarbazları kaybederler.
  6. Avrupa Birliği kimlik ve pasaportalrımızın bizlere sağladığı ek çok imkanı kullanamaz hale gelir, belki bunu kaybetmekle karşı karşıya bırakılabiliriz. Ticaret, turizm, sağlık, eğitim için sadece uçuşlar için dahi tercih edilen güney seçeneği ortadan kalkar.
  1. Uluslararası bağlantı adı altında tek bağlantımız Türkiye Cumhuriyeti olarak kalır.
  1. Müzakereler nedeniyle Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ülkeleri ile kurulan diyaloglar ortadan kalkar.
  2. Müzakere etme gereği olmayacağından her türlü alışverişimizi Türkiye Cumhuriyeti ile yapmak durumunda kalırız.
  3. Kendi ekonomimiz, kendi sanayimiz, yeterli tarımsal ve ticari faaliyetlerimiz olmadığında kendi kendimize dahi yetememe durumumuz ortaya çıkar. Avcı toplayıcı toplum olmak imkânı da 21. yüzyıl için geç olduğundan feci bir fakirlik ve geri kalmışlığa itiliriz.
  4. Kendi eğitim sistemini geliştirebilen bir yapımız yok, kendi sağlık sistemini yapılandıran bir tecrübemiz yok, kendi sistemimizi hiçbir bacağından utarak başlatmak, geliştirmek ve ilerletmek donanımız ve pratiğimiz olmadığından çuvallamanın alasını yaşarız.
  5. Türkiye bu noktada elbette devreye girer. Ama bize sorar: Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak m yoksa yardım talep eden bir ülke olarak mı görmeliyim sizi? Ona göre de önce can sonra canan felsefesi çalışacaktır…

***

Her bişeyi geçtik. Peki uluslararası platformda temsiliyet ihtiyacımız olur mu? Ya da başka bir deyişle Cumhurbaşkanlığı makamına gerek kalır mı öylesi bir yapıda?

İç düzeni kuracağımız, adı devlet olsa da canını ciğerine takmış, kendi yağı ile ciğerini kavuracak bir “kabile” mantığına dönüşmek gerekebilir küllerimizden doğmak için…

Hazır mısınız buna?

***

Şimdi bir antlaşma yapacak toplum olarak görüldüğümüzden, Türkiye Cumhuriyeti’nin de stratejik planlarında ona sağlayan bir toprak parçasıyız. Biz müzakere ve BM parametrelerini bıraktığımız anda Türkiye için bu toprakların böyle bir değeri kalmaz. Bilakis onun için büyük bir tehdide dönüşür; onu ciddi bir sıcak/soğuş savaşın içine girmeye zorlamış oluruz. Bu savaş bizi hemen yok eder, o ise bu topraklardan çekilmek zorunda kalabilir.

O zaman biz ne yapıyoruz?

***

CTP vekili Fikri Toros’un kürsüden BM parametrelerine dönüş hususundaki çağrısını sakın yabana atmayın. O sadece bir vekil değil. Ticaret Odası’nın uluslararası kimliğinin ileriye taşınması için çaba gösteren bireylerden birisi olarak bakışı ve görüşü dikkatle dinlenmelidir. Boşuna konuşmadığı kesin!

Dr. Çiğdem DÜRÜST