Görevimiz aslında bir anlamda toplumun sorunlarını seslendirmek .

Farkındalık yaratıp sorunların çözümü konusunda yol gösterebilmek.

Tartışarakta en doğruyu bulabilmek.

En azından köşe yazarlığını amatörce yapan biri olarak kaleme aldığım makalelerimde  ben böyle düşünüyorum.

Bugün son zamanlarda toplumu rahatsız eden bir konuya değineceğim.

Gürültüye.

Otellerden diskoteklerden abartılı eksozlardan inşaat makinelerinden çıkan gürültüye değil ama.

Onlarda toplum içerisinde büyük infialler yaratıyor lakin son zamanlarda daha bir çok şikayet edilmeye başlayan bir konudan.

Camii hoparlörlerinden özellikle sabah ezanı ile çıkan gürültüye.Gürültü diyorum çünkü Beşikteki bebeği ,dinlenen yaşlı hastayı yatağından fırlatan sese gürültü denir.

Gürültü  diyorum çünkü ezanın okunmasınında bir  usulü makamı olduğunu biliyorum.

Dinini seven ve sevilmesini isteyen biri olarak avaz avaz okunan bir ezanada gürültü  derim.Bu sesi çıkaranada gürültücü.

Sesler, nereden gelirse gelsin ve ne olursa olsun.

Eğer insanlar üzerinde olumsuz etki yapıyorsa ve hoşa gitmiyorsa ve Dünya Sağlık Örgütü’nün de belirlediği

 ölçülerin üzerindeyse, bunun adına ‘’gürültü’’ derler.

Ben söylemiyorum Dünya sağlık örgütü böyle diyor.

Zaten yasamızda dini tesislerde ses yükseltici kullanımından çevreye yayılan seside gürültü olarak tanımlıyor ve bu gürültünün kontrolüne ilişkin esasların belirlenmesinde çıkarılması öngörülen tüzüklerde belirlenen gürültü seviyesi standartları esas alınır ve bunların uygulanmasını sağlamada yetkili kurum Din İşleri Dairesi Başkanlığıdır diyor.

Dünya Sağlık Örgütü 50 dB şiddetindeki süreklilik arz eden bir gürültünün sağlık sorunlarına neden olabileceğini rapor 

etmektedir.

İnsanlar için ağrı eşiği 120-130 desibelmiş.

 85 dB üzerindeki herhangi bir ses ise  işitme kaybına neden olabilir ve bu kayıp hem sesin şiddeti hem de maruz kalma süresi ile ilgili.

Gürültü konusunda yapılan bilimsel araştırmalar ses kirliliğinin neden olduğu psikolojik rahatsızlıkları şöyle sıralıyor:

Kaygı, Depresyon,Aktiflik, Pasiflik, Saldırganlık, Grup etkileşiminde sorunlar

Yardımlaşmada isteksizlik,Sinir bozukluğu,Korku,Rahatsızlık,Baş dönmesi,Tedirginlik

Yorgunluk,Zihinsel işlevlerde bozukluk

Ses kirliliğinin fizyolojik zararları ise şöyle:,Yüksek kan basıncında artma, Hızlı kalp atışı

Stress hormonlarında artma,Kalp lipidlerinde artma,Lökosit sayısında azalma,Vücut direncinde düşme,Hamilelik döneminde ölü doğum, Üreme sağlığına olumsuz etki, EEG dalgalarında patolojik değişiklikler, Adrenalin yükselmesi,Solunumun hızlanması,Kas gerilmesi yaratıyor..

Din işleri başkanlığının niyeti nedir bilmem ama bildiğim bir şey var, Ezan böyle her önüne gelen tarafından tabiri caizsse

 avaz avaz bağırarak okunmaya devam edilirse sevgi ve saygı içeren dinimiz sevgisizliğe doğru gideceğidir ve amaç dini sevdirmekse eğer; ses kirliliğine son vermesi gerekmez mi?

Ezan kulağa hoş gelmeli ve güzel sesli müezzinler okumalıdır. Namaz kılmayanlar bile huşu içinde dinlemelidirler.


Eskilerde çıplak sesle okuna ezanı dinleyen yabancılar Müslüman olurlardı. Şimdi dinleyenler kulaklarını tıkıyorlar.

Din İşleri Başkanlığı yaptığı değerlendirme sonucunda minarelerden okunan ezan sesinin daha rahat duyulabilmesi ve 

anlaşılabilir olması için 80 desibel olmasını kararlaştırmış.

Belliki çevre ile ilgili mevzuat ve uluslararası kurallara uyulmamış.

Peki gürültü kirliliği ile ilgili yasal bir mevzuat varmı.

Çevre Yasamız, ses kirliliğinin önlemesi ile ilgili maddelerle dolu.

Yasa kişilerin huzurunu ve sükununu ve/veya bedensel ve duygusal sağlığını bozacak şekilde gürültü yapmak yasaktır diyor.Gürültü için insan sağlığını düşünerek belli sınırlamalar getiriyor.

Ezan sesinin ne kadar yüksek olursa olsun insanları rahatsız etmeyeceğine, çünkü onun manevi bir ses olduğunu

 düşünebilirsiniz.

Yüksek sesin sanayiden, işyerinden, gazinolardan, diskolardan, gelirse suç olduğunu ama ezan sesinin yüksek olması ve

 insanı rahatsız edici şekilde yayınlanmasının suç kapsamında olmadığını belirten çevrelerde olabilir.

Halbuki beynimiz sesi, ses olarak algılıyor. ‘Bu ezan sesidir ben rahatsız olmayayım. Bu disko sesidir rahatsız olayım’ gibi tercih yapmıyor.

İnsan biyolojisi ses dalgalarını algılıyor ve o dalga ne kadar yüksek olursa vücuttaki tahribatı da o kadar fazla oluyor”.

 “Bu konuda hayvanlar üzerinde bir deney yapılmış. Yüksek sesle herhangi bir müziği günde 5 kere bu hayvanlara

 dinletmişler. Daha sonra deneklerin beyinlerini açıp  hücrelerini incelemişler. Özellikle hafıza merkezinde bulunan 

hücrelerin büyük bir bölümünün öldüğü görülmüş.

Sesin içeriği önemli değil, disko müziği, başka bir müzik fark etmiyor. Yüksek ses hayvanın beyin hücrelerini özellikle hafıza

 merkezini öldürebiliyorsa, bir insan için ne kadar ciddi sonuçlar açabileceği varın siz tahmin edin.

Sonuçta dinimiz, bize bedenimizi emanet etmiş. Bu konuda ayet bile var. Biz bedenlerimizi korumakla mükellefsek, ‘yüksek 

ezan sesi vücudumuzu rahatsız etmez’ gibi gayri bilimdışı bir ifade ile karar verirsek yanlış yaparız.

 Avrupa Birliği ülkelerinde yüksek ses yaymanın ciddi bir suç “Bu ülkelerde cadde de korna bile çalamazsınız 65 desibel sınırdır.

Evimizin yanındaki cami etrafında yaptırdığımız ölçümlerde 80 ile 90 desibel gibi bir sonuç aldık.

 65 ile 90 arasında 25 desibel fark var.

Camilerden yayınlanan ezan sesleri gerçekten çok yüksek daha asgari düzeyde verilmesi gerekir.

İnsanlar ezana karşı değil ezan diye makamsız okunan  rahatsız edici yüksek sese karşı.

İnsanlar dini hassasiyetlerinden dolayı korkuyorlar.

İnsanlarımızın bu konudaki hassasiyetlerine özen gösterilmeli ve dini hassasiyetler istismar edilerek insanların ruh ve beden

 sağlığını bozacak şekilde yüksek ve makamsız ezan okutulmasından vazgeçilmelidir.