Ekonomist değilim.

Siyasetçi de.

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumdan etkilenen bir vatandaş olarak, hiç olmazsa kahve kültürü kıvamında bir ekonomik değerlendirme yapma özgürlüğümü de kullanmak isterim.

Son sözü baştan yazayım.

KKTC, kendi ekonomisini o ya da bu şekilde kendi kendine çevirme kabiliyetine sahiptir.

Sorun parasızlıkta değil, mevcudu doğru değerlendirememekte yatıyor.

Gerek Türkiye’den gelecek paraya endeksli siyaset yapanlar olsun, gerekse ‘’istemeyük’’ diyenler olsun, hepsinin özünde, bir yerlerin güdümünde olmak yatıyor kanımca.

Güdüm demişken, belki de güdümlü ekonominin aslan payını, hepimizin çok iyi bildiği statiko dediğimiz unsur alıyor aslında.

Adeta, alışmış kudurmuştan beterdir mantığıyla özdeş bir hareket tarzları var üstelik.

Peki bu statikonun kurduğu temel sistemin adı nedir?

Kamu-özel birlikteliği!

Evet değerli okurlar,

Bu ülkenin insanlarının iki yakalarını bir araya getirememelerinin temel sebebi, tanınmamışlık, uygulanan ambargolar, Türkiye’den bir türlü gelemeyen para gibi nedenler değil, kamu ve özelin arap saçına dönüştürdüğü ekonomik kurgudur!

Bu kurgu, ne yazık ki sadece mevcut statikonun beslenmesine hizmet ediyor.

Devlete yer etmiş unsurlar, özeli de öyle bir ekonomik ablukaya almış ki, özeldeki çarkın dönmesi için, yine devletteki kapılarını çalmak zorunda kalıyorsunuz. Diğer taraftan da, devletteki işleri halledebilmek için yine aynı unsurların özeldeki kapılarına koşmak zorunda kalıyorsunuz.

Kamu ile özel birbirine girince neler oluyor bir bakalım:

Kamunun ‘’devlet’’ gücü, özelde asimetrik kullanılıyor.

Kamunun geliştirilmesi özelin işine gelmeyeceği için, kamu adeta bile bile atıl bırakılıyor ve bu sayede özele yönlendirmeler sağlanıyor.

Özelde bir sorun yaşandığında, kamu gücü devreye sokuluyor ve sorun leyhte halledilebiliyor.

Kamunun bu asimetrik imtiyazlı konumu, siyasiler tarafından oy avcılığında da yem olarak kullanılıyor. Kadrolar, hizmet alımları, görevlendirmeler havada uçuşuyor!

Özeldeki rakipler, kamunun gizli desteğini alanlar karşısında fazla dayanamıyor. Bu durum, ihalelerde ayyuka çıkıyor.

Kredilerin geri ödemesi, kamu ilişkili olanlarda keyfe-keder bırakılmış iken, özeldeki krediler adeta ocaklar söndürüyor.

Üzülerek belirtmeliyim ki, bundan nasibini alan hukuk sisteminin terazisinin hassas ayarı da, kamudakini (aslında kamudaki yolsuzluk yapanı) koruma refleksi ile bozulabiliyor.

Aynı işin halledilme hızı bile, kamu-özel birlikteliği ya da sadece özelde olma özelliğine göre değişebiliyor. Kazanan hep kamu-özel birlikteliği oluyor.

Özetle, ortadaki para, kamudaki sol elinden özeldeki sağ eline pas atılırken, özelde terinin son damlasına kadar çalışan emekçi, ortada sıçana dönüyor adeta!

Peki, ekonomiyi rahatlatmak, sistemi düzeltebilmek adına hangi kritik hamle yapılmalıdır?

Hazıra dağların dayanmayacağı bilinmelidir.

Bir ayağı solcu ve emekçi, diğer ayağı sağcı ve helalci geçinen, kamu-özel tabanlı statikonun sonu, o ya da bu şekilde getirilmelidir.

Kamu ve özeli birbirinden ayırmak amacıyla vurulacak cesur neşter, bazılarının canını yaksa da, ülkeyi zehirleyen ‘’iç sömürü’’ irininin de akmasını sağlayacaktır.

Bu irin akmadan, adeta gangren haline gelmiş ülke ekonomisine oksijen göndermek, işler bir sistem tesis etmek mümkün olmayacaktır.

Kamunun bütçesi kamuya kalırsa, özel de kendi bütçesini çevirme hakkını eline alabilirse, ortalıkta hesapsız dönen, israf edilen, devletten kaçırılan paralar da gerçek yerlerine dönecektir.

İşte o zaman, bu ülke, gerçekten kendi kendine yeter hale gelecektir.

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899