Bir epidemiyolojik rapor ki ne siz sorun ne biz söyleyelim…

Nüfusun bilinmediği, meslek dalları dağılımının net olmadığı, hiç kimsenin gelirinin ölçülemediği bir memleketteyiz. Burası meslek dalları dağılımının bile yapılmadığı bir ülke deyip geçmeyin. Ülkede ihtiyaç duyulan iş kollarına göre Millî Eğitim Bakanlığı ile paydaş olurdu Maliye ve Çalışma Bakanlıkları eğer kayda değer bir ölçümleme yapılabilmiş olsaydı. Sonuçta raporun objektif olup olmadığı, hatta doğru mu yanlışlıklar var mı sorunsalında netleşemeyeceğimiz bir rapor yayınlandı.

Anlayacağınız, “bizim de bir raporumuz olsun da yapmadıydık olmasın” der gibi mi olmuş ne?

Adeta bilinen meslek kolları yerine, ele geçen bulgular ve beyana dayalı söylemler üzerinden sayım yapıldığı ve dayanağı net olmayan bu raporda, mesela Güney’de çalışan kişilerin meslek ayrımı yapılmaksızın etiketlendikleri görülüyor.

Üslerde, BM veya AB ofislerinde çalışanların bulaşa yakalanıp yakalanmadığı hususunda ayrıntılı bir gösterge olmaksızın sadece güney çalışanı şeklinde bir etiketleme ile toplum hassasiyetinin tırmandırılma ihtimalini tetikleyecek bir bulgu sunuluyor.

Ev kadını dediğin, sadece ev kadını olmayıp, meslek belirtmeyen, kaçak çalışıp çalışmadığı tespit edilemeyen, yaş aralığı belirtilmemiş pek çok değişik kitleyi içinde barındırabilecek bir kesim olduğu bilinmez gibidavranılarak açıklanmış oluyor.

Bu noktada bulaştan korumak için eve kapatılmanın da saçma ve daha tehlikeli olabileceği görüşlerini de akıllara getiriyor.

Kumarhane sektöründe çalışanlarla ilgili bir ayrım da yapılmamış olması o sektörde çalışanlardan hangi alanda görevli olduğu belirtilmemiş olanların belki de otellerin muhasebeden temizliğe, güvenlikten santrale kadar her alanı içinde barındırdığı anlaşılabiliyor.

Dahası toplam sayının bulunmadığı,hangi tarih aralığını kapsadığı da net bir şekilde söylemlerde yer bulmamış ancak özellikle araştırılması halinde saptanabilecek şekilde şaibeye açık belirlenmiş olması ayrıca ilginç.

Tüm bunları kurulda yer alan akademik kimliklerden değil, sanki bilinçli olarak soru işaretlerine dikkat çekilmemesi istenirmiş gibi şekillendirilmiş olması dikkat çekici.

Özetle acemiliğin resmi bir şekilde belgelendiği bir çalışma olmuş. İlk anda sanki böyle değilmiş gibi görünse de hassasiyetle incelenerek başka ülkelerinki ile kıyaslanınca pek çok anomaliyi barındırdığı anlaşılıyor. Dahası ülke dinamiklerimizi ne kadar yavan, eksik olduğunun bir kez daha akıllara gelmesine yardımcı olan bu durum keşke daha titizlikle ele alınarak eksikliklerimizin ve bazı aksaklıkların ne olduğu da açıklanarak açıklanmış olsaydı.

Şimdilerde artık en azından bu rapora göre sorgulamayacak olursak:

Kaç kişi kasapta, markette, butikte sosyal güvenlik ağına gerçek mesleği veya iş tanımı ile kayıtlı olmayıp hatta kayıtsız olup işsiz veya ev kadını ya da öğrenci olarak tanımlandığını bulmak.

Bizim kendi eksik, hatalı, yolunda gitmeyen işlerimizin, sisteme bağlanmamış ve çeşitli çevrelerin işine geliyor diye şüpheye mahal bırakacak şekildeki çalışmalarımızla ilgili duvarlara ilk toslayışımız olmadığından sanki her şey normalmiş gibi görünüyor olabilir.

Yine de kanmayın ve sorgulayın demek lazım. Çünkü bu husustaki eksiklik öyle bir eksiklik ki su, maya, tuz var ama un yok ve biz ekmek yaptık diyoruz gibi olur.

Şimdi bu bakışla elinizdeki epidemiyoloji raporuna bir daha bakar mısınız?

Dr. Çiğdem DÜRÜST