Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin, 7 Mayıs 2013 tarihli kararında, 13 Kıbrıslı Rum kayıp kişinin ailesinin Türkiye aleyhindeki başvurularını kesin olarak reddettiği haber verildi.

Bunların, 13 farklı kayıp yakınının başvurusundan ibaret olduğunu yazan Simerini gazetesi, bu kişilerin kemiklerinin tespit edildiğini ve kalıntılara DNA metoduyla kimlik tespiti yapıldığını kaydetti.

Bahse konu başvuruların, 2010 yılı ve sonrasından itibaren yapıldığını belirten gazete, başvuruların, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlaline ilişkin olarak, Türkiye’nin mahkûm edilmesini istediğini anlattı.

Başvuruların toplu olarak değil, ayrı ayrı yapılmasına rağmen, AİHM’nin 13 başvuru için de karar verdiğini ve Türkiye’yi haklı çıkardığını kaydeden gazete, AİHM’nin, verdiği kararın kesin olduğunu ve bu davaların temyiz aracılığıyla yeniden incelenmesine müsaadesi olmadığını vurguladığını ekledi.

AİHM’nin kararının kısa olduğunu yazan gazete, kararın üç noktaya dayandığını anlattı;

“1- Türkiye’nin mahkûm edilmesinin talep edildiği ihlallerin, yapılan başvurular temelinde, 1974 yılında meydana geldiğine işaret ediliyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin İnsan Hakları Konseyine 1987 yılında dahil olduğu vurgulanıyor. Dolayısıyla kararda, davaların tarihsel olarak AİHM’nin yargılama yetkisinin dışında olduğu ifade ediliyor.

2- 1990’lı yılların başında sunulan “Varnava ve diğerleri” davasına gönderme yapılıyor ve 1990 yılından yukarıda bahsedilen davaların kayda geçirildiği 2010 yılına kadar 15 yıldan fazla zaman geçtiğine vurgu yapılıyor. Kayıp yakınlarının, davalarında herhangi bir ilerleme yaşanmadığı andan itibaren, bunların vadesinin geçmiş olduğunu anlamış olması gerektiği belirtiliyor. İnsan Hakları Sözleşmesinin 35.1’inci maddesine de değinilirken, bu maddenin, herhangi bir davanın, dava konusu olan olayların tarihinden itibaren, 6 ay içerisinde AİHM’e kaydedilmesi gerektiğini öngörmekte olduğu belirtiliyor.

3- AİHM, Türkiye’nin, kalıntılarına DNA metoduyla kimlik tespiti yapılmış olan kişilerin ölümüne neden olan koşullarla ilgili araştırmalarının 2010 yılında başladığına ve hala daha gelişme aşamasında olduğunu vurgu yapıyor. Dolayısıyla yargıçlar, bunun hakkında yorum yapmanın henüz erken olduğunu ifade ediyor.”

AİHM kararının kesinliğine rağmen, son noktanın, Türkiye’nin araştırmasını tamamlamasının akabinde, başvuru sahiplerinin yeni başvuru yapması açısından muhtemelen küçük bir fırsat penceresi açmakta olduğunu kaydeden gazete, kayıp yakınlarının yaklaşık bir yıl önce KKTC’de ifade vermeye çağrılmalarının da bu çerçeveye dahil olduğunu ekledi. 
Editör: TE Bilisim