Gökay Ziba. Geçitkale’de yaşıyor.

Tam iki yıldır, 47 yaşındaki biricik oğlunun yanı başında. Ona anneliğin yanında, bakıcılık, hemşirelik, fizyoterapistlik, psikologluk, aşçılık, hizmetçilik hatta ve hatta doktorluk bile yapıyor.

Tam iki yıl önce geçirilen zatürrenin ardından solunumun durması sonucu beyni oksijensiz kalan, evli, çocuklu, hayatının en verimli yıllarını yaşayan, kamu görevlisi Hüseyin Ziba’nın annesi! Tam kırk yıl önce Hüseyin’e neler yaptıysa, kırk yıl sonra da aynısını yapıyor.

Bu sefer yeni doğan bebeği olarak değil, ‘’benim hayatım’’ olarak tanımladığı, yatağa bağımlı bir hasta olarak…

Gece de oğlunun başında, gündüz de. Belki bir tepki verir de kaçırırım diye, geceler boyunca başında tuttuğu nöbetler onu hiç yıldırmamış, yormamış. Hüseyin’in bakışlarından, çıkardığı seslerden, kol-bacak hareketlerinden, ne demek istediğini hemen anlıyor. Biricik oğluna değil hayatını adamak, benliğini adeta onun içinde ‘’eritmiş’’ bir anne…

Yorgun ama bedeni de diri, zihni de. Oğlunun hastalığı ve tedavileri sürecinde yaşadıkları ile ilgili konuları pek fazla açmasa da, hatırladıkça kızgınlığı gözlerinden, laf aralarında kaçırmaya çalıştığı kelimelerinden anlaşılıyor. Acilde yaşadıkları kabusu, üniversite hastanesine sevk sürecini, hepsini hatırlıyor ama susuyor. Sadece aspiratörü ve tekerlekli sandalyeyi devletin verdiğini, uzun aylardan sonra mamasının da temin edilmeye başlandığını, diğer sarf malzemelerini, ilaçları, fizyoterapi masraflarının hepsini kendi olanakları ile karşılamaya çalıştıklarını anlatıyor. Oğlunun hastalığının getirdiği maddi ve manevi yükün ötesinde, devletin, sağlık ve sosyal sorumluluk adına, yanında ne kadar olduğunu içten içe sorguluyor.

Ama her şeye rağmen, hanımefendi biri, her şeye rağmen gülümseyebiliyor. Tüm çabası, ‘’hayatım’’ dediği oğlunun iyiliği. Ne kadar iyi olabilirse o kadar ‘’iyiliği’’ !

Geçitkale Belediyesi, bu yıl, ‘’Yılın Annesi’’ seçmiş onu. Hüseyin Ziba. ‘’Yılın Annesi’’nin oğlu. Ağrıları oluyor, ifade edemiyor, sadece bağırıyor, yılın annesi yanında! Acıkıyor, yılın annesi besliyor. Ağlıyor, yılın annesi teskin ediyor Bezi kirleniyor, yılın annesi temizliyor. Sağa sola bacaklarını vuruyor, yılın annesi koruyor. İlaç saati geliyor, yılın annesi veriyor. Temizlik, bakım zamanı geliyor, yılın annesi temizliyor, bakımını yapıyor. Kalan zamanlarda ise yılın annesi, ‘’hayatının’’ başından hiç ayrılmıyor… Bir Hüseyin, bir de annesi… Sadece bilenler biliyor, dört duvar arasında çektiklerini… Bir de Allah…

Geçitkale Belediyesi’nin jesti de kesinlikle kayda değer, örnek bir davranış. Ama hepsi bu kadar! Bu ülkede böylesine dört duvarlar, ‘’Sosyal Devlet’’in tahmin ve hayal ettiğinden çok daha fazla! Hüseyin gibiler de, annesi gibiler de çok fazla! Hele bir de yaşlılarımızı da işin içerisine katarsak, ‘’Sosyal Devlet’’imiz, bu yükün altında sadece ‘’ezilir’’. Dört duvarlar sessiz, içindekiler çaresiz. Bakım hastalarımızın, yaşlılarımızın çoğu, Hüseyin gibi ‘’şanslı’’ değil. Onların çoğunun ‘’Yılın Anne’’leri yok, ‘’ithal bakıcıları’’ var! Ne kadar bakarlarsa, o kadar var. Sosyal devletin baktığı kadar bakanlar var hepsinin yanı başlarında…

Ölüme giden kestirme yolların buluştuğu, dört duvar aralarında…

Hayat pahalılığından gelen ‘’fazla’’ paraları ‘’bağışlayın’’ sosyal devlet olarak! Hatta umutlar dağıtmaya devam edin, ‘’çalışır yaparız’’’ deyin sosyal devlet olarak! Hastalara bile haklarının veril(e)mediği sistemlerin vampirleri olan ‘’sözde sağlıkçı’’ statikolara karşı ‘’çomaklarınızı sokmaya’’ devam edin sosyal devlet olarak!

Açacağınız üniversiteden mezun olacak herkese ‘’lider olma’’ garantisi verin sosyal devlet olarak! Olmadı, Euro’ya geçişle halledin tüm sorunları, sosyal devlet olarak! Ama sorarım size, sosyal devletin icraat makamındakiler olarak, ne verebileceksiniz

Yılın Annesi Gökay Ziba’ya, Hüseyin’e?

Sayılarını bile bilmediğiniz Hüseyin gibi, dört duvar arasında seslerini bile duyurmaktan aciz, yüzlerce hastamıza, bakıma muhtaç yaşlımıza?

Bağışlayın ama….yok yok… ‘’bağış’’lamayın… dua edin de, ’’onlar’’ sizi ‘’bağışlasın’’!

H. İlker İpekdal