Devletin bu krizde dört ayağı da sağlamda tutması gerekiyordu.

İlki: COVID-19 testi.

İkincisi: COVID-19 vakalarının klinik durumlarına göre organizasyonu.

Üçüncüsü: Bulaş riskinin azaltılmasına yönelik önlemler.

Dördüncüsü: Devletin ve halkımızın ekonomik güvenliği.

İlki;

Testler konusunda ilk vakadan itibaren hata yapıldı.

Kime test yapılacağı konusunda bilim temelli organize olunmadan, birkaç kişinin inisiyatifine göre testler yapıldı. İlk vakadan bu yana yapılan test sayısı da bunu doğruluyor.

Testlerin (kastım PCR) hangi cihazda veya cihazlarda yapılabileceği konusu netlik kazanmadı. Üzerinde hala ciddi bir sansür var!

Kitlerin temini konusunda da aynı durum söz konusu.

İş adamı Sayın Halil Falyalı’nın, tamamen iyi niyetle yola çıkarak devlete yaptığı bağışı adeta boğazında düğümlediler!

Cumhurbaşkanı’mız Sayın Mustafa Akıncı, örtülü ödeneği açtı.

Test kitleri için 500 bin TL civarında para toplandı ve toplanmaya da devam ediliyor.

Sağlık fonundaki paralar kuzu gibi yatıyor.

Koronavirüs ülkemizde yayılırken, doktorlar tarafından test yapılmak üzere gönderilen vakalar, test yapılmadan hala geri gönderiliyor.

Milletvekili Sayın Jale Refik Rogers: ‘’Binlerce testimiz var, halkımız rahat olsun.’’ diye açıklama yapıyor.

Bir tarafta, test kiti bağışlayanlar, diğer tarafta var olan paraların neden kullanılamadığı, diğer taraftan da binlerce kitimizin (şüpheli) varlığı!

Özetle, masanın bir ayağı kırılmak üzere.

(Bu test konusunun bilinmeyen yönlerini süreç içerisinde sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.)

İkincisi;

COVID-19 vakalarının klinik durumlarına göre organizasyonu konusu.

İzolasyon ve karantina otellerinin personeline hiçbir eğitim verilmedi. Oradaki bireyler, devletin birinci ağzı ile bilgilendirilmedi. Neler yapılması gerektiği hiçbirine söylenmedi.

Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin neden karantina hastanesi olarak seçildiği konusuna, Sağlık Bakanı Sayın Dr. Ali Pilli tarafından tatmin edici bir açıklama getirilemedi!

Hastalar özel hastanelere yönlendirildi, per perişan durumdalar!

Devlet batarken, batmamak için devlete yaslanan özel hastaneler var!

Devlet hastanesinin tomografisi hem COVID-19 şüpheli ve tanılı hem de diğer hastalar için kullanıldı!

Solunum cihazı, oksijen kondansatörü konuları havada asılı kaldı.

Ateş ve öksürük poliklinikleri verimli çalıştırılamıyor. Belki de buralarda hastalık yayılıyor.

Halkımıza verilen telefonlar arandığında, büyük bölümü hayal kırıklığına uğruyor.

Bırakın bu numaralara halkımızın ulaşabilmesini, arayan doktor bile derdini zor anlatıyor!

Bazı ilaçlar, uyanık bir avuç doktorlar tarafından stoklandı. Konu bir günde kapatıldı. Sözüm ona, Sağlık Bakanlığı soruşturma başlattı ama konuyu bilenlerle yaptığım görüşmelerde, herkes dört maymunu oynuyor.

COVID-19 tanılı ve şüpheli hasta ve bireylerin tıbbi atıklarına ne olduğu konusunda açıklama yapmaya cesaret eden bile yok!

Doktorlar arasında organizasyon sıkıntısı ve fikir ayrılıkları, çatışma noktasına gelebilecek boyutta gerginliğe kadar gidiyor!

Özetle, bu kritik ayak da gün geçtikçe çatlıyor…

Üçüncüsü;

O kadar çok ‘’evde kal’’ denildi ki, konuşmayı söken bebek de neredeyse ilk bunu diyecek!

Eve kalınsa da, eve getiriliyor belki de virüs.

Marketlerde hala bulaş riski çok yüksek.

Siyasiler orada burada.

Sağlık çalışanları tüm dünyada hem risk altında hem de potansiyel bulaştırıcı.

Bireysel gayretleri tenzih edersek, devletin karantina usülleri tamamen kapalı kutu.

Eczacılar Allah’a emanet. Belki de bazıları şu an bulaştırıyor.

Sokaklarda dolaşan bilinçsizler ise her ülkenin sorunu.

Bu ayak, ağır aksak ilerliyor…

Dördüncüsü:

Ekonomi ayağı çoktan kırıldı.

Açıklanan paketle dağ fare doğurdu.

Buna Başbakan’ımızın eşleri de ya isyan etti ya da durumu kurtarmaya çalıştı.

Cumhuriyet Meclisi’ne girdiğinde ya da bir yere Bakan, müsteşar, müdür olduğunda eskiden herkes ‘’dört ayak’’ üzerine düştüğünden bahseder, göbeklerini okşarlardı.

Şimdiki krizde, ülkenin üzerinde durduğu dört ayağın dördü de, bu kişiler yüzünden kırılmak üzere.

Nisan ayı Kıbrıs’ın en güzel ayı idi oysa ki.

Ancak görünen odur ki, bu gidişle Nisan ayı KKTC’nin en karanlık ayı olacak!

Sonrasında da yıkılan devlet olacak, altında herkes kalacak!

Sayın Sibel Siber’in son çağrısına, Sayın Tufan Erhürman’ın önerilerine kulak verilmeli!

Bir kişi değil, herkes kahraman olmalı!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899