Takvim yaprakları 20 Temmuz 2019 tarihini gösteriyordu…

Başbakan Ersin Tatar ve Türkiye Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay birlikte imzaladılar!

Ertesi günkü gazete manşetleri şöyleydi;

“750 Milyon TL’lik kaynak serbest bırakıldı…”

Hepimizin hoşuna gitmişti bu haber!

Yüreğimize su serpilmişti çünkü…

En çok da hükümet sevindi, çünkü biz Türkiye ile iyi geçinmesini biliyoruz demişti!

Bunu defalarca söylediler çünkü muhalefetteyken…

4’lü koalisyon gitsin!

Biz gelince Ankara ile ilişkiler normale dönecek diye…

O hükümet gitti, bu hükümet geldi!

Protokol de imzalandı…

Aradan tam 2 ay geçti!

Geçti ama kuruş gelmedi ülkeye…

Çünkü kaynak serbest bırakılmamıştı!

Şu anki durum dilenci haline düştüğümüzdür…

Her zamanki gibi el açan, para dilenen bir ülke ve yöneticileri!

İyi de niye bu para bir türlü KKTC’ye aktarılmıyor…

Bu konuda iki görüş var!

Kimi diyor ki Türkiye’de de para yok, zor günlerden geçiyor…

Hatta Kasım ayından itibaren Türkiye’yi daha da zor günler beklediğini iddia edenler var!

Bize çok normal gelmiyor bu görüş…

Bu para ananın çerez parası bile değil ki!

Zorda da olsa ne yapar ne eder bulur buluşturur ve gönderir…

İkinci görüş daha mantıklı geliyor bize!

Mantıklı ama aynı zamanda yanlış…

Burada yasalar geçsinmiş, para ardından gelir diyenler epey çoğunlukta!

Yani işler artık eskisi gibi yürümüyor…

Eskiden imzalar atılır ve kaynak hiç gecikmeden aktarılırdı hazineye!

Ama biz de protokol şartlarına hiçbir zaman uyulmadı…

Deyim yerindeyse imzamızın ardında durmadık!

Sırf para gelsin diye gülümseyerek imzayı koyduk ama…

Ne yasaları hayata geçirdik ne de verdiğimiz sözleri tuttuk!

Hal böyle olunca da şimdi Ankara bizden altına attığımız imzanın gereklerini yetine getirmeyi bekliyor…

Mantıklı ama!

Doğru değil işte…

Dilenciden beter bir durumdur bu!

Geçmişteki yanlışların bedelini şimdiki hükümet ve tabi ki vatandaş ödüyor…

Hazır Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu buradayken…

Var mı bir babayiğit acaba bugün yapılacak olan görüşmelerde kendisine sorsun!

İmzaladık da ne oldu diye…

Tamam, Çavuşoğlu ‘bu işler beni aşar’ diyebilir ama!

Bu sorunun artık birilerine sorulması gerek, zaman geldi de geçti bile…

2018 Ekim ayından itibaren bu ülkeye Türkiye’den kaynak aktarılmıyor!

Siz bilir misiniz ki en azından bize her gün telefonlar geliyor, alacaklı insanlar ellerinde GKK’ya kestikleri faturaları gösteriyor…

Bunları ödenmeden nasıl bir daha iş yapalım diye soruyorlar!

Haksızlar mı?

Allahtan bu ülkede GKK’ya karşı müthiş bir saygı ve sevgi seli var…

İsteseler giderler gazetelere bunları çarşaf çarşaf yayınlatırlar, günlerce manşetlerde işlenir!

Sabrediyorlar işte…

Ama nereye kadar!

Sadece onlar mı?

Başta müteahhitler olmak üzere kaynağın aktarılmaması nedeniyle inim inim inliyorlar…

Herkesin gözü bu para çünkü!

Tamam Türkiye’deki seçimler ve ardından sistem değişikliği falan…

İşte imzayı da attık iki ay önce!

Muhatabımız da belli bu konuda…

Bir ceza mı yoksa bu!

Dilenci duruma düşürülmemiz yoksa çok mu hoşlarına gidiyor…

Bunu kaleme alırken içimiz cız eder ama!

İnsanın aklına da başka bir şey gelmiyor…

Onun için bizim yönetime çağrımızdır…

Bugünkü ziyaretlerde Çavuşoğlu’nun kulağına fısıldayıverin!

Sonra niye korkacaksınız ki…

Her iki taraf da protokole 20 Temmuz tarihinde imzasını atmadı mı?

Bu imzadan sonra kaynak akışı serbest bırakıldı diye manşetler atılmadı mı?

Tamam Çavuşoğlu’nun bu konuda yetkisi olmayabilir ama…

En azından bir telefon ederek dilenci haline düştüğümüzü yukarıya bildirir ve bizi bu durumdan kurtarabilir!

Yoksa dilenci rolünde olmak hoşunuza mı gidiyor…

MERAKLI KÖŞE?

İsmi niye açıklanmıyor?

Kıbrıs Gazetesi yazarlarından Can Sarvan…

Solcu bir bakan deyip kenara çekildi!

VİP’den bir iş insanı için para geçirmiş hem de iki kere…

Bakanlığı döneminde!

Böyle iddialı haberleri bizde çok severiz ama…

İddia o kadar büyük ki!

Ne yenilir ne yutulur cinsten…

Bu eğer gerçekse son yılların en büyük gazetecilik olayının da altına imza atmış olur!

Ama isim yok işte…

Şimdi herkes Zeki Çeler’i hedef tahtası yaptı bu konuda!

İsimsiz yazıya yine isimsiz yorumlar yapılıyor…

Dün Zeki Çeler ile konuştuk konuyu!

Gayet rahattı…

Aynen şunu söyledi;

Sıkıysa ismimi de yazsın!

Haksız mı yani…

Niye korkuyorlar?

Ana yazıda da kaleme aldık…

Çünkü şu anda Kıbrıs Türkü tam manasıyla dilenci durumuna düşmüştür!

Daha da ötesi düşürülmüştür…

İki ülke arasındaki protokol 20 Temmuz’da imzalandığı halde kaynak akışının başlamaması ülkede büyük sıkıntılar yaratıyordu şimdi içinden çıkılamaz bir hal aldı!

Onun içindir sorun diyoruz…

Şu anda ülkede ziyaretlerde bulunan Mevlüt Çavuşoğlu’na ezilmeden büzülmeden sorun!

Bu para niye gelmiyor diye…

Zira korkunun ecele faydayı yok ki!

Hasta kim?

Geçen hafta boyunca Kolan Hastanesi aleyhinde yayınlar yapılıyor…

Haberde de bir hasta yakınının şikayetçi olduğu iddia ediliyor!

Yapmayın Allah aşkına…

Niye hasta yakını diye işi geçiştiriyorsunuz ki!

Zaten konu hastanın kim olduğu hastane kayıtlarında da var…

Siz de açıklayın kamuoyu bilsin!

Bilsin ki bu ismi açıklamak da bize düşmesin…

İnanın kendimizi zor tutuyoruz bu konuda!

MESAJ KUTUSU

Sayın Ersin TATAR, Hükümetin para aradığı bugünlerde tapu dairelerindeki devir işlemlerinde arsa ve arazi fiyatlarının neredeyse dörtte bir fiyatının baz alınması devletin alması gereken vergilerin dörtte birini almasına sebep oluyor diye ihbarlar çoğalmaya başladı. Konuyu mercek altına almanızı bekliyoruz.

Sayın Kudret ÖZERSAY, Hükümetin sizin kanadınıza bağlı İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanlığına bağlı tapu dairelerini biraz daha özenle incelemenizi tavsiye ederiz. Zira oralardan çok da hoş kokular gelmiyor biliniz istedik. Birileri bu konular üstüne fazla eğilmeye başladı, onlar duyurmaya başlamadan önlem alırsanız dairenin itibarı da korunmuş olur.

Sayın Erdal ÖZCENK, DAÜ Rektörlüğü, Diş hekimliği ile ilgili YÖDAK'ın almış olduğu soruşturma kararı sonrası YÖDAK’tan önemli bir ismin eşinin Tıp Fakültesi Dekanlığına önermeye hazırlanıldığını duyduk…. Böylesi bir karar kamuoyuna nasıl açıklanır biz bilemedik. Siz biliyorsanız bize de söyleyiniz!...

Sayın Meryem ÖZKUNT, uzun bir süredir gazetelerin ilk sayfalarının BRTK'ye dijital olarak ulaşmasında kullanılan yöntemi değiştirmek istemeniz biraz garip olsa da gazete genel yayın yönetmenlerine memurunuz gibi "Gereğinin yerine getirilmesi" ibareli mail göndermeniz çok tepki gördü. Uyarma ihtiyacı hissettik!

Sayın Ersan SANER, Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda sürpriz ismin sizin olduğu ortaya çıktığına göre bu konuda siyasi kulislere başlayın deriz! Zira diğer aday adayları bu konuda epey yol kat ettikleri için gerilerde kalmanıza gönlümüz razı olmaz…

Sayın İsmet AKİM, yıllar önceki jeneratör alımları konusunda ve tabi ki dönen dolapları deşifre eden açıklamanız sonrası niye bunları yıllar sonra açıkladı diye sorularınız gelmeye başladı! Şu ihale için araya girenleri de bir açıklasınız da ortalık yerle bir olsa fena mı olurdu yani!

Sayın Serhat KOTAK, İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığına atanma konunuz UBP’ye takıldı diye duyduk. Zira şimdi de başka bir isim bir kez daha gündeme geldi haberiniz olsun istedik! Bu görevi eğer gerçekten çok istiyorsanız fazlasıyla bastırmanız gerekiyor bilesiniz!

Sayın Hüseyin GÜLTEKİN, Lefkoşa Kaymakamı olarak kentin göbeğindeki hurma ağacına kesme izni vermeniz kamuoyunda epey tepkiyle karşılandı! Bu arada gerekçelerinizi de ortaya koyarsanız belki bir nebze olsun anlayışla karşılanabilir değil mi? Nedense bizim ülkede biraz da toplumsal tepki ansızın icraatların önüne geçebiliyor…

Sayın Ayşegül Baybars KADRİ, yıllardır sürüncemede olan adaya girişlerin bundan böyle sıkı denetime tabu tutulacak olması kamuoyunda beğeniyle karşılandı ve aynı zamanda büyük destek gördü! Yetkililer doğru icraat yaptıklarında da vatandaş desteğini esirgemiyor, hadi bakalım kolay gelsin…

Sayın Cem EMRE, BRT’deki terfi ve atama konusunda herkes konuştu ama siz sessiz kalmayı yeğlediniz! Burada söz hakkınız doğuyor, kamuoyu işin gerçeğini sizin ağzınızdan dinlemek istiyor, hatırlatalım dedik!