Bazılarının gözünü o kadar çok para bürümüş ki…

İnsan akıl tutulması yaşıyor!

İnsanlık çoktan unutulmuş gitmiş…

Maneviyat bitmiş, maddiyat her şeyin önüne geçmiş!

Günümüzde tek amaç para kazanmak…

Yetinmeyin daha fazla kazanmak!

Bunlar kefenin cebinin olmadığı bilmeyenler olsa gerek…

Öbür tarafa götürmek için bir formülleri var mı bilemiyoruz ama!

Duyunca biz insan olarak insanlığımızdan utanıyoruz…

Elimizden hiçbir şey gelmese de!

Adam yıllarca devlette hekimlik yapmış…

En üst makama kadar da gelmiş!

Devlette görevini yaparken kendi kliniğini de ihmal etmemiş…

Koca bir hastane kurmuş!

Öğleye kadar devlette sonra özelde…

Doğal olarak iyi para kazanıyor!

Deyim yerindeyse resmen para basıyor…

Ama gözü doymuyor işte!

Bunların gözünü Allah bile doyuramaz…

Genç kadın gitmiş kliniğine anlaşmış, doğuruncaya kadar o hekime gidecek…

Rutin kontroller meselesi yani doğal olarak!

Doğuma çok değil birkaç ay var sadece…

Hekim sormuş;

“Doğumu nerede yapacaksın” diye!

Devle hastanesinde yapacağını söylemiş…

Adamın kaşları çatılmış ansızın!

Niye bizde değil de devlette diye azarlamış genç kadını…

“Maddi imkanımız ona göredir” diye cevaplamış!

Hekim daha da hiddetlenmiş…

“Doğum yoksa muayene de yok” demiş!

Elbette bir kısım hekimimizi bir yana koyuyoruz…

İşini layıkıyla, özveriyle yapanlar çok!

Parayı öncelik olarak görmeyenler yani…

Ama ya diğerleri!

Akılları fikirleri para kazanmakta…

Yıllardır hem devlette hem özelde çalışmışlar ciddi bir servet yapmışlar ama!

Belli ki yetmemiş ki…

Kendi servet yaparken dar gelirli ailelerin nasıl geçindiğinden de haberleri yok bunlar gibilerinin!

Kendi günlük kazançları kadar aylığı bile zor kazananların hayatlarını nasıl idame ettirdiklerini bilmiyorlar çünkü…

Elbette bu tür olaylar için yapacak çok bir şeyimiz yok ama!

İçimizi buraya dökmek bile bir nebze rahatlatıyor işte…

Sosyal Medya Hükümeti oldular!

Kusura bakmasınlar da…

Hem Başbakan hem de yardımcısının basın açıklamalarını sadece sosyal medyada yapmaları hem absürt hem de ciddiyetsizlik oluyor!

Örneğin dün;

Hem Rumların akaryakıt boykotu hem de sınır kapıları konusundaki açıklamalarıyla ilgili görüşlerini biz resmi açıklama olarak beklerdik!

Onlar her zaman ki gibi görüşlerini sosyal medyadan paylaşmayı yeğlediler…

Sanki de yanlarında tek bir tane basıncı arkadaş yokmuş gibi!

Hadi ciddiyetsizliği bir yana bırakalım;

Bu açıklamalar sosyal medyadan yapılınca devletin arşivlerine de girmiyor!

Ayrıca yanlarındaki basın çalışanlarına da haksızlık ediyorlar…

Onun için sosyal medya hükümeti dediğimizde de alınmasınlar yani!

Bu arada bazı bakan arkadaşları da bir yana koyuyoruz tabi ki…

Hükümeti bozarsanız sadece göbek atarlar!

Kudret hoca bu hükümetin kötü polisi rolünü üstlenmiş gözüküyor…

Diğer üç ortak daha ılımlı görüşler belirtirken hoca daha haşin bir duruş gösteriyor!

Çünkü o da biliyor ki seçimlerden önce verdikleri iddialı sözler var…

Son olarak yine tehdit etti!

İşlerin istediği gitmediği taktirde hükümetten ayrılabileceği mesajını verdi…

Değişik bir taktik bu!

Önceden tek başımıza iktidara gelmedik diyordu…

Şimdi diğer ortakları suçluyor!

Özersay istediği an hükümeti bozabilir bu kendi tercihidir…

Ama şunu da bilmelidir ki bu hükümetin bozulması demek bazılarının göbek atması ile eş anlamlıdır!

Zira bizde hala muhalefete alışamayanlar var…

Dört gözle yeniden hükümet olmak istiyorlar!

Boz hükümeti hep beraber izleyelim göbek atacak olanları…

Lütfen kimse kendini zem zem suyu yerine koymasın artık!

Cankurtaranlar nerede?

Bizim en büyük eksikliğimiz denetim mekanizmasında…

Çünkü neredeyse hiç yok!

Yasa var, tüzük var ama işte her nedendir bilinmez denetimler yeteri kadar yapılamıyor…

Her sene olduğu gibi bu yaz sezonu da plajlarda boğulmalarla açıldı!

Bir çoğunda ise olması gereken cankurtaran yok…

Ya maddi ya da başka sebeplerden dolayı işletmeler konuyu fazlasıyla ihmal ediyor!

Ama bu ülkenin çeşitli birimleri de konuya sadece lafazanlık olarak bakınca gelsin pisi pisine ölümler…

Buradan bile ülkedeki insan hayatına verilen daha doğrusu verilmeyen önemi rahatlıkla görebiliriz!

“Mücadele yok…”

“Adamlar, ülkemizde, Atatürk ilkelerine dayalı eğitimi ve devlet düzenini ortadan kaldırıp, 
“Şeriat”a dayalı gerici ve yobaz bir düzen kurmaya çalışıyor,
Biz ise,
Esası açıkça söyleyip, karşı çıkıp engelleme yoluna gideceğimize, masum gibi görünen, baş örtüsü, din eğitimi vb. ile uğraşıp, bir de insan hakları ve kişisel özgürlüklerden söz ediyoruz.
Hala,
Tecavüze karşı çıkıp mücadele edeceğimize,
Arkaya yaslanıp, tecavüzün tadını çıkarma yolunu seçiyoruz…”

(Ülker FAHRİ)

“Çomağın gücü…”

“…Geçenlerde, Başbakan Sayın Erhürman, statükoya çomak sokma adına oldukça iddialı sözler sarfetmişti. Yakın zamanda da Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Özersay: ‘’Daha da dokunacağız’’ dedi! Ben de sağlıktaki statükonun sistem ve toplum üzerindeki etkilerini hala gözlemleyen ve bundan son derece rahatsız olan bir hekim olarak, bu hükümetin, sağlıktaki statükonun merkezine ne dokunabileceğine ne de kovanına çomak sokabileceğine inanıyorum!

Özetle sağlıktaki statükonun alaşağı edilmesi konusunda hiçbir umut yok! Sayın Erhürman kalkıp, ‘’Ne demek umut yok, çalışıp yaparız!’’ da demişti. Slogan gerçekten çok güzel ama altı ne kadar dolu emin değilim. Çünkü, dörtlü koalisyon hükümeti, sadece sağlık değil, hangi konu olursa olsun, kağnının üzerinde yol almaya çalışırken, yanından geçen statükonun ferrarilerinin tozunda boğulmaya devam ediyor. Elinde tuttuğu ‘’çomağın’’ gücü ise, kağnının önüne koştuklarına yetiyor. Bir ‘’dokunulandan’’ bin ‘’ah’’ işitiliyor!..”

(Dr. H. İlker İpekdal)

“Kişisel egolar…”

“Dünyanın her yerinde emekten yana insanlar, sosyal adalet arayan kişiler iş cinayetlerini, kadın cinayetlerini, çocuk istismarını, doğa katliamını eleştirirler. Böylesi acı olayların yaşanmaması için, önlem alması gereken makamların sorumluluklarına dikkat çekerler. Yapılması gerekip de yapılmayanları gündeme getirirler. Bu normaldir, yapılması gerekendir...
Koltukta oturan mevki-makam sahiplerinin, bu yöndeki eleştirilere yanıt olarak muhalefeti "fırsatçılık"la suçlaması; ortada ölüm gibi ciddi bir hadise varken kendi kişisel egosunun derdine düşmesi, ölen insandan daha mağdurmuşçasına konuşması... İşte bu normal değil...”

(Münür RAHVANCIOĞLU)