Bu ülkede statiko dokuz canlıdır. Zayıfladı, gidiyor derken ayrık otu gibi bitiverir. Peki neden? Bunun sırrı statikonun gizemli gücünde yatar.

Ne sosyalisttir ne de liberal; devletin tam anlamıyla devlet olamamasından beslenir statiko. Devletin politikaları, uygulamaya geçirilen hükümet programları ile güvence altına alınamazsa, mevcut kanunlara saygı gösterilmezse, sazı eline alır statiko. O çalar, o oynar, gerisi sadece bakar.

Statikonun kamufle olma yeteneği mükemmeldir. Yeri gelir ‘’United Cyprus’’ derken, aslında kendisinin de tanımadığı KKTC’nin Meclisi’ne milletvekili girebilmek için halay çekip zılgıt atarken karşımıza çıkar; yeri gelir ‘’Anavatan-Yavru Vatan’’ nidaları eşliğinde, en büyük talanı da o yapar.

Milletin vekili değil, tahtın varisidir statiko. Bazen icraat makamına kendisi geçer, bazen de icraat yapacak kimseleri dışarıdan atar. Böylece eleştirilerden kaçar, topun ağzında olmaz. Statiko, hava gibi, su gibi şekilsizdir. Bulunduğu kabın, ortamın şeklini alır. Dolayısıyla devletin her köşesinde, toplumun her kesimine sirayet edebilir. Makam odalarının koltuk arkalarına asılı duran liderlerimizin fotoğraflarının yanındaki gizli gölgedir statiko.

Konumuz sağlık ise, beslenme kaynağı geniştir, dolayısıyla da besilidir sağlıktaki statiko! Korku salabilecek güçtedir etrafına. Doktoru, hemşiresi, teknisyeni, diğer çalışanları, siyasi ve idari yöneticileri ile birlikte dişli bir ailedir sağlıktaki statiko. Bu aileye her beyaz önlüklü dahil olamaz ama. Seçilmişlik ön koşuldur. Birlik, sendika, dernek kostümlerine bürünse de temsil ettikleri kendi beyazlarıdır. Sağlıktaki statikoyu biraz daha iyi anlatabilmek için gelin bazı örnekler verelim:

1- Sağlıktaki statiko, her sorunu dönüp dolaştırıp personel ve altyapı yetersizliğine bağlar. Buna karşın, kısa-orta ve uzun vadeli personel ve altyapı ihtiyacını bir türlü ilan edip devlet politikası haline getir(e)mez.

2- Personel alımlarında liyakati değil itaati esas tutar.

3- Yokluğunu hastaları kaybetmekle bir tutarken, dış sevkleri eleştirenlerin başında gelirken, birkaç yılda yaptığı sevklerle devletin küçük bir hastane parasını buhar ediverir.

4- İş yükü artıp sıkıştığında, ilk fırsatta devletin olanakları ile yurtdışı kursa gidip ortadan kaybolur, geri döndüğünde ise kurstaki kazanımlarını hizmete yansıtmaz.

5- Genç sağlıkçılara kol kanat gerer gibi görünüp, üzerlerine meslek güneşinin doğmasını engellemek suretiyle potansiyel rakiplerini (pasta ortaklarını) elimine eder.

6- Özelleştirmeye son derece karşıdır ancak saat 12:00’den itibaren kendilerini öelleştiriverir. Sonra terim kıvırması yaparak bu özelleştirmesine ‘’kesintisiz sağlık hizmeti’’ kılıfını uydurur.

7- Meslektaşlarının menfaatlerini koruma bahanesi ile aslında kendi konumunu korur, meslektaşlarının başarılarında mutlaka bir payı olduğunu iddia ederken, herhangi bir sorununda ise ortadan kaybolur.

8- Adaya gelen tüm ilaç firmalarının temsilcileri ile ahbaptır.

9- İhalelerden habersizmiş görünse de, ihale manüplasyonculuğunda üstüne yoktur.

10- Hastaların kurduğu derneğin danışman doktorluğunu gönüllülük esasına göre değil maaşlı yapabilecek kadar sözde halkçıdır.

11- Kurduğu medikal firma sayesinde kendi kendine teklif verebilme becerisine sahiptir.

12- Kurumuna bağışlanan veya satın alınan binlerce liralık tıbbi cihazları en kısa sürede kullanılamaz hale getirme becerisine sahiptir.

13- Proje yerine slogan üretmede beceriklidir.

14- Kamunun kalkınması için para yok der, gelen paraları da kimseye çaktırmadan geri çevirir.

15- Hastalarının üzerinde korku imparatorluğu kurar. Hastasını, sürekli ona gitmezse, sağlıkla ilgili işlerinin yapılmayacağına inandırır.

16- Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği’nin yasasını, sistemin düzene girmesi için değil, meslektaşına aba altından sopa göstermek için kullanır/kullandırttırır.

17- Kendileri ‘’bakan’’ olmaz, ancak bakanlığa dışardan atadıklarına, dediklerini yapıyor mu diye uzaktan ‘’bakar’’, kontrol eder.

18- Kamusal çiftliğini emekliliğinden sonra da devam ettirebilmek adına, seçtiği şanslı ve itaatkar genç halefine bayrağını devreder. Kendisi de dışarıda gençlere açması gereken alanı, zevkle doldurur.

19- Konumu sarsılmaya başladığında, istifa silahını halk sağlığının tam kalbine doğru doğrulturken, bu sırada kendisi de mağdur rolü yapmaya devam eder.

20- Yasaları, kapalı kapılar arkasında yaptıkları tüzüklerle delerek, bir tüzüğün yasalardan nasıl üstün hale getirilebileceğini ispatlar. Dolayısıyla adeta kendi hukuk sistemini kurmuş olur.

21- Tıbbi sarflarından sual olunmaz, kalemini kimse kontrol edemez.

22- Meslektaşlarını temsil ettiğini söylese de, sağlıktaki yozlaşmaya ve itibar kaybına temel teşkil ettiğini hiçbir zaman kabul etmez.

Halkımızın sağlığıyla oynama pahasına varlığını sürdürme refleksiyle hareket eden sağlıktaki statiko, sağlık reformu yoluna çıkmış devleti kağnıya mahkum ederken, bindiği ferrarisi ile devlete tur bindirir. Üstelik ferrarisinin masraflarını da devlete fatura eder.

Geçenlerde, Başbakan Sayın Erhürman, statikoya çomak sokma adına oldukça iddialı sözler sarfetmişti. Yakın zamanda da Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Özersay: ‘’Daha da dokunacağız’’ dedi! Ben de sağlıktaki statikonun sistem ve toplum üzerindeki etkilerini hala gözlemleyen ve bundan son derece rahatsız olan bir hekim olarak, bu hükümetin, sağlıktaki statikonun merkezine ne dokunabileceğine ne de kovanına çomak sokabileceğine inanıyorum!

Özetle sağlıktaki statikonun alaşağı edilmesi konusunda hiçbir umut yok! Sayın Erhürman kalkıp, ‘’Ne demek umut yok, çalışıp yaparız!’’ da demişti. Slogan gerçekten çok güzel ama altı ne kadar dolu emin değilim. Çünkü, dörtlü koalisyon hükümeti, sadece sağlık değil, hangi konu olursa olsun, kağnının üzerinde yol almaya çalışırken, yanından geçen statikonun ferrarilerinin tozunda boğulmaya devam ediyor. Elinde tuttuğu ‘’çomağın’’ gücü ise, kağnının önüne koştuklarına yetiyor. Bir ‘’dokunulandan’’ bin ‘’ah’’ işitiliyor!

Dr. H. İlker İpekdal