Covid-19 pandemisinin, Çin’in Hubey eyaletine bağlı Vuhan kentinde “gizemli bir solunum yolu hastalığı” şüphesiyle tespit edilmesinin üzerinden yaklaşık 15 ay geçti.

Avrupa’da Covid-19 vakaları Ocak ayında görülmesine, İtalya’da vakaların gerçek anlamda tırmanışta olmasına rağmen, Dünya Sağlık Örgütü ‘’henüz pandemi kriterlerini karşılamadığı’’ konusunda ısrarını sürdürüyordu.

Nedendir bilinmez, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün pandemi ilanı bu nedenle 11 Mart 2020 tarihine kadar ertelenmişti!

DSÖ, pandemiye o kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki (ya da öyle görünüyordu), bilgileri daha çok Bill Gates’ten alır olmuştuk.

Maske, mesafe kurallarının, virüsün hava yoluyla bulaşıp bulaşmadığının, virüsün yüzeylerde ne kadar canlı kalabildiğini DSÖ ile birlikte adeta, ‘’deneme-yanılma’’ yöntemiyle öğreniyorduk.

DSÖ, bir gün aşıları pandemideki tek kurtuluş umudu olarak öne sürerken, başka bir gün, mutasyon söz konusu olursa aşıların etkinlikleri konusunda endişelenebileceklerini ifade ediyordu.

Aşıların üretim ve dağıtımları konusunda kimi zaman sessiz kalıyor, kimi zaman da ‘’hümanist’’ takılarak, 130 ülkeye henüz aşıların ulaşmadığı konusunda dünyaya serzenişte bulunuyordu.

Son bir atılımla, DSÖ’nün aklına pandeminin kaynağını araştırmak gelmiş olacak ki, 14 Ocak 2021 tarihinde Çin’e bir araştırma ekibi gönderdi.

Örgütün ekibi PCR testleri negatif olsa bile 14 gün karantinada kalmaktan kurtulamadı! Çünkü orada Çin’in kuralları geçerli idi.

DSÖ’nün raporu geçtiğimiz gün yayımlandı.

Özetle: ‘’Salgın’ın kaynağının Vuhan olduğuna dair kanıt yok.’’ dedi.

Peki insanlık şimdi ne yapacak? Bilim insanları bu durumu nasıl yorumluyor?

Bizim ülkemizde bu konu para ve prim etmediği için üzerinde bile durulmuyor!

Ama gelin biz biraz zihin jimnastiği yapalım.

Pandeminin kaynağı bilinemazse, birden fazla kaynak olasılığı artar.

İngiltere, Güney Afrika, Brezilya ve Japonya mutasyonlarını da hatırımıza getirelim. Haritaya yerleştirecek olursak, dünyanın dört köşesinde dört farklı mutasyonla karşılaşmış oluruz.

DSÖ’nün eski açıklamalarını hatırlayalım. Dünyanın yeni pandemilere, daha kötü pandemilere hazırlıklı olması gerektiğini birkaç kez vurgulamıştı.

Ve en son Bill Gates’in geçen gün Youtube’da katıldığı bir programda dünyayı bekleyen iki büyük tehlikeden bahsetti.

Sunucu Derek Muller’in geleceğe ilişkin gördüğü tehditleri sorduğu Gates:

"Birincisi iklim değişikliği. Her yıl karşılaşacağımız ölü sayısı, bu pandemide yaşadığımızdan çok daha büyük olabilir.

İkinci olarak ise 'biyoterörizm.' Büyük zararlar vermek isteyen biri bir virüs tasarlayabilir ve bunun bedeli doğal bir salgının yaratacağından çok daha ağır olur. Bugün yaşadıklarımızla karşılaşmamak için önlemlerimizi almalıyız" dedi.

Peki biz KKTC devleti ve bilim insanları olarak olayların neresindeyiz?

Zurnada yerimiz bile yok!

Gereğinden fazla edilgeniz!

Kendi kurduğumuz bilimsellik sahnesinde, siyaset tiyatrosunda günlerimizi geçirmeye devam ediyoruz.

Mutasyon, hızlı test, vaka sarmallarında bizlere öngörülen gerçek rollerin farkında olmadan yaşama tutunmaya çalışıyoruz.

Başka ne yapabiliriz?

Devlet olarak konulara bütüncül yaklaşmayı öğrenmeliyiz.

Türkiye’nin önümüzdeki en büyük fırsat olduğunu bilmelidir devlet.

Devletin tepesindekiler, dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeli; kendilerini yanlış yönlendirenlerin değil, tabloyu genel göremeye çalışanların ifadelerine kulak vermelidir.

Devletin ve halkın güvenliği için gerekli stratejik kaleleri, başkalarının ellerine teslim etmemelidir.

Bir defa hareket etmeden önce bin defa düşünmelidir…

İletişim: 0542-8529899