Her ikiside güzel sözcükler; Demokrasi ve İrade

Ama doğru anlaşılıp doğru şekilde hayat bulursa güzel.

Demokrasi konusunda çok fazla birşey söylemeyeceğim.Okuyup anlamak ve günlük hayatımız içerisine yerleştirmedikten sonra sözde kaldığı belli.Demokrasi nedir diye sorsanız memlekette birçok kişide samimi bir cevap vermez diyede düşünüyorum.

Çünkü bizdede birçok kişi Demokrasiyi kendine göre kendi menfaatine göre anladığı şekliyle içselleştirmiş.Böyle oluncada yaşantımıza sağlaması gereken katkı asgari düzeyden öteye gidememiş tabii. Herkesin çevreyi önemsediği koruduğu ama etrafın çöpten geçilmediği konusu gibi.

Denemesi basit ve etrafınıza bakmanız yeterli.Kendi fikirlerini zorla kabul ettirmek isteyenlerden tutunda, uzlaşmaz, çoğulculuk nedir bilmeyen ,hiçbir eleştiriyi kabul etmeyen tipler çokça hayatımızda yer alıyor.

Gerçek demokrasi, şüphesiz, bir fazilet rejimidir.

Fakat Demokrasinin gerçek anlamı, insanlık tarihi boyunca kimi zaman çarpıtılarak anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratılmıştır. Tarihte en katı otokratik rejimler bile demokrasi kelimesini kendilerine yakıştırabilmişlerdir. Mesela Marksist demokrasi deyimi bunun bir örneğidir.

İradeye gelince . İnsanın özgür iradesi var mıdır ?sorusu özellikle birçok araştırmacı tarafından ele alınıp incelenmiş bir konu.

Onun için konu birazda çetrefilli .Çünkü bu konuda yapılmış birçok deney aslında bununda çok fazla bizim kontrolumuzda olmadığını söylüyor.

Bu konuda yazılmış yüzlerce yazı ve makale mevcut.

Bir varsayıma göre, bizler özgür irade sahibi bireyleriz ve kendi seçimlerimizi kendi bilincimizle yaparız.

Kant, meşhur çığır açan makalesine Latince bir şiirden alınma ‘Sapere aude’de Düşünmeye cesaret et, kendin olmaya cesaret et diyordu.

Fakat bundan birkaç yıl kadar önce Amerika Boston’daki meşhur MIT’den( ) bir grup tarafından yapılmış bir araştırmanın sonuçları ortaya çıktı.

Dünya çapında yüz binlerce insanın alışveriş ve akıllı telefon kullanma alışkanlıklarından yola çıkan araştırmaya göre biz insanlar aslında sürüler halinde hareket ediyoruz.

Bir veya birkaç kişi ortaya çıkıyor, herhangi bir konuda binlerce, bazen milyonlarca insanı arkasından sürüklüyoruz.

Bir bakıyorsunuz etrafınızı keçi sakallı kişiler sarıyor. Belediyedeki temizlik işçiside varlıklı holding sahibide bu tip sakal ile dolaşıyor. Onları aynı sakalda buluşturan aynı sürü davranışı. Yada Pixie saç kesim modeli ile saçını kesmiş bir manken ile ev hanımı içinde ayni şey geçerli.

Kendi yüzümüz ve saçımız ilgili bir kararı bile kendimiz veremiyorken bugün üstünüze giydiğiniz elbise veya ceketi kendi özgür iradenizle giydiğinizi iddia edebilir misiniz?

Bir tenis karşılaşması düşünün .Tenisçilerin, kendilerine doğru saatte 100-200 kilometre hızla gelen topu görüp kafadan hesap yapıp sonra topu karşıladıklarını mı düşünüyorsunuz?

Ne yazık ki öyle değil; o seviyedeki tenisçi topları otomatiğe bağlanmış hareketlerle karşılıyor, düşünmeye kalksa tepki verene kadar sayıyı kaybeder.

Kendi kendinize şunu yapın: Nefes alıp verdiğinizi düşünün; bir süre sonra yapamayacaksınız.

Tabii ki her şeyimizi de bu otomatik pilotla yapmayız; bilincimizin, düşünüp taşınarak, ölçüp tartarak yaptığı şeylerin de geniş bir yeri var hayatımızda.

Zaten aklımızın karışmasınada da bu sebep oluyor: Sanıyoruz ki o bilincimiz, yani düşünüp taşınan yanımız her şeyi yapıyor.

Ama ne yazık ki öyle değil; hatta beynimizin yerine getirdiği işlevlerin küçük bir yüzdesi ancak bilinç seviyesinde.

Diğer taraftan o düşünüp taşınıp kendi bilincimizle yaptığımızı sandığımız şeyleri de tamamen dışsal faktörlerin etkisiyle veya bazı minik kimyasal oynamalar yüzünden yaptığımıza dair ciddi bir şüpheden söz ediyor bu özgür irade tartışması.

Tamam irademiz var.İrademize müdahale edilmesinide sevmiyoruz.Oda tamam. Ama bizde irademizi biraz kontrol edelim.

Ne yapıyoruz .Doğrumu.Yanlış mı yapıyoruz diye bir kendi kendimize soralım. Çünkü özgür irademizle verdik dediğimiz kararlar görüyorsunuz ki çoğu zaman bize ait olmuyor.