Tıpta ‘’deliryum’’ denilen bir klinik tablo vardır.

Bu klinik tablo beynimizi etkiler.

Beyin, tabiri caizse, bedenine yabancılaşır, düşünceler karışır, kendini bilmez hale gelir.

Deliryumdaki bir kişi, hayaller görür, yerinde duramaz, bir söylediği bir söylediğini tutmaz, hayaller, halüsinasyonlar görür, olmayanları duyar, olmayan kişilerle konuşur. Bazen paranoyaklaşır, bazen korkar deliryumdaki kişi. Gecesi gündüzü birbirine karışır.

Deliryumdaki kişinin, kendisine ve çevresine zarar verme riski yüksektir.

Görüldüğü gibi, deliryum tablosu, yaşayan ve buna şahit olanlar için, oldukça kaygı verici, hatta korkutucu bir tablodur.

Bütün bu vahim duruma rağmen, aslında deliryum, beynin ürettiği bir hastalık değil, beynin etkilendiği bir durumdur. Yani beyin aslında masumdur.

Birçok nedene bağlı olarak, beynin fonksiyonları bozulduğu için ortaya çıkar deliryum.

Deliryumun sebepleri genelde enfeksiyonlar, kanımızın iyon ve kimyasal dengesinin bozulması, zehirlenmeler, ilaçlar gibi metabolik değişikliklerdir.

Şayet bir doktor, kişinin deliryuma girdiğini anlamaz ise, durum vahimdir.

Deliryumun sebebini bulup da ortadan kaldırmak yerine, deliryum tablosunu bastırmak, yani kişiyi sakinleştirmek için, uyutucu ilaçlara başvurur. İlaçlar bir süre etki gösterir gibi olur ama altta yatan neden düzeltilmediği için, deliryum ilerler…ilerler…ilerler… En nihayetinde de iş çığrından çıkar, kişinin kaybedilmesine kadar gidebilir.

Deliryumun sebebi bulunup da düzeltildiğinde ise, kişi yeniden normal hayatına dönebilir.

Ülkeyi insan bedenine benzetirsek, devleti beyne, meclis ve hükümetleri de beynin faaliyetlerine benzetebiliriz.

Koalisyon hükümetinin özeti neydi diye soracak olursanız, bir doktor olarak, ‘’devletin deliryuma girmesi’’ diye özetleyebilirdim.

Öyle de değil miydi?

Ülkemiz ve devletimiz var, yani beden ve beyin var, ama gelin görün ki, meclis ve dörtlü koalisyon hükümeti realiteden uzak bir yönetim sergiliyordu. Dün Sayın Özersay tarafından da ilan edilen, güven bunalımının bastırıla bastırıla yürütülmeye çalışıldığı, ‘’zorunlu’’ bir birliktelikti.

Dolayısıyla, devletimiz, dörtlü koalisyon hükümeti döneminde deliryumda idi!

Türkiye ile imzalanacak protokolü, ülkemize uyarlama gayretini göstermek yerine, ‘’ben kendi göbek bağımı kendim keserim’’ çıkışıydı. Bu da güzeldi ama, altyapısız, hazırlıksız, vizyonsuz, plansız bir çıkıştı. ‘’Üretim, üretim’’ diyen Sayın Başbakan’ın, üretemediği için ülkeyi terk edenleri göremediği bir tablo idi devletin deliryum tablosu.

Üretimle, vergileri adil toplamakla elde edilemeyen gelirlerin, kurnaz ve fırsatçı zamlarla elde edilmeye çalışıldığı bir tablo hakimdi. Geceyi, gündüzü birbirine karıştırmayı da başarmıştı elektrik tarifesiyle…

Eğitim deliryumda idi, çocuklarımızın dersliklerindeki yetersizliklerle, hastalıklarındaki yetersiz önlemlerle, alkole yenik düşmüş gençlerimizle…baronların keyfi idarelerine terk edilen üniversiteler, etki katsayısı sıfıra indirgenen YÖDAK ile...

Sağlık deliryumda idi, becerilemeyen kurnaz/basiretsiz ihalelerle, sansürlü istatistiklerle, israfla, başıboşlukla, sevk rekorları ile, devlet hastanesinin yolunu unutan bazı ‘’kamu’’ hekimleri ile, sismsarların eline düşmüş hastaları ile…

Hukuk deliryumda idi, yürütmenin başı hukukçu iken üstelik…

Maliye deliryumda idi, avanslarla, borçlanmalarla, al takke ver külahlarla…

Öyle bir deliryumda idi ki devlet, nüfusunu bile kendi kendine sorgular olmuştu…

El hasılı, deliryumda idi devlet, kime devletlik ettiğini bilemeyecek kadar üstelik…

Ve… tedavi zamanı…

Belki yeni bir hükümetle, belki de bir erken seçimle…

Nasıl olursa olsun, tıkır tıkır işler olmalı artık meclis kurulacak yeni hükümetle ki,

Metabolik kirlerinden arındırılarak devlet, deliryumdan çıkartılabilsin…

Devlet beyni de sağlıklı işlemeli,

Ülkemiz de ‘’ülke’’ gibi olmalı ki,

Yaşadığımıza değsin…

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899