Adayarısı seçim entrikalarını anlamak konusunda uzmandır. Yine de gelin görün ki, kendilerini halkın üzerinde gören bazı siyasetçiler, halkı kandırabileceklerini sanarak hamleler yapıyorlar. Ya tutarsa üzerinden laflar ediliyor. Solun içinde söylem üretenlerin, biraz daha bilinçli, biraz daha akılcı propagandayapmalarını umuyorsunuz ama nafile. Seçmeni küçümseyen bir yaklaşım var. Son zamanlarda sol “biat” etmeme konusuna asılıyor. Bu en büyük derdimizse kimler ne yaparak biatçı bir güruh çıkarmaya çalışıyor düşünmek gerekiyor o halde.

Epeydir seçim kulislerinden kulağımıza geliyor du. CTP’nin içinde devri kapanan jenerasyonun (ve o jenerasyonun biatçısı olarak siyasette durabilen bir avuç daha yeni neslin) güç kaybı korkusuyla Erhürman’ın karşısında Akıncı’ya oy verecekleri söyleniyordu. Bu çabaya dair de bir iki görünür veri vardı. Mesela, sağın politikacıları gaf yaptığında ağızlarına pabuçları ile giren sivil toplumdan gelen bazı CTP’liler, Akıncı “Kadına karşı şiddet bizim kültürümüzde yoktur, dışarıdan geldi” dediğinde bu arkadaşlar solukları ile beraberses tellerini de kaybettiler. İlla ki eleştirilmesi gerektiğini düşünenler de “kültürümüzde var” cılız seslerinde, Akıncı’nın adını hiç ön plana çıkarmadılar. “Otur Arap kalka Arap” lafının ötekileştirici olduğu ve özür dilenmesi istendiğinde de gıkları çıkmadı. “Kim eleştirebilir kim eleştiremez” muhabbetine girdiler, tıpkı Akıncı yandaşları gibi. Seçim propagandası, öneri getirmek kadar “gaf” yapmamak sanatıdır da. Rakibiniz ırk veya cinsiyet temelli gaflar yaptığında kendisinin siyasetini, kucaklayıcı olup olmadığını konuşmak zorundasınız. Konuşmazsanız o da sizin gafınızdır. Söylemlerinde gaf olan adayların politikalarını da bu söylemlerin işaret ettiği ötekileştiricilikler üzerinden geliştireceğini bilirsiniz ve bunu eleştirirsiniz. Kendi partilerinizin de düzelmesi, yanlış söyleyenin özür dilemesini talep edersiniz. Hele de sivil toplum, insan hakkı diyerek siyaset yapıyorsanız suskunluğunuzun sebebi toplumun insan hakları ve bu idealler için çalışmak değil, kişisel politik hırslarınızdır. Rakip politikacının gafına susup “kimlerin eleştirme hakkı” olduğunu konuşursanız, derdiniz sizi orada tutacakların destekledikleri adayları korumaktır. Güç devşirme ihtiyacı ile yanlışa sessiz kalanları bu süreçte CTP içinde görüyoruz.

Eski jenerasyon politikacılar içinde kendi adaylarını zayıflatmaya çalışanlar olduğuna dair bir başka veri daha var. Erhürman için sürekli “iyi çocuk,” “genç” tanımı yapılıyor. Sanki siyasette bir körpeymiş imgesi yaratmaya çalışan bir dil kullanılıyor. Rakipler kadar,parti içinden de kulağımıza geldi. 50 yaşında politikacıya “çocuk” diyenlere baktığımda geçenlerde cumhurbaşkanı sözcüsünün söylediği bir laf aklıma geldi. “Bir yalanı birden fazla tekrarlarsanız, o yalan gerçeğe dönmez”. Korona virüste yaşından dolayı “riskli grupta” olduğundan (65 yaş ve üstü) evden çıkmaması salık verilen grubun 50 yaş civarına “çocuk” demesi, belli ki yaşın kemale ermesi ile ortaya çıkan bir buhranın sonucu. Bir önceki jenerasyon siyasetçisi 50 yaş siyasetçiye bakıyor. Ne görüyor? Hem naif ve körpe değil hem tık nefes kalmayacak kadar dinamik hem de muhtelif hastalıklar ve kapımızı her gün çalıp duran koronada 65 yaş üstü gibi risk grubunda değil. O yüzden daha cesaretli.

Yaşın kemale ermesi değil aslında bu politikacıların devrini bitiren. Politikalarının önce umut sonra çözüm getirememiş olması. İşte bunu da, artık güçte olmamayı da, sözlerinin geçmemesini de kabul edemiyorlar. Hala güçlü hissetmek için biat bekliyorlar. Kendileri söyleyecek, partideki “çocuklar” da takip edecek. E bu olgunlaşamama halindekiler de bu işin epeyce sorumlusu. Takipçi kalanlar sorumlu. Biatçılar sorumlu. Kıvrak olmayan açıklamalarla kendini bunca ifşa edenlerin peşinden gidenler ya da onlara bu aklı verenler sorumlu.

Artık kulislerden duyduklarımıza eklediğimiz bulgulara gerek kalmadı. Eski bir parti önde geleni kendi partilerinin adayını ayaklarından vurmaya çalıştıklarını çıktı ifşa etti. “Ben CTP’liyim, tabi ki partimin kazanmasını isterim ama Akıncı önde” diyen bir açıklama gördük. Bu açıklamayı yapan gelenek kendi devirlerinde “kol kırılır yen içinde kalır” diyenlerdir. “Parti disiplini” talep eden gelenekti. “Her ne olursa olsun parti aleyhine konuşulmaz” geleneği kendileri orada olduğunda tartışmasızdı, bunu yapan da kabul edilmezdi. Şimdi ise, tam da seçime üç kala bu gelenekten sapılıyor. Söylenenin “doğru” olduğuna yemin ediliyor. Tabanını kendi grubunabiatçı görüyor ya,inanacak diye düşünüyor. Bu açıklamanın esas sebebi? Panik? Devrin değiştiğinin inkârı? “Ben sizin babanızım ben ne dersem o olur” yaklaşımı? “Ben partiye parti demem, parti benim olmadıkça?” fikriyatının ağır basması?

CTP’yi bir umut olmaktan çıkaran, bu umudu söndürdükleri için de oy kaybedenlerin tabanın veya başka herhangi bir seçmen grubunun kendilerine biat edeceklerini ve oylarını kendi işaret ettikleri adaya vereceklerini sanmasının adı? Gelin onun adını da siz koyun.