‘’Ülkede ekonomik kriz varken, millet geçim derdinde iken bu da nereden çıktı?’’ diye düşünenler olabilir. Doğrudur. Her ülkenin ekonomik dinamikleri, iç ve dış etkenler tarafından belirleniyor. Ülkemizin bu konuda açık ara edilgen olduğu ortada. Dışarıya etki edilemeyeceği kesin gibi ancak, iç dinamiklerimizin ise, ne kadar bilinçli ve/veya iyi niyetli değerlendirildiği konusu ise çok su götürür.

Dolayısıyla o devletin ve toplumun da refah seviyesi yükseliyor. Örneğin yarı mamül ‘’bor madeninin’’ tonu 300-500 dolar iken, işlendiği zaman ise tonu 70 bin doları buluyor. Cebimizde, çantamızda taşıdığımız küçücük telefon, üretici firmaya milyonlarca dolar kazandırırken, o küçücük telefonların içerisindeki ‘’göremediğimiz yazılımlar’’, sahiplerine ‘’göstere göstere milyar dolarlar’’ kazandırıyor. Hibrit tohumun 1 gramı, altının 1 gramından daha pahalı olabiliyor. Yani, bir malzemenin katma değeri, ‘’içerisine bilim katıldıkça’’ artıyor.
Ekonomik krizden çıkmanın ilk adımı sıcak para olabilir, doğrudur. Ama bir ülkeyi ekonomik bağımsızlığa götürecek, yeni krizlerin gelmesini engelleyecek yegane unsur da ‘’bilim temelli üretimdir.’’ Ekonomik krize de ‘’üretemediğimiz’’ için (kaliteli siyaset de buna dahildir) girmedik mi zaten? Devir hızla değişiyor, 2030 yıllarında bilgisayar teknolojisinin yerini nanoteknolojnin alacağı konuşuluyor. Bilim, kişiyi er ya da geç doğruya ulaştırır. Bilim, bireye araştırıcı, sorgulayıcı, üretken ve mütevazi bir kişilik kazandırırken, topluma ve devlete de refah ve bolluk getirir. Maddi ve manevi doyuma giden yolun anahtarıdır bilim. Bir ada ülkesi olabiliriz ancak, bilim üretmeye ihtiyacımız var! Bilimle yoğrulmuş genç beyinlere ihtiyacımız var. Bilimle yoğrulmak için de merak gerekir, teşvik gerekir, ortam gerekir. Hangilerini verebiliyoruz bu ülkede çocuklarımıza?
Bilim merkezleri, özellikle çocuk ve gençlerimizin, araştırma, merak etme, sorgulama, sebepsonuç ilişkilerini irdeleme, ekip çalışması yapma, üretme becerilerini artıracakları ortamlardır. Türkiye’de Ankara, İstanbul (İstanbul Teknik Üniversitesi, Şişli Belediyesi, Bayrampaşa Belediyesi), İzmir Karşıyaka, Eskişehir, Konya, Kocaeli, Gaziantep, Bursa ve Kayseri’de bilim merkezleri bulunmaktadır. Bu merkezlerdeki sergi alanlarında, fizik, kimya, biyoloji, astronomi gibi birçok bilim alanlarıyla ilgili görseller sergileniyor. Atölyelerde ise uygulamalı bilim anlatılıyor. Eğitim salonlarında ise, yaş gruplarına göre bilimsel eğitimler veriliyor. Her bilim merkezi, bulunduğu çevrenin ihtiyaçlarına ve bütçesine göre konseptler belirleyerek bilim meraklılarına kapılarını açmış.
 Bu bilim merkezlerinden üçünü ziyaret etmiş biri olarak, ‘’ülkemizde de neden böyle bir merkez olmasın?’’ düşüncesi ile küçük bir araştırma yaptım. Konya, Kocaeli ve Kayseri bilim merkezlerinin müdürleri ve TÜBİTAK’ın Bilim Merkezi Müdürlüğü’ndeki yetkililerle görüştüm. TÜBİTAK, 4003 Bilim Merkezi Kurulması Destek Programı kapsamında, bilim merkezi kurmak isteyen üniversite ya da belediye ile protokol imzalıyor, 20 milyon TL’ye kadar mali destekle birlikte, ücretsiz tasarım ve içerik belirleme desteğini de sunuyor. TÜBİTAK’daki yetkiliye, KKTC’ye de benzer bir desteğin yapılıp yapılamayacağını sorduğumda, ‘’Gerekli prosedürler yerine getirilirse, TÜBİTAK olarak desteğe hazırız.’’ diyor. Bilim merkezi kurmak isteyen üniversite veya belediyenin, öncelikle, bilim merkezinin kurulacağı araziyi ya da binayı belirlemesi gerekiyor. Sonrasında, TÜBİTAK’ın, Bilim Merkezi Müdürlüğü’nde görevli mimarları, ileriye yönelik de geliştirilebilecek şekilde, bilim merkezinin nasıl inşa edileceği ya da mevcut binanın nasıl bilim merkezi haline getirilebileceği konusunda ücretsiz tavsiyelerde bulunuyorlar. Bilim merkezinin içerik dağılım yüzdesi (sergi, atölye, eğitim) konusunda da görüş bildiriyorlar. Sergilenecek bilimsel materyallerin (ki maliyeti artıran önemli kalemlerdendir), daha önceden başta ABD olmak üzere, yurtdışından getirilirken, son zamanlarda, Ankara’da çoğunun ürettirilebildiğini ifade ediyorlar
Yani, değerli okurlar, iş aslında sadece ‘’niyete’’ bakıyor. Bana sorarsanız, devleti yönetmekle meşgul olan siyasilerimiz, biraz daha geniş düşünebilmeli, yüzlerini geleceğe de dönebilmelidirler.
 Üstelik, bilim merkezi, siyasetin, toplumun her kesiminin buluşacağı ortak bir paydadır aslında!
Bilim merkezi, ülkemizde, madde ve uyuşturucu ile mücadelede etkin bir silah kazanmak demektir! Bilim merkezi, gelecekte ekonomik krizlerin yaşanmaması için üretim yapacak beyinlerin, ‘’merak tohumlarının atıldığı’’, ‘’fikir filizlerinin yeşerdiği’’ yer demektir!
Bilim merkezi, zengin-fakir ayrımının yapılmadığı, düşünen, meraklı beynin ‘’ışık bulduğu yer’’ demektir!
Bilim merkezi, hiçbir etnik kavramı içerisinde barındırmayan, ortak beslenme unsurunun ‘’bilim’’ olduğu ana kucağı demektir!
Bilim merkezi, sınırların kaldırılıp, ufkun ötelerinin görülmeye çalışıldığı ‘’özgürlük zirvesi’’ demektir!
Bilim merkezi, cehaletin yuvalanamadığı ‘’steril ortam’’ demektir!
Bilim merkezi, ‘’herkese kapılarını açan ibadethane’’ demektir!
Bilim merkezi, çocuklarımız için, toplum olarak, ‘’biz birlikte yaptık’’ diyebileceğimiz bir ‘’imece’’ demektir!
Ekonomik kriz elbette geçecek, tam olarak geçmese de bir şekilde hayat normale dönecektir. Peki ya çocuklarımıza, parmaklarımızın arasından kaçıp giden, bilimle yoğurmak zorunda olduğumuz geleceklerimize ne olacak?..
(Ben kendi adıma belirteyim, ülkemize bir bilim merkezini çok yakıştırıyorum. Üstelik bunu, çocuklarımız için bir borç ödeme sorumluluğu olarak görüyorum. Ülkemize bir bilim merkezi kazandırma yolunda, her türlü emeği sarf etmeye hazırım. Başta üniversiteler, belediyeler, TC Büyükelçiliği, Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürlüğü olmak üzere, bu fikir ile ilgilenen her kuruma ve kişiye çağrıda bulunuyorum. Ne dersiniz, çocuklarımıza bilim merkezi hediye edelim mi? Edip de, çocuklarımıza bilimi miras bırakalım mı?… İletişim: 0542-8529899 (GSM/whatsapp) / [email protected]
Dr. H. İlker İpekdal