Çocuklarımızı hakları olan bireyler olarak değil malımız gördüğümüzü geçen yazıda iddia etmiştim. Bu yazıda çocuklarımızı malımız gördüğümüzü örneklemelerle ortaya koyacağım. Gözlemlerin kimisi benimdir, kimisi çevremde yaşadıklarını bana aktaran bireylerin tecrübeleridir. Sabırla ve dikkatle aşağıda kaleme aldığım bu her biri yaşanmış olayı okumanızı, okurken bunların her birinin “orijinal/saf Kıbrıslılardan” örneklendirildiğini aklınızda tutmanızı isteyeceğim. Bu talebin sebebi artık kendi toplumsal kurgumuz içinde her gün varolan sorunlarımızı görmezden gelmenin, geçiştirmenin sorunları daha da büyüttüğünü gözlemlememdir. “Bizde hapishane bile yoktu” söylemleri kendi sosyal sorunlarımızla yüzleşmemeyi ve değişmemeyi getirmektedir. Her gün çocuklarının bile insan haklarını ihlal eden bir toplumun kendini “suçtan arınmış” bir toplum görmesi ne gerçekçidir ne de iyiye dönüşüm için bir yöntemdir. Kötüye gidişi sonlandırmak, iyiye dönüşümü sağlamak için daha çok çalışıp önce fark etmemiz sonra da yanlışları değiştirmemiz gerekmektedir.

Anekdot 1:

Marketin önündeki şişme oyun alanında yalnız başına oynayan üç yaşındaki bir çocuk araba parkına yakın bir konumda, herhangi birisinin kendisini alıp götürmesine açık bir vaziyette oyun oynar. Anne-babasının nerede olduğu sorusuna “annem içeride babam buradaydı beni bıraktı gitti” diye yanıt verir. Çocuğa soruyu soran kadın dehşetle çevresinde bir güvenlik görevlisi arar, orada çalışan birisinden güvenliği çağırmasını talep eder. Güvenlik yoktur. Polis üniformalı birisinin arabasına gittiğini görünce duruma müdahale etmesini, çocuğu yanına alarak aileyi bulup uyarmasını ister. Adam garip garip kadına bakar ve “annesi babası bırakmışsa bana ne? Bu onların sorumluluğudur” der, arabasına binip uzaklaşır. Kadın bu sefer orada çalışan bir görevliden çocuğun ailesinin anons edilmesini talep eder. Bunun gerekliliğine çalışanı ikna etmeye çalışırken çocuğun babası marketten çıkar ve gelir. Kadının tepkili sorularına, araba önüne atlasa, biri alıp kaçsa ne yapacağı konusunda hiçbir cevap vermez. Kadın “ağaçtan topladığın elma değil çocuğun” der ve uzaklaşır. Çıkışta tesadüfen yeniden karşılaştıklarında bu sefer anne de oradadır. Kadın sorunu dile getirdiğinde anne pişkin bir şekilde sırıtır, “doğru düzgün bir devlette yaşasanız bu çocuğu elinizden alırlardı” denmesinden sonra gülümsemesi eksik olmadan kocasına döner ve “doğru söyler ya be bize” der. İşletme sahibi uyarı yazısı yazılması talebine cevap olarak “annesi babası bırakıyorsa bu neden benim sorumluluğumda olsun, çocuklar anne babaların sorumluluğudur, bırakıyorlarsa yazıyı görseler ne değişecek?” der.

Anekdot 2:

Çocukların erken yatıp uykularını almasının önemini bildiğini söyleyen bir anne-baba, çocuklarının söz dinlemediğini ve erken yatmadığını ifade ederler. Bir hafta sonra aynı aile gece dokuz buçukta başlayan bir konsere gitmek için iki ve beş yaşlarındaki çocuklarını önlerine katarlar.

Anekdot 3:

Her çocuk kamusal alanlardaki oyun parklarında zaman zaman iter, sırasını beklemez ya da vurmaya çalışabilir. Ancak sürekli doğru davranış yönlendirmesi ve bu tip hareketlerin kabul edilmediği telkinini anne-babalarından almaları ile kamusal alanı başka çocuklarla nasıl paylaşabileceklerini öğrenirler. Daha büyükçe bir çocuğun küçük çocukları korumadan hareket ettiği konusunda büyük çocuğun annesini uyaran baba, kadının öfkeli bir tonla “çocuğunun asla böyle şeyler yapmayacağı” şeklinde tepki ile karşılaşır. Bunu hararetle savunan ebeveyn aslında çocuğunu seyretmek yerine telefonu ile oynamaktadır.

Anekdot 4:

Kendileri restoranlarda yemek yerken, oyun alanlarındaki çocuklarını göremeyecek kadar uzak ve açısız yerlere oturan anne-babalar çocuklarının nasıl oyun oynadıklarını göremezler. Çocuklarının vurduğu kendilerine söylendiğinde de baba yerinden kalkar ve çocuğunun yüzüne tokadı patlatıverir. Karşı çıkılanın dayak ve şiddet olduğu ifade edilmeye çalışıldığında elinin tersiyle konuşmayı sonlandırır ve bulunduğu noktadan uzaklaşır.

Anekdot 5:

Aile lokantasında yemeğe götürülen on yaşlarında bir kız çocuk topuklu ayakkabı giydirilmiştir. Çevresindeki diğer çocuklara katılarak çimenler üzerine kurulmuş oyun alanında koşmaya çalıştığı her seferde topukları toprağa saplandığından oyuna katılamaz. Anne babanın on yaşında bir çocuğun hareket alanını kısıtlaması, hem de bunu çocuğa yetişkin kadın imajı vererek, bir seks objesine dönüştürerek yapmasının nedeni bir muamma olarak bunu düşünen beyinlerde yerini alır.

Anekdot 6:

Lise çağındaki çocuğunun arkadaşları ile yat gezisi planladığını, gezi parasını da “alkollü içki” satarak çıkarmayı planladıklarını öğrenen anne duruma el koymak, içki satışını engellemek, çocukların başına bir yetişkin koymak için uğraşırken çocuklardan birinin velisinin “ne güzel bizim çocuklarda işletme kafası var” dediğini duyunca bir yerinden tutulsa öteki yerinden elimizde kalan bu sorunlu ortamda yüreği ağzında çocuğunu yetişkin hayata hazırlamaya devam eder.

Anekdot 7:

Çocukların 12 yaşına kadar ya da boyları 1.40 oluncaya dek arabanın ön koltuğuna oturmaları, 1.20 oluncaya dek de arka koltukta çocuk koltuğu olmadan oturmaları hayatlarına mal olacak kadar tehlikelidir. Çocukların yetişkinlerin kucağında ön koltukta oturduğu, arka koltuktan kafalarını camdan sarkıttıkarı, koca jiplerin içinde ön koltukta ayakta durdukları bir ortamda camınızı açıp “çocuklar ön koltuğa oturtulmaz” dediğinizde aldığınız cevap hemen hemen her seferinde aynıdır “işin gücün mü yok, sana ne? Çocuk da benim araba da!”

Gerçek gözlemlerden hikayelendirmelere bir sonraki yazıda devam edeceğim.