“Çocuklarımız Malımız Değildir” yazı dizisi sekiz yıl kadar önce yayınlandı. Üzülerek değişimin kötüye doğru olduğunu görüyorum Adayarısı’nda. Yazının okurla buluştuğu ilk sekiz yılda anne baba olanların da sosyal bir varlık olarak çocuklarına bakacakları şekilde bu yazı dizisini okurun düşün dünyasına yeniden sunuyorum.

Yetişkin hayatının büyük bölümünü yurt dışında yaşamış bir birey olarak Kıbrıs’ta bulunduğum süre zarfında pek çok olaya tanık oldum, pek çok gözlemde bulundum. Pek çoğu sorunlu olan bu gözlemlerin içinde ülkemizde çocukları yetiştiriş, çocuklara davranış biçimlerinin en sorunlu alanlardan biri olduğunu üzülerek gördüm. Bunun en temel sebeplerinden birisi çocukların hakları olan bireyler olarak algılanmak yerine anne ve babaların “malı” gibi düşünülmesidir. Arabamıza, evdeki bardak takımımıza sahip olduğumuz gibi sahibiz çocuklarımıza. En iyi ihtimalle eşyalarımız arasında “daha değerli” gruba giriyorlar. Eşya gibi algılanmaları onlar üzerinde her türlü hakkımızın olduğu yanlış kanısını uyandırıyor biz yetişkinlerde sanırım.

Çocuklarımız malımız değildir. Onlara gösterdiğimiz muamelenin hesabını vermemek gibi bir lüksümüz yoktur. “Annesiyim, babasıyım, sen ne karışıyorsun” mantığı toplum olarak “annesi var babası var, onlar sorunlarını çözsün” deme noktasına da götürüyor bizi. 13 yaşında Girne limanda Simirnof içtiğini gördüğümüz çozukların annelerini ve babalarını suçlamak aklımıza gelse de yerimizden kalkıp işletme sahiplerine hesap sormuyoruz, polisi çağırmıyoruz, sosyal hizmetleri devreye sokmak için sosyal bilinci yüksek vatandaşlar olarak hareket etmiyoruz. Bir çocuğun sigara satın aldığını gördüğümüzde davranışımız en iyi ihtimal annesine babasına gidip bunu gizlice söylemek oluyor ama o anda o satışı yapan işletmeye polis çağırmak zahmetine girmiyoruz. “Ne anlar, ne babalar var, çocuklarını sokağa atıyorlar!” diyoruz ve bu şikâyet etme hali yeterli oluyor. Bizde harekete geçmeden şikâyet etme hali çoğunlukla yeterli oluyor nedense.

Çocuklarımız malımız değildir. Çocuklar, kendine bakma yetisi daha gelişmemiş olan, korumaya muhtaç, insan hakları olan bireylerdir ve kendi kendine yetme halini geliştirdikleri ana kadar da sorumluluğumuz altındadır. Korumak için, kollamak için, kendilerine yeter bireyler olarak ihtiyaçları olan yöntemleri öğretmek için hayatlarına karışma hakkımız ve sorumluluğumuz vardır. Onları istediğimiz gibi “kullanmak”, tehlikeye atmak ve zarar vermek hakkımız yoktur anneleri ve babaları olduğumuz için. Hatalarımız gösterildiğinde “bu benim çocuğumdur, istediğimi yaparım” deme lüksümüz ve hakkımız yoktur.

Çocuklarımız malımız değildir. Kendi arabamızda, kendi evimizde “sigara içme özgürlüğümüzü” (!) kullanırken onların soludukları havada sigara içme hakkımız yoktur anneleri ve babaları olduğumuz için. Bencilliklerimizi kılıflamak için “ben çocuklarım için ölürüm” desek de aslında malımız gibi algılayarak soludukları havaya sigara dumanı üflediğimiz her nefeste malımız gördüğümüz çocuklarımızı kendi bencilliğimiz ve bağımlılığımızdan dolayı öldürüyoruz. Onları ne derece öldürdüğümüz sigara içme hızı ve miktarına göre değişiyor. Bebeğini sigara içilen ortamdan çıkaran annelere “bu her sigara yakıldığında kaçma işini ne kadar sürdürebilirsin? Sonunda sen de rayına gireceksin (!)” diyerek caydırmaya çalıştığımızda aslında kendi bencilliklerimizin hatırlatılmasından duyduğumuz rahatsızlığı gidermek için değişmek yerine, herkesi kendimize benzetmeye çalışıyoruz. Herkesin çocuğu “malı” olsun istiyoruz. Malımızın hesabını vermediğimiz, iki tane, üç tane evimize ve arsamıza vergi vermediğimiz, havuzlu villalarımız ve lüks arabalarımız için daha yüksek vergi vermediğimiz gibi çocuklarımızdan çaldığımız nefesin, hayatın ve hakların hesabını da vermek istemiyoruz çünkü.

Çocuklarımız malımız değildir. Onları kendi anladığımız erkeklik kalıplarına sığdırmak için 11 yaşında içkiye alıştırma hakkımız yoktur. “Erkek olsun, içmeyi bilsin, babasını gururlandırsın” deme hakkımız yoktur çünkü aslında altımıza çektiğimiz mersedesler gibi yanlış bir övüncün aracı olmak için dünyaya gelmemiştir çocuklarımız. 15 yaşında araba kullanmayı öğretip, ellerine anahtararı tutuşturup ardından da kaza yaptıklarında “benden çaldı” deyip kendimizi sorumluluktan sıyırıp alamamalıyız.

Çocuklarımız malımız değildir. Polo gömleklerimizi giydiğimizde, Gucci saatimizi taktığımızda, Prada çantalarımızı kolumuza astığımızda çevremizdekilere gösteriş yapma merakımızla kullandığımız bu mallar gibi küçücük çocuklarımızı güzellik yarışmasına çıkarıp metalaştırmak, hiçbir gayretin sonucu olmadan tesadüfen ortaya çıkmış fiziksel özelliklerinin üzerine gitmeyi telkin etmek ve bedenlerini kendi görmek istediğimiz ilginin odağı haline getirmek değildir varlık sebepleri.

Çocuklarımız malımız değildir. Çocuklarımızı yarıştırılan o zavallı atlara benzetmek ve onlara davranıldığı gibi zalimce davranarak çevrelerindeki diğer çocuklarla işbirliği yapmayı öğretmek yerine birbirleriyle yarıştırmak hakkımız yoktur. İlgi alanları olmayan meslek gruplarına itmek, okumak istemedikleri okullara üniversite mezunu olsun diye göndermek, “elaleme okumadı dedirtmemek” için başka çocuklarla yarıştırmak hakkımız yoktur. Kapasitelerini en son noktaya kadar zorladıkları halde istenen koleje giremediklerinde saçlarını fırçalarken tarakla başlarına vurmak, ya da onlara aptal olduklarını, anneyi babayı utandırdıklarını ifade etmek gibi bir hakkımız yoktur. İstediğimiz performansı gösteremeyen bir araba ya da çamaşır makinesi değildir çocuklarımız.

  1. malımız değildir. Bedenleri bize ait değildir. Onları bunaltıncaya dek sıkıştırmak, ısırmak, öpmek gibi bir hakkımız yoktur. Küçüktürler, şekerdirler ama bedenleri kendilerine aittir, sormadan öpemeyiz, biz yorulmayalım diye koşmalarına engel olup hareketsiz oturmaları için baskı yapamayız. Çocuklar evimize aldığımız pahalı, deri “baba koltuğu” değildirler, eve dekor olsun diye dünyaya gelmezler, güneş ve temiz hava isterler, o yüzden de televizyonu zahmetsiz bir bakıcı olarak gün boyu önünde oturacak bir araç olarak kullanamayız.

Çocuklarımız malımız değildir. Yetişkinler birbirine bağırırken, baba, anneyi döverken ve itip kakarken, eşler birbirine hakaret ederken çocuklar sessizce mutfak masasında duran vazo gibi hissiz, akılsız, algısız değildirler. Çocuklar şiddet içeren kavga biçimlerine “alışkın” olamazlar.

Çocuklarımız malımız değildir. Çok büyük bir hata yaptıklarında bile öfkemizi, hayal kırıklıklarımızı, kendi sorumluluğumuzdan kurtulma ihtiyacımızı onların bedenlerinde bir tokatla, bir yumrukla ifade edemeyiz. Hakkımız yoktur dövmeye, sövmeye, itmeye ya da hapsetmeye.

Bir sonraki yazıda örenkelemelerle sorunları daha elle tutulur şekilde göz önüne sermeye çalışacağım.