Dünya salgın bir hastalıktan muzdarip ve görünen o ki insanoğlu olarak alışkanlıklarımızı artık değiştirmek zorundayız.Yada çok kısa bir sürede değiştireceğiz.

Neden?

Söylenmesi çokta hoş olmasada.

Kısaca.

Ölmemek ve öldürmemek için diyeceğim.

İş bu aşamaya geldiğine görede en azından öleceksek bile bilgisizlikten yada yapmamız gerekeni yapmadığımızdan ölmeyelim.

Bu konuda günlerdir kirli bilgiler hem sosyal medyada hemde ağızdan ağıza dolaşıyor.Herkes açıkçası bu bilinmeze karşı bir panik içinde.

Birçok kişi yardımcı olma çabasında .

Bizimde gaylemiz açıkçası bu.Araştırmak öğrenmek ve tıbbende doğru olan ve mantıklı gelenleri paylaşmak.

Farkındalık yaratıp doğru şeyler yapılmasını sağlamak.Bilinmeyini öğrenip en azından paniği ortadan kaldırmak.

Açıkçası tamda bu noktada 24 Şubatta sosyal medya hesabımdan yapmış olduğum açıklamanın üzerinden yaklaşık 1 ay geçtikten sonra benzer kararın Bakanlar kurulu kararı ile dün uygulamaya girmesi Devletin hantal yapısını gösterirken yalnızca zararın neresinden dönülürse kardır dedirtiyor.

Dünyaya musallat olan bu virüsün tehdidi ile belli ki bizde bir süre daha yaşamak zorunda kalacağız.Bende karınca kararınca bu süreçte zaman zaman bu konuyada makalelerimle katkı koymaya ve ulaşabildiğim deneyimleride sizlerle paylaşamaya özen göstereceğim.

Bugün sizlere Çinde yaşayan Bir Türkün, Hürriyet köşe yazarıda olan Arzu Ülger hanımın Virüsün yayılmaya başladığı günlerde Çinde yaşadıklarını paylaşacağım.

Hayatında nelerin değiştiğini.Nelerden vazgeçmek zorunda kaldıklarını.

Arzu hanım yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor.

Çin yeni yılı gelince, resmî tatil ilan edilir burada; pek çok dükkân günlerce hatta haftalarca kapanır. Gün içinde açık olanlar ise akşam erken saatte kapatır. Çünkü Şangay’daki ve tüm diğer şehirlerdeki Çinli ailelerin büyük çoğunluğu memleketlerine aile ziyaretine giderler, zengin olanları yurt dışı tatiline çıkarlar. Çalışmak için Şangay’a gelen yabancılar için de Asya’yı ya da Pasifik Okyanusu’nu görmek için güzel bir tatil fırsatıdır, Çin yeni yılı ve tatil planları aylar öncesinden yapılır.

Bu tatil planlarını yapan ailelerden birisi de bizdik. Rotamız Bali idi. Tabii virüs haberleri ve anonsları ile hepimiz çok endişelenmiştik ama uçak biletlerimizi önceden almış, otel rezervasyonlarımızı yapmıştık. Maske bulmak içinse çok hızlı davranmışız ve şanslıymışız. Böyle olunca da rotamızdan vazgeçmedik. Hatta tatilimizin bir kısmı kültür tatili olacaktı ama o endişe ile biz tatilin tamamını deniz tatiline çevirdik ve neredeyse otelden çıkmadık; denizde sinüslerimize sürekli tuzlu su çektik. Bir süre sonra denize girmenin adını “doğal serum fizyolojiğe” gidiyorum koyarak endişelerimizi, gülümsemeye çevirmeye çalıştık.

Bu arada Çin Hükümeti sürekli anonslar yapıyor, “evden çıkmayın, çıkmak zorundaysanız asla maskesiz gezmeyin, kalabalık ortamlardan uzak durun” diyordu. Bütün ofisleri 9 Şubat’a, okulları ise 17 Şubat’a kadar tatil ettiler. Böyle olunca Çin’deki çoğu Türk arkadaşlarımız Türkiye’ye döndü. Yabancı arkadaşlarımız ise ya tatillerini uzattı ya da kendi ülkelerine geçti. Biz de başta Türkiye’ye gidelim her şey sakinleşene kadar diye düşündüysek de eşimin sorumlu olduğu coğrafya Asya-Pasifik olduğu için, hem saat farkından hem de Çin’in dışındaki tüm ülkelerin çalışıyor olmasından dolayı tatilimiz bitince Şangay’a geri geldik.

Çin Hükümeti öyle güzel bilgilendirmeler yaptı ki Endonezya’dan Şangay

Uçağına bindiğimizde maskesiz bir kişi bile yoktu. Bu arada kullandığımız

Maskelerimiz “N95”idi. Bu maske yüzü tamamen kaplıyor, açık bir yer kalmıyor,

Filtrasyon özelliği de çok yüksek ve dolayısıyla bu tip virüslerin girişini de

engelliyormuş.

Ellerimizi sürekli yıkıyor, toplu yerlerde tuvalete girmiyor ve hatta ellerimiz için yanımızdaki dezenfektanı sürekli kullanıyorduk. Uçağa biner binmez film seyretmeye bayılan ben, virüs bulaşır korkusuyla düğmelere basmayayım, kumandalara dokunmayayım diye televizyon seyretmedim. İnsan, sağlığı söz konusu olunca sevdiği pek çok şeyden nasıl de ödün verebiliyor.

Yolculuğumuz bitip Şangay’a varınca bizi hemen uçaktan indirmediler. Karantina kıyafetleri giymiş bir virüs kontrol ekibi geldi uçağa. Pek çok kişinin ateşini ölçtü. Sonra “yerinizden kalkmayın” diye anons yaptılar. Uçakta bir süre bekledik. Aslında sağlığımız açısından, virüsün yayılmasını önlemek açısından çok doğru bir şey yapılıyordu ama bunları yaşamak yine de çok tedirgin edici ve endişe vericiydi.

Uçaktan indikten sonrası ise görmeye hiç alışkın olmadığımız bir Şangay Pudong

havaalanı ile karşılaştık. Bizim deyimimizle “in cin top oynuyordu”. Koridorlar

bomboştu. Kimse yoktu. Bizim tam dolu olmayan uçağımızın yolcuları ve belki

başka bir tane daha uçağın yolcuları vardı havaalanında; hepsi o kadar.

Pasaport kontrolüne gelmeden önce bize sağlık formu verdiler. “Ateşiniz var

mı? Nereden geliyorsunuz?” gibi soruları barındıran. İmzalayıp geri

veriyorsunuz. Oradan pasaport kontrolüne geçtik, normalde önümüzde

yüzlerce kişi olur, bir kişi bile yoktu. İçim burkuldu. Hayran olduğum, bütün

heybetiyle duran o güzelim havaalanı küçücük bir virüse nasılda yenilmişti.

Sıra bavulları almaya geldi. Burada da normalin çok üzerinde bekledik ama ne

kontrolü yapıldı da bu kadar bekledik bilmiyoruz. Nihayet arabamıza bindik yola

çıktık. 24 milyonluk Şangay’ın yolları bomboş.

İnsanların birçoğu gittiği yerden dönmemiş; Şangay’da olanlarsa evden

çıkmıyorlardı. Tabii ben panik vaziyette “eyvah yiyecek, içecek nasıl bulacağız”

diyerek o kadar yorgunluk ve stresin üstüne rotayı markete çevirdim. Neyse ki

market çalışıyordu ve üstelik meyve, sebze ile doluydu. Ne arasak taptaze

bulduk ve aldık. Nasıl da sevindim.

Çok şükür evimize geldik ve tam 13 saat sonra maskemizi çıkartabildik. Ne

kadar zor maske ile yaşamak anlatamam. Eve gelir gelmez duşumuzu aldık ve

sonra burnumuza bol bol tuzlu su çektik. Artık bu bizim için bir süre rutin olacak

sanırım. Bu arada ne kadar bilmiyoruz ama evden her çıkışımız yine maske ile

olacak.

Evet şu anda Çin’de gerçekten büyük ve endişe edici bir virüs olayı yaşanıyor ama gördüğümüz kadarı ile hiç kimsede panik yok çünkü herkes devletine çok güveniyor ve inanıyor. Zaten Çin hükümeti öğrenir öğrenmez o kadar hızla önlem almaya başladı ki, virüs olan şehirlere, köylere giriş çıkış yasağı koydu. Her yerde virüsü anons etti ve önlemleri yayınladı. Birkaç gün içinde ilgili bölgede kocaman da hastane kurdu. Eğer bir şekilde virüslü birisi başka bir ülkeye gidiyorsa saptadıkları anda ilgili ülkeye haber verdi. Çin devleti için vatandaşlarının ve kendi bünyesindeki tüm farklı ülkelerden gelen insanların ne kadar değerli olduğuna bu yaşananlarla birlikte bir kez daha tanıklık ettik ve bir kez daha hayran olduk. Yürekten kutluyoruz.Altı haftadır evdeyiz ama çok mutluyuz. Bize çok iyi geldi.

Arzu ben, dünyamızın hep çok sağlıklı, hep çok mutlu ve barış içinde olması için yürekten dua eden bir dünya vatandaşı…

Son bir şey;

Arzu hanım yalnız ülkeye girişlerin değil, iller arasındaki giriş ve

çıkışlarında kontrollü olduğunu ve mesela GaziMağusadan Lefkoşyaya gidecek

olan birininde belli kontrol noktalarında vücut sıcaklık kontrolünün yapıldığı

hatta 14 gün karantinada tutulduğunuda söylüyor.

Umarım o aşamaya gelmeyiz.

Ama olurda gelirsek bunuda yapmamız gerekebilir .Onun için evinizden gerekli

olmadan çıkmayın.Sağlık ve temel ihtiyaçlar dışında sokaklarda parklarda

bahçelerde dolaşmayın.