Demek ki bir zemin yokmuş.

Bir antlaşma için hiç kimsenin çıkarları örtüşmüyormuş.

Guterres Birleşmiş Milletlerin gözetiminin sağlanması için özel bir elçi atayalım ve görüşmeler sürsün dedikçe Tatar reddediyor, Türkiye de bunu destekliyormuş.

Ki biz bunun tam tersi olduğunu biliyoruz…

***

Kıbrıs Cumhuriyeti kendisi konuşuyor.

Yunanistan’ın sesi bile çıkmıyor.

İngiltere alttan çalışıyor. Onun da sesinin kimin aracılığı ile çıktığını artık görebiliyoruz.

Bizim de sesimiz hiç çıkmıyor.

Bu nedenle Cenevre’de Kıbrıs Cumhuriyeti ve Türkiye görüştü denilebilir. Kalabalıklar onların oyununu izlemiş oldular.

Türkiye her ne kadar Kıbrıs Türk tarafının – ki KKTC denmediğinin farkında olduğumuz bilinmeli- fikirleri, görüşleri, önerileri ve tezlerine destek veriyoruz gibi açıklamalar yapsa da esasen fikirlerin her şekilde Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğunu sadece biz değil , dünya biliyor…

Yunanistan Kıbrıs Cumhuriyeti ile kurulmuş eşitlik temelinde iki kardeş ülke niteliğinde bir kişilik çiziyorsa da saygılı ve gerek BM gerekse de AB üyesi olarak ölçülü davranmayı yeğliyor.

Uluslararası ilişkiler uzmanlarının Birleşik Krallık demeyi yeğlediği İngiltere her zaman karmaşadan beslenen bir ülke olmuştur. Çeşitli toplumların ve farklı etnik grupların bir araya getirildiği, sömürgelerini de çatısı altında tutarak varlığını ve gücünü daima tazeleyen, bunu yaparen de güçlü varlığını asla yitirmeyen bir ülke olarak net tavır koymayacak, keskin cümleler kurmayacak gibi görünüyor.

Ki kurmadı da…

Oysa biz görebiliyoruz ki Kıbrıs adasındaki karmaşa tam da onun istediği pozisyonu aldı.

AB’den ayrıldığı ve AB toprağı sayılan Kıbrıs adasındaki üslerinin zarar görmemesi için, Fransa’nın ve diğer başka ülkelerin adım adım gelmeye başladıkları adadan uzaklaştırılmasının da olasıbir durum olduğunu sadece biz değil kendisi de görebiliyor.

Olur da federal çatıda yapılan görüşmeler kapanırsa garantörlük de sona ererse İngiltere AB üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyeti ile değil, bizimle daha doğrusu Türkiye ile flörtleşecektir ki bu flörtleşmenin izlerinin artık yavaş yavaş belirginleşmeye başladığı ortadadır.

Eşit egemenlikte İngiltere ile birlikte hareket edecek olan Türkiye Cumhuriyeti, daha doğrusu Türkiye ile hareket edecek olan İngiltere, hem adayı hem de Türkiye Cumhuriyeti’ni müttefiklik adını vererek kullanmaya, etinden sütünden faydalanmaya devam edebilmeyi arzuluyor.

Türkiye tüm bunlar olup biterken ada üzerindeki garantörlük gücüyle birlikte hazır İngiltere ve İngiliz müttefiklerini de tarafına çekmişken bu durumdan sağlayabileceklerinin hesabını yapmaya başladı bile.

***

Kıbrıs’ı yedirmeyeceklerdi. Bunu biliyorduk. Yedirmeyeceklerdir de.

Ne Kıbrıslılara ne Türkiye’ye ne de Yunanistan’a…

Apaçık ortadadır ki Çin, Rusya, Amerika gibi devlerin de daha planlarını alenen ortaya koymadıkları, tüm bu hesaplamalar yapılırken bunların dünya dizaynınında nenelerin yerinden oynamasına bu yapının sebep olacağının çalışmaları da hızlıca yapılmaya devam edilecek.

İşimiz çok ama çok zor.

Kıbrıs Kıbrıslılarındır.

Kıbrıs’ta Kıbrıslı bir çözüm istiyoruz şeklinde yapılacak açıklamaların hepsi bu moral bozucu perspektifle ne acıdır ki gömülmek durumunda.

***

Yine de söylemeden geçemeyeceğim:

Her halükarda bu işten en zararlı çıkan bizleriz.

Ya kimliğimizi ve yurtseverliğimizi tüm zümresel ve bireysel çıkarlarımızı bir kenara bırakarak yurtseverliğimizi ortaya koyarak çalışacağız, ya da artık bitti deyip teslim olacağız.

Artık belirsizlikle, dünyanın bir köşesinde kendi kimliğimizin dışında kimlik lerlevarolan yeni nesiller yetiştiremeyiz.

Öyle değil mi?

Dr. Çiğdem DÜRÜST