Ülkemize havadan, denizden ve sınır kapılarından girişlerin artması ile birlikte, doğal olarak Covid-19 vakaları da arttı.

Semptomsuz vakalar karantina otellerinde veya pandemi merkezlerinde izolasyona tabi tutulurken, bazı vakalar da Dr. Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’ne yatırıldı.

Her yatan yeni vakada, servisler boşaltılarak bu hastalara yer açılmaya çalışıldı.

Her yatan yeni vakada, hastanenin iş yükü arttı.

Her yatan yeni vakada, doktorların ve diğer sağlık çalışanlarının yükü arttı.

Devletin amiral gemisi, pandemi yükünü kaldıramaz hale geldi…

Mi acaba?

Neden ‘’mi acaba’’ diye sorma ihtiyacı doğdu?

Çünkü, bu vakalarla aslında sadece belli başlı kamu hekimleri ilgileniyordu.

Yani vaka yükü, Tıp-İş’in ya da bazı felaket tellalcıların iddia ettiklerinin aksine, tüm hekimler tarafından değil, hekim sayısı15’i bulmayan bir ekip tarafından sırtlanılıyordu.

Peki amiral hastanenin geriye kalan hekimlerinden bazıları ne yapıyordu?

Bazıları, ailesine, büyüklerine virüs bulaştıracak bahanesi ile işlerine bile gitmiyordu!

Bazıları: ‘’Hastanenin durumu malum, Koronavirüs riski var.’’ gibi bahaneler uydurarak, özellikle girişimsel, yani cerrahi müdahale gerektiren işlemleri bir güzel dışarıdaki özel hastanelere yönlendirerek kazançlarına kazanç katıyorlardı. Tabiri caizse, özel hastanelerde kurdukları teşkilatla, Covid-19 ganimetçiliğine soyunuyorlardı!

Bazıları ise, Sağlık Bakanlığı’nın görevlendirdiği pandemi merkezlerine bir saat dahi uğramadan oradaki pozitif vakaları kendi kaderlerine terk ederlerken, ‘’öldük-bittik’’ naraları atarak da halkı adeta ajite etme görevini üstleniyorlardı!

Dahası, medyada sivri açıklamaları ile boy gösterip de sıra Covid-19 hastasına bakmaya geldiğinde, elini sürmeyip asistanına tedavi ve takip ettirtmesini çok iyi başarıyordu!

Dahası, hastanede yatan Covid-19 hastalarının yüzde sekseninin, yanlış okumadınız, yüzde sekseninin takiplerinindışarıdaki otel ya da pandemi merkezlerinde yapılabilecek durumda oldukları halde, sırf hastanede yatan hasta sayısını fazla göstermek, hastalarla hastaneyi bloke edip diğer hastaları dışarıya yönlendirmek, toplumu adeta Covid-19 infialinin eşiğine getirerek siyasi misyonlarını başarılı bir şekilde yerine getirmek adına canla başla çalışan bazı kamu hekimleri de var!

Değerli okurlar;

Görevlerini canla başla yapan, çoğu da sessiz kalıp işlerini yapmaya devam etmeyi tercih eden kamu hekimi meslektaşlarımızın çoğunlukta olduğunu asla görmezden gelemeyiz.

Ancak, onların bile seslerini bastırmayı başaran bir grup var!

Sağlık değil amaçları, siyaset.

Sağlık değil amaçları, sağlıktan kazanmak!

Amaç, sağlığı her devirde ve dönemde sabote etmek!

Üstelik, burada bahsettiğim örnekleri ve daha fazlasını Sağlık Bakanlığı’nın ileri gelen yetkililerinin hepsi biliyor. Üstelik, içten içe kendileri de bu aymazlığa isyan ediyor.

Ancak, bir adım atmak istediklerinde ise, karşılarına grev ve istifa kozları ile dikiliveriyorlar.

Sonuçta da, pandemi krizimiz, dünyanın hiçbir yerinde olmadığı şekli ile, sayıları 20-30’u geçmeyen sağlıktaki statiko grubunun siyasi ve maddi emellerine kurban edilmeye devam ediyor.

Çözüm mü?

Dik durmaktan geçer!

Devletin gücünün, statikonun gücünden daha fazla olduğunu ispatlamaktan geçer!

İçimize girme ihtimali olan Koronavirüs’ten daha da öldürücü olan bu ‘’sağlıktaki sabotaj’’ virüsünü temizlemek için gereği neyse onları yapmaktan geçer.

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899