Magazin=Bakkal, Kompir=Patates, Akpınar, Ardino ve Kırcaali. Bulgaristan’da eşim Ziba ile birlikte 19 gün geçirdik. Aygün-Yılmaz Osman çiftinin evinde kaldık. Yukarıdaki kelimeler orada iken en çok duyduğumuz ve bizdeki anlamlarını yazdığım kelimelerdir. Akpınar kaldığımız köy, Ardino, köyün bağlı olduğu belediye. Kırcaali ise belediyenin bağlı olduğu şehir. Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölge.
“Bulgaristan’a gitme de nereden çıktı?” Dostlarımızın en çok sorduğu soru oldu. Bulgaristan yönetiminin yıllar önce oradaki Türklere yaşam hakkı vermek istemediği ve Türk isimlerini Bulgar ismi ile değiştirmeye varan tavrı karşısında birçok Türk, Türkiye’ye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne kaçmak zorunda kalmıştı. Bu şekilde yaşadıkları yerleri terk ederek Kuzey Kıbrıs’a gelenlerden, Nuri Solak, Gündoğdu Solak, Yılmaz Osman ve Rasim Yusuf’u tanımak kısmet oldu. Yaklaşık 20 yıllık bir dostluğumuz söz konusu. Yıllar önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne ailece gelerek yerleştiler ve burada yaşam sürüyorlar.
Bulgaristan’ın Avrupa Birliği’ne girişi ve oradaki yönetimin Türklere karşı tavrını bir nebze yumuşatması ile ülkelerini, anne ve babalarını daha sık ziyaretleri söz konusu oldu. Zaman zaman “seni de götürelim” teklifleri, sonunda gerçek oldu.
Yılmaz’ın 26 Temmuz’da eşi Aygün ile gidecek olması beni de heveslendirdi. O, yaklaşık 40 gün kalacaktı. Konuştuk ve 15 Ağustos’ta eşim Ziba ile birlikte gitmemiz yönünde hem fikir olduk.
Yılmaz büyük bir özveri göstererek köyünden çıkarak, kendi arabası ile en az altı saatlik bir yol kat ederek İstanbul Atatürk Hava Limanı’nda bizleri karşıladı.

İstanbul’dan sabah 07.00’de Yılmaz’ın arabası ile yola çıktık. Türkiye-Bulgaristan sınır kapısı Kapıkule’de, üç saatlik beklemeden sonra Bulgaristan’a girebildik. Türkiye tarafında en az on adet pasaport kontrol noktası varken, Bulgaristan tarafında üç kontrol noktası olması yığılma nedeni olmaktadır.
Üç saatin geçmesi biraz zor oldu. Hava sıcak, herkesin acelesi var. Sıra tartışmaları. Arabalar 7 sıra olmuş. Her sırada 40 araba olsa, en az 280 araba Bulgaristan’a girme telaşında. Oradan da diğer Avrupa ülkelerine evlerine bir an önce gitme gayreti.
Üç saatin sonunda Bulgaristan’a girdik. Önceleri düz olan yollar, ilerledikçe kıvrım kıvrım oluyor. Dağların, ormanların arasındaki yollardan ilerleyerek akşamüzeri Yılmaz’ın Akpınar köyü Saraler semtindeki evine vardık. Babası Rıza Osman ve annesi Lütfiye ile tanıştık. Bizleri evlatları gibi karşıladılar.
Kıbrıs’ın sıcağından sonra serin ve yeşilliklerin bulunduğu bir ortama ulaşmak çok hoş. Yol kenarlarında ceviz, fındık ve erik ağaçları, bunun yanında köyüm Üçşehitler’de (Goşşi) bulunan ‘mado’ dediğimiz, (şimdilerde böğürtlen denen) yabanı meyveler her yanda. Erikleri, alkol yapımında kullanılıyor ve adına da ‘erik rakısı’ deniyor. Neredeyse her evde inek beslenir. Kimisi bir kimisi daha çok inek besleyerek sütünü satmakta. Danalarını da genelde kesip yemektedirler. Kesilen dana kavurma yapılarak kavanozda saklanmaktadır. Zaman zaman da buzdolaplarının derin dondurucu bölümlerinde tutulmaktadırlar. Hayvanları beslemek için otlar kesilir bir merteğin etrafında yığın yapılarak kurutulur ve hayvana verilene kadar orda muhafaza edilir.
Ekonomik nedenlerle Türkler kadar Bulgarlar da başka ülkelere çalışmaya gitmektedirler. Bu nedenle boşalmış evler ve de kapanmış iş yerlerine rastlamak mümkün. Geçmişte her yerde tütün ekilirken şimdilerde çok az ekim yapılmakta. Çoğu aile kendi ihtiyacı için patates, domates, biber, kabak ve mısır ekmekte. İhtiyaç fazlası ürünler ise ineklere yedirilmekte. Ortalama günde 20 kilo süt sağılan kırmızı inekler, iklime dayanıklılığı nedeniyle tercih edilmekte.

Tatilin bir kısmını köyde bir kısmını da yaklaşık iki buçuk saatlik mesafedeki bir kaplıcada geçirdik. 20-26 Ağustos günlerinde Nareçen köyündeki Medica Nareçen Kaplıca Oteli’nde kaldık. Ziba-Emir Ersoy, Aygün-Yılmaz Osman ve Güldane-Gündoğdu Solak aileleri olarak birçok rahatsızlığa iyi geldiği söylenen sularda bir hafta geçirdik.
Akpınar bir köy, Ardino ise onun bağlı olduğu belediye, Kırcaali ise Ardino’nun bağlı olduğu şehir. Buraları Türklerin yoğun olarak yaşadıkları yerler. Akpınar’dan Ardino’ya 10 kilometre. Kırcaali’ye ise 42 kilometre var. Arabalar kara yollarında seyahat esnasında farlarını gündüz yakmak zorundadır. Aksi halde polisten ceza gelmektedir. Bulgaristan, Avrupa Birliği ülkesi oldu ancak halen kendi para birimi Leva’yı kullanmaktadır.
Köyde kaldığımız sürede, Nuri Solak ve Rasim Yusuf’un anne ve babalarını da ziyaret ettik. Sabrie-İsmail Solak, Fatma-Nuri Yusuf ile tanıştık, çok cana yakın insanlar. Ardino’da ise Yılmaz’ın eşi Aygün hanımın annesi Ayşe ve babası Naci Hayrullah’ın evine gittik. Hepsi de bizi çok candan karşılayıp ağırladılar. Çok misafirperver insanlar.

Zaman zaman çeşitli yerlerde düzenlenen pazarlara gittik. Lefkoşa’da kurulan pazarların ufak hali.
Bu arada kurban da denen mevlide bir de düğüne katıldık.
Ramazan ayı veya sonrası, köyde toplanan paralar veya hali vakti yerindeki insanların katkıları ile mezarlıklarda ölüler için mevlit okunurmuş. Her defasında köyün başka mezarlığında hocalar mevlit okur, vatandaşlar da katılır ve dinler. Mevlit sonrası da katkılar sonucu alınan ve kurban edilen danaların etleri ile hazırlanmış pirinç pilavı katılanlara dağıtılır. Orada yiyenler yanında evine götürenler de var. Güzel bir gelenek diye düşünüyorum. Biz de katılarak pilavdan yedik. Çok lezzetliydi.

Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Tuncay’ın bölgeden bir kızla evlenme törenlerine katıldık. Zümbül-Tuncay Civa çiftinin çok güzel geçen düğününün bizdekilerden farkı, öğlen yapılması ve yemeli içmeli olmasıdır. Tabii alkol tüketimi hat safhada. Günün erken saatlerinde içenler yanında ilerleyen saatlerinde içenler de az değil. Ancak alkollü araba kullanmanın cezası ağır.
Düğüne katılanlar masaların etrafında yerlerini aldıktan sonra 13.00 gibi gelinle damat salona girdiler. Önce nikâh kıyıldı. Sonra Türkçe müzikler eşliğinde oynamalar başladı ve uzun süre devam etti. 15.00 sıralarında önce kız tarafı daha sonra erkek tarafı tebrik ederek takılarını taktılar. Takılar, altın ve para şeklinde idi. Daha sonra gelinle damat masaları dolaşarak tebrik kabul ettiler. Konuklar bu esnada takılarını gelinle damatla birlikte getirilen kutuya attılar. Düğün, 17.00’ye kadar devam etti.

19 gün içinde bölgenin çeşitli yerlerini görme imkânımız oldu. Özellikle kayak merkezi bizler için ilginçti.
Güzel günler böylece geçti. 2 Eylül tarihinde ise İstanbul’a doğru yola çıktık. Dönüşte Kapıkule’de bekleme söz konusu olmadı. Akşama doğru İstanbul’daydık. Bir gün İstanbul ve gecesi ver elini Kuzey Kıbrıs. Serin bir bölgeden sonra Kıbrıs’ın sıcakları bize “hoş geldiniz” dedi. Evinde bizi misafir eden Yılmaz kardeşimiz ve eşi Aygün hanım ile bize bu güzelliği yaşatan tüm dostlara teşekkürler.